YAKIN TARİH
Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Umadi, “Suriye’ye Türkiye’nin müdahalesini beklemediklerini, buna gücünün yetmeyeceğini, müdahalenin NATO ve ABD tarafından yapılabileceğini duyurmuştu. Türkiye’nin güvenlik önceliklerinde, terör ilk sırada yer alıyor. Müdahale, insan hakları kavramlarını yüksek sesle duyuran Türkiye’nin Suriye konusunda, sığınmacılar ve PKK terörüyle ilgili endişeleri var. Suriye’nin Kürt bölgesinde PKK güçlü bir unsurdur.
Yakın tarihimizi hatırlamakta fayda var. 1992 yılında, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Şam’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmişti. Suriye yönetimi tarafından PKK’lılara verilen kimlik belgeleri, Bekaa vadisindeki PKK kamplarına dair belgeler sunulmuştu. Görüşmeler sonunda, “Güvenlik Protokolü” imzalanmasına rağmen, Suriye’nin sınırı ve kampları tam olarak denetleyemediği yönündeki açıklamaları, durumun vahametini göstermekteydi. Bu dönemde, artan terör olayları karşısında, “teröre karşı su” kartı oynanmaya çalışıldı. 1992 yılında, Talabani, Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin başkanı olarak, Türkiye’ye geldi ve bir ay sonra Barzani ve Talabani’ye ABD’ye gidebilmeleri için “kırmızı pasaport” verildi. Türkiye’nin amacı, PKK’nın gücünü kırmak ve bölgede etkili güç olmaya çalışmaktı. 1993 yılında, Suriye, PKK’yı “terörist örgüt” olarak tanıdı, ancak, sınırdan sızmalar devam etti. 1995 yılında, Suriye ve Yunanistan arasında ortak savunma antlaşması imzalandı. 1996 yılında, Türkiye, Suriye’ye nota verdi ve Öcalan’ın iade edilmesini istedi. Bilindiği gibi, 1998 yılında Suriye ile ilişkiler iyice gerildi. Cumhurbaşkanı Demirel de “Suriye’nin PKK terörünü destekleyerek, açık bir husumet politikası izlediğini ve Türkiye’nin sabrının taşmak üzere olduğunu” belirtti. Bu dönemde, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ise “Suriye ile aramızda ilan edilmemiş bir savaş var” diyordu. Bu sürecin sonunda, Abdullah Öcalan yakalandı, ancak terör sorunu çözülmedi. Aradan bunca yıl geçti, farklı olaylar yaşandı ancak Suriye’ye müdahale seçeneğimiz hâlâ masada.