Garip bir ülke olduk: diyenlere; gün oluyor hak vermemek elden gelmiyor!.. Belki de bazıları gündemi değiştirmek, dikkatleri başka yerlere çekmek için aklı ve bilimi bir kenara itip konuşuyor,  Bu arada ya dinleyenlerin kafalarını karıştırmak ya da bilgiçlik taslama için bilinçli olarak yabancı sözcüklere sık sık yer veriyorlar.

Gerçekten tarihi gerçekleri bir kalemde silerek bilen de bilmeyen de konuşuyor. Gerçeklerden uzaklaşıp hayali kahramanlar yaratıyorlar.  

Böyle olunca da yalan dolan diz boyu… 

Bazıları dayanağı olmayan sözlere inanıyor;  bazıları da hadi canım sende diyerek gülüp geçiyor. 

Benim çocukluğumda Karadenizli bir mahalle bakkalımız vardı. Dükkânının en görünür yerine “Önce düşün sonra söyle” diye bir levha asmıştı. Bu söze neden gerek duydun diye soranlara şöyle derdi; “İnsanın boğazında dokuz boğum vardır. Bir şey söylemeden önce her boğumun üzerinde durup düşündükten sonra söz ağızdan çıkmalıdır” derdi. Öğrencilik yıllarımızda bir kimya hocamız bizlere kızdığında; “Hiçbir şey bilmiyorsunuz. En kötüsü de bilmediğinizi bilmemenizdir” diye bizleri uyarırdı. Rahmetle yâd ettiğim hocamızın bu sözünün ne kadar doğru olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Siyasilerimizden toplumun belirli kesimlerine indiğimizde kimin ne söylediğini;  hangisinin doğru, hangisinin yanlış veya yalan olduğunu anlayabilmek için çaba sarf ediyoruz.

İnsan neden yalan söyler veya bilmediği konularda neden ahkâm keser?

Anlayabilmek gerçekten çok zor…

Bazıları gerçekleri gizlemek, çarpıtmak veya toplumu aldatmak amacıyla yalan söyler… Bazen de kendisini bilgili göstermek için yaşanmamış şeyleri uydurur… Böyle yapınca da kendisinin bilgili olduğu duygusuna kapılır ve en garibi de söylediklerini doğru olduğuna bir süre sonra kendisi de yalanına inanır.  

Toplumumuzda yalan söylemeyi huy edinmiş kişilerle her zaman karşılaşırız. Yalan söylemek psikolojik bir rahatsız olup olmadığı tıp bilgim olmadığından bilemem. 

Ne tuhaftır ki;  yalan söyleyenlerin çoğu da yalan söylediklerini veya ben yanılmışım demekten kaçınırlar.  Toplumda bir de ben hiç yalan söylemem diyeler vardı. Bence siz;  siz olunda onlara inanmayın. Yalandan yalan fark vardır; bazısı kimseye zarar vermeyen pembe yalanlardır. Bazısı da günü veya anı kurtarmak için söylenen yalanlardır. Yalanların en kötüsü de toplumu yanlış yönlendirenlerin söyledikleridir. Bu gibiler kendilerini dinleyenlerin eğitimlerini,  toplumsal veya güncel olaylarla ilgilerinin olmadığını, daha doğrusu şu veya bu nedenlerle tepkisiz kalacaklarının bildiklerinden yalanın kuyruklusunu söylerler.  İşin en acı yönü de; dinleyenler ona inandıklarından söylenenlere inanırlar.

Tarihi konularda bilgiden yoksun olanlar yapılan gaflara kolayca inanırlar. 

Bilgisizlik mi yoksa dil sürçmesi mi bilemeyiz ama Selçuklu başkenti Konya yerine Ankara diyende bile çıkmıştır. Yanlışlıklar veya bilgisizlikler bunlarla da kalmaz, sürüp gider.  

Merak ediyorum; bazı padişahları göklere çıkaranlardan kaçı beş padişahı peş peşe sıralayabilirler?

Antik çağın düşünürlerinden Aristoteles ne kadar da güzel söylemiş; “Bilgiliyle bilgisiz arasındaki fark, ölüyle diri arasındaki farka berzer.”