YALDIZ DÖKÜLDÜ, FOYA MEYDANA ÇIKTI!... (2)

Abone Ol
Daha sonra, anlaşıldı ki, “Hocafendi”nin yüklendiği “Misyon” öyle sanıldığı gibi bölgesel ya da yalnız Türkiye ve İslâm Âlemi ile mahdud bir misyon değildir. 
“Hocaefendi”, Cihanşümûl bir misyon yüklenmiştir; bunun için, Türkiye’de taraftarlarının, onu tevâzu’unu, dünyA hayatını hiç saydığını ortaya koymak sadedinde, “Hocaefendi”nin bu dünya’da dikili bir ağacı yok! Herhangi bir serveti de bulunmuyor, yalnız emekli maaşı var, onu da vakfa bağışlamıştır,” dedikleri “Hocaefendi” ABD’de, uçsuz-bucaksız bir çiftliğe yerleştirilmiş, burada bir “Dünya Barış Gurusu” gibi davranmaya başlamıştır. 
- Dünya’nın herhangi bir yerinde, hele Hıristiyan bir ülke’de, zelzele, tabi’i âfetler, sel felâketi gibi bir vak’a meydana gelse, “Hocaefendi” tıpkı, Papa gibi tıpkı herhangi bir Hıristiyan ülke lideri gibi, beyanat veriyor, ta’ziyetlerini sunuyor. 
Dünya’nın muhtelif liderlerini anlayabilirsiniz. Her lider yakınlık, dostluk ya da menfaat birliği olan bir başka devlette meydana gelen olaylar karşısında, üzüntüsünü belli etmesi, ta’ziyette bulunması normal kabul edilebilir. 
Papa, Katolik Âlemi’nin ma’nevî lideridir. Hıristiyan dünyasında meydana gelen olaylarla alakadar olması, gerektiğinde beyanat vermesi, ta’ziyette bulunması da normal kabul edilebilir. Üstelik, Papa, Birleşmiş Milletlere üye, Birleşmiş Milletlere üye bütün devletler tarafından tanınmış, pek çoğuyla da diplomatik münasebetler kurmuş Vatikan Devleti’nin başıdır. 
“Hocaefendi”, tabi’î olarak Türkiye ile de yakından alakadar olmakta, Türkiye’de yaşadığı yıllarda, hiç i’tibar etmediği, yok saydığı, camia ve cemaatlerden herhangi birisinin, sevip-saydığı, i’tibar ettiği bir zat’ın ufulünde, taraftarlarınca yayın yapan TV kanallarında ve yazılı matbuatta ta’ziye-başsağlığı ilânları veriyor, uful eden zât hakkında ölçüyü bir hayli aşan, sitayişkâr ifadeler kullanıyor. 
Türkiye’de bütün toplumumuzu alakadar eden hususlar hakkında, üst perdeden ahkâm kesiyor, bu Devlet’in başıymış gibi konuşuyordu. 
- 2005 yılının sonlarında, “Hocaefendi”yi ve şimdi âhirete intikal etmiş bir başka zatı kastederek, “Yaman Takiyyeci” serlevhalı, bir seri yazı yazdım. Yazı yayınlandıktan sonra, bütün yurt çapında büyük aksülamel gördü. En yakınlarımızdan bile serzenişte bulunanlar oldu. Başta, Dostumuz, Dr.Tayyar Altıkulaç Bey olmak üzere, ba’zı çevreler, “Bütün dünya’da okullar açarak-açtırarak, dilimizi öğreten, İstiklâl Marşımızı okutturan, okulların bulunduğu ülkeler’de, gönderler’de Şanlı Bayrağımızı dalgalandıran bu zâta haksızlık, ediyorsunuz,” dediler. 
Dostumuz, Dr.Tayyar Altıkulaç, “Zorluklar Aşılırken” adını verdiği vâsî hatıratında (İstanbul 2001) bu yazılara geniş yer ayırmış, bizi bir hayli hırpalamıştı. 
Bununla beraber, benim yazılarımı, Dostumuzun hırpalayıcı cevaplarını yakından ta’kip eden dostlarımız, sağanak halinde, “Hocaefendi” ve sadece kendisinin, “Pir-i Kebîr” (Büyük Pir) dediği, Said Nursî ile alâkalı, bilgi-belge yağdırdılar. Belgeler, bilgiler, resimler, iktibaslar toplamının en az, on klasör dolusu olduğunu söylersem mübalağa etmiş olmam. Ayrıca, bu belge ve bilgilerin müstenidatı olan risâle’ler, kütüphâne’mizde bir-kaç rafı doldurdu. 
Bu risâlelerde ve belgelerde öylesine fahiş hatalar vardır ki, saçınızı başınızı yolarsınız. 
“Bu risâle’lerin Allah’ın kelamı olduğunu, Kur’ân-ın, melek vasıtasıyla indirildiğini, risâle’lerin ise, Levh-i Mahfuz’dan doğrudan, bilâ vâsıta, okunduğunu, bu risâle’lerin Kur’ân-ı Kerim’in delilleri olduğunu”, ömrünü Kur’an’a ve Kur’ânî bilimlere harcamış, Dostumuz Dr.Tayyar Altıkulaç nasıl yorumlayacaktır? 
Uzun zaman, “Hocaefendi” ve Said Nursî hakkında hiç yazı yazmamayı, görmezden-duymazdan gelmeyi denedim. Fakat şakird’ler ve taraftarlar öylesine çizmeyi aşmaya başladılar ki, bundan sonra sükût etmek, “HakKı söylemekten imtina eden dilsiz şeytan durumuna düşmekti...” 
“Devir tarikat devri değildir”, diyen ve hiç bir tarikata nisbeti bulunmayan, Seyr-i Sülûkünü tamamlamak şöyle dursun, Seyr-i Sülûk’te bulunmayan, Said Nursi’yi Mürşid-i Kâmil ve Müceddid yaptılar. 
- Kürt anadan doğma, Kürt babadan olma, Kürt oğlu Kürt ve Kürt olmakla daima iftihar etmiş, Kürt Teâlî Cemiyeti’nin kurucularından Said Nursî’yi, Evlad-ı Resûlden, hem Seyyid hem de Şerif yaptılar. Bütün alemi kör ve sersem zannettiler. 
Bunların mutlaka birileri tarafından cevaplandırılması gerekirdi. Fakat eli kalem tutan hiç kimse bunları cevaplandırmaya cesaret gösteremedi. Cevaplandırmak zorunda kaldık. 
- Amerika’da mukîm, Dünya Barış Gurusu, yaman takiyyesine bütün hızıyla devam ediyordu. Dışardakilere karşı başka takiyye, taraftarları arasında başka takiyye yapıyordu. 
Dünya’nın dört bir tarafındaki okullarda hizmet etmek üzere gönderilecek öğretmen ve diğer personele, “Hâşâ sümme hâşâ! Bu sabah Sevgili Peygamber’imizle görüştüm. Sizlerin şu ülkeye veya bu ülkeye gitmenizi münasip gördüler.” diyor. 
Tesâdüfen orada bulunan, tam taraftarlardan olmayan, (kendilerinin ifadesiyle henüz olgunlaşmamış, ham birisi), “Aman Hocam! Bu da ne demek! Siz, nasıl Peygamber’imizle görüştünüz!” diyerek hayretini ifade ettiğinde, “Onlara böyle şeyler söylemesem, aldıkları maaşlarının yarısını da vakıflarımıza bağışlayarak, boğaz tokluğuna, dünya’nın ücra köşelerine giderler mi” demiştir. Takiyye’nin dik alâsı... 
- Hocaefendi’nin taraftarları, her daim, “Hocaefendi”nin bu dünya’da, dikili ağacı yoktur, başkaca bir serveti mevcut değildir.” diyorlardı. Fakat, “Hocaefendi” taraftarlarınca işletilen TV kanalları ve yazılı matbuatta, zaman zaman “Hocaefendi”nin ABD’de bir kiliseye, 4 milyon dolar yardım ettiğini, Türkiye’nin ve dünya’nın ba’zı ülkelerinin Somali’ye yardım kampanyası sırasında, “Hocaefendi”nin bu kampanya’ya 20 milyon dolar yardım yaptığını, son Van ve Çatak’da meydana gelen deprem’de, 20 milyon TL’lik yardım yaptığını, haber yaptılar, yazdılar. 
- Pekiyi! Madem “Hocaefendi”nin dikili ağacı yok, başkaca bir serveti de yok. Yalnız bir emekli maaşı var, onu da vakıflara bağışladı, diyorsunuz. Öyleyse bu kadar parayı nereden buldu da buralara bağışladı. İşte biz bunun için “Yaman Takiyyeci” diyoruz. 
“Hocaefendi”, eğitim aşığı bir zattır, ömrünü Türkiye’deki özel okullar, dershâneler ve dünya’nın beş kıt’asındaki muhtelif ülkelerdeki okullar için harcadı,” diyorlar.
Merak edip araştırdım. “Hocaefendi” ve taraftarları, Türkiye’de, din eğitimi için hiçbir adım atmamıştır. Millî Eğitim Sistemine hiçbir katkı vermemiştir. 
Dünya’nın ikiyüze yakın ülkesinde okullar açan “Hocaefendi” ve taraftarları Türkiye dahilinde tek bir okul, bırakınız okulu, tek bir derslik bile yapmamışlardır. 
- Son on yıldan beridir, Diyânet İşleri Başkanlığı, dünya’nın dört bir tarafından gelip burada din eğitimi alan binlerce talebe’nin Türkiye’de kaldıkları müddet zarfında tüm iaşe ve ibâtelerini te’min edip, tüm okul masraflarını karşılamaktadır. Öte yandan, Devlet-i Aliyyemizin, Osmanlı coğrafyası’nın, Balkanlarda, Kafkas’larda ve Orta Asya’da, pekçok dinî yapıyı ihya etti. Oralarda medrese, İmam-Hatip Mektebi, cami ve türbeler restore edildi, yeniden hizmete açıldı. Türkiye’de Müslümanlardan toplanan zekat-fitre ve teberrûları, dünya’nın muhtelif yerlerindeki Hıristiyan ve komünist’lerin çocuklarına İngilizce öğretmek için harcayanlar, Diyânet Vakfına bir kuruş bile yardım etmemişlerdir. İşte Yaman Takiyye budur, işte Yaman Takiyyeci bunlardır...