Avrupa’da insanlara karşı sürüp gelen engizisyonca taassuplar vardı. Bunlara karşı duyulan tepkiler, devletlerin doğmasına yol açmıştır.

     Sıradan unsurların rekabetle birbirleriyle yarışmaları da bunda rol oynamıştır.

     İşte bütün bunlar -atmacanın serçeye tebelleş olması, onun uçma kabiliyetini arttırdığı gibi- Avrupalıların istidatlarını geliştirmiş, onlara meziyetler kazandırmış. Onlarda milliyet fikrini uyandırmış.

     Bu uyanış çeşitli milletleri kendilerine getirmiş. Çeşitli devletler kurarak tarih sahnesine çıkmalarını sağlamıştır.

     Bizleri aşağı indiren, onları yukarı çıkaran iki sebep var demiştik. Biri maddî diğeri manevî. İşte ikinci sebep: Avrupalıların dayandıkları noktadır:

     Evet her bir Hristiyan başını kaldırsa, görür ki, birbirine bağlı, iç içe girmiş maksatların hangi birine el atsa; arkasında dayanacak, manevî kuvvetine daima yardım edip, hayat verecek gayet kuvvetli bir dayanak noktası bulur. 

     Hattâ en ağır ve büyük işlere karşı mücadele için kendinde kuvvet hisseder.

     İşte o dayanak noktası; her taraftan ellerini uzatan dindaşlarının hayat damarlarına kuvvet vermeye ve İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit hazır olan; dessas, çok desîseli medenî engizisyon taassubudur.

     İşte o dayanak noktası: Materyalizmin dinsizliği ile yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesi, üstünlüğü ile gururla kendinden geçmiş bir silâhlı kitlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan Avrupa medeniyetidir.

     O Avrupa medeniyeti ki, söylediğimiz gibi, medeniyetlerinin galebesi ile gururla kendinden geçmiştir.

     O Avrupa medeniyeti  ki büyük bir kilise hükmündedir.

     Görülmüyor mu ki, en hürriyet ve demokrasi taraftarı maskesini takan İngiltere, ABD ve Avrupa elini uzatıp arıyor! Nerede bir Hristiyan bulsa, hayat veriyor! 

     Nitekim Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 Baltık devletinden olan Litvanya, Estonya ve Letonya Cumhuriyetleri küçücük birer Hristiyan devletleriydiler.

     Buna rağmen Sovyetler Birliği’nden ayrılmak istediler. Bu kritik ve tehlikeli durumda Rusya’ya karşı Avrupa onları himaye kanatları altına aldı. Rusya’nın onları ezmesine fırsat vermedi. 

     Nitekim işte Habeş, Sudan. İşte Lübnan, Arnavut. İşte Türk ve Rum.

     Özetle onları yâni Hristiyanları canlandıran emeldir. Bizi öldüren ise yeistir. Ümitsizliktir. 

     Kaldı ki “Yeis mâni-i her-kemâldir.” Yani ümitsizlik her gelişmenin en büyük engelidir.

     Meşhurdur ki, biri demiş: Eğer bir dayanak noktası bulsam yerküreyi yerinden oynatırım.

     Bu faraziye, teori ve varsayımda hayret verici, acip bir nokta vardır.

     Demek, bu küçücük insan, dayanak noktası bulsa, küre gibi büyük işler çevirebilir.

     Değerli okur! İşte yerküre gibi ağır bir şekilde, İslâm âlemine çökmüş olan musîbetler ve hastalıklara karşı dayanak noktalarımız şunlar olmalıdır:

     Birbirimize karşı sevgi beslemek, birbirimiz için muhabbet fedaisi olmak. İttihat yani birlik ve beraberlik içinde bulunmak. Mârifet yâni eğitim ve öğretimi ihmal etmemek. Temelde aynı fikirde birleşmektir.

     Kısaca kardeşliği ve yardımlaşmayı emreden İslâmiyet; müslümanların dayanak noktası olmalı.  

x

     Bak İslâm âleminin şu -büyük dairenin- en büyük noktasından tut, tâ en küçük dairesine ki; meselâ medrese şimdi fakülte talebelerinin birer hayat ukdesi, hayat bağı ve hayat merkezi vardır.

     Toplumun fertleri ve bağları birbirine dayandığı gibi, o ukdeler dahi birbirine bağlı, zincirleme o en büyük noktaya dayanır. 

     Demek bütün o hayat ukdelerini boğmak değil; belki uyanış verip, büyütüp geliştirmekle İslâm âlemi uyanıp ilerlemeye başlayabilir.