Cumhuriyet yönetiminin temel taşı hukuk kuralları, yasa, kanun ve yönetmenlikler göz ardı edilirse, görmezden gelinir ya da istenilen şekle sokulursa, yağmalama başlar, yağmalanan ne varsa ganimet olarak görülmeye başlar. Bu yorumumun kişiler ya da partiyle, partilerle direkt alakası yoktur. Kişilerin içinde bulunduğu yapı, zihniyet, bakış açısı, seviye ve algılarıyla, görüşü, beklentisi ve istedikleriyle alakası vardır. Bu bir apartman yöneticisi de olabilir, bir yörenin, beldenin güzelleştirilip geliştirilmesi için kurulmuş bir dernek ya da vakfın yöneticiliği de olabilir. Sağlıklı, sosyal seviye ve süreç öngörümüz var iken birileri ısrarla koltuğundan ayrılmak istemiyorsa, düşünülmesi, sebep ve etkenleri çok iyi görmek gerek. Son yılları baz aldığımızda önceki yıllarla kıyasladığımızda ciddi bir koltuk sevdası, koltukları bırakmama hastalığı, humması görüyoruz. Koltuklarda oturulan sürede nasıl işlere girişti, hangi girişim ve iletişim hallerine girdiyse ya elde ettikleri şan, şöhret, saltanat durumlarından vazgeçmek istemiyor ya da ben bu koltuktan uzaklaştığımda mutlak tüm kirli işlerim ortaya dökülür endişesi ve korkusu yaşıyorlar.

Başarı ya da başarısızlık, kuruma katma değer sağlaması ya da becerememesi, çalışma arkadaşlarınca sevilmesi ya da sevilmemesi, o koltuğa oturmasında birinci derecede etkili yurttaş, hizmet verilen yurttaş tarafından takdir görüp görmemesi zerrece umurlarında değil. Yağmalama yapmaya devam, kılıflar uydurmaya devam, yağmaladığım her ne varsa ganimet mantığıyla bakıp değerlendirmeye devam. Devlet kademelerinde ki yöneticiler, parti başkanlıkları, belediye başkanlıkları, spor kulüpleri, odalar, federasyon, dernek, vakıf başkanlıkları, nasıl neresinden bakarsanız bakın, kapan bırakmıyor, ekseriyet böyle. Bırakmak için ağır yenilgiler, isyanlar, kovulmalar, kapıya dayanmalar mı bekliyorlar, tam manasıyla muamma. Zarif halinle, enerji dolu halinle geldin, seçildin, atandın vs, beş yıl, en çok on yıl, tükendin, yoruldun, yeni bilgi ve becerilere ulaşamıyorsun, bu iş için ekonomik ömrün tükendi işte, bırak git, sevgiyle, saygıyla, minnetle anılacaklar arasında ki yerini al, sağlamlaştır, tarih sayfalarına güzelliklerinle geçmeye çalış.

Biraz ayrıştıralım örneklerimizi, devlet yöneticilerimizin seçimini yurttaş, seçmen yapıyor, partilerinkini delegeler, kulüp, dernek ve vakıflarınkini üyeler, asli üyeler. Neresinden nasıl bakılırsa bakılsın işin ucu bildiğimiz düz yurttaşımızda, kamuoyunda, görüş ve değerlendirmelerinde. Yağmalama ve ganimet mantığıyla bakma hali tekrar seçilmem ya da atanmam için altyapı oluşturması mekanizmasını mı devreye sokuyorlar? Cumhuriyet, demokrasi yönetiminde her ayrıntı için yasa, kanun, yönetmenlikler, tüzükler, prosedürler vardır ve eksik ve yetersiz geliyorsa, tamamlanması, yenilenip geliştirilmesi için de meclisimiz, halkımız, Türk milleti, seçmenimiz var.

Terör, deprem, yangın, sel derken, yurttaşımız sadece yiyip içip barınacak, bu yeterlilikten dahi acizken, birileri tarifi dahi yapılması imkân dışı şan, şöhret, şatafat içinde yaşıyor, yaşamaya devam ediyorken, ciddi, çok ciddi sistem sorunumuz mu var, sistemi anlayıp doğru uygulama sorunumuz mu?

Suçlu kim, suçlu kimler? Yurttaşımız seçim yapmakta mı hata yapıyor, seçilenlerin söyledikleri ve yaptıkları seçildikten sonra tamamıyla birbirinden uzaklaşıyor mu? Bu kısır döngü girdabına girmeden seçilenlerinde etik kurallarla, kanun ve yasalarla, akıl, vicdan, kamuoyu etkileşimlerini görmesi gerekmez mi? İnsanız, yaşayıp ölüyoruz, süremiz çok kısa, bu kısa zaman diliminde böylesi bir girdaba kapılıp nefes almakta dahi zorlanmak, güçlük çekmek, umutlarımızı silip yok etmek, ne acı, ne berbat değil mi?

Demokrasi yönetiminde seçilmek, atanmak, oy çokluğu ya da oybirliğiyle kazanmak gibi birde istifa müessesi var, bu değerli koltuğu kazanacak kadar bilgili, becerikli, yetkensin madem, istifa kavramını değerlendirecek kadarda şerefli, onurlu olmak insan olmanın vazgeçilmezlerinden.

Somut bataklığı biliriz de içinde olduğumuz bataklık soyut, görsel olarak gösteremiyoruz belki ama tam manasıyla bataklıktayız, battıkça batıyoruz. Bu batış sürerken “bak sen kolumda çamur lekesi oluşmuş” pespayeliği yapmak mümkün değil, top yekûn, cümbür cemaat bataklıktayız. Halen helal haram ayrıştırması yaparak doğru yolda olduğumuzu sanmak, ezberlere sarılıp sarmalanmak, yaşıyoruz işte, akıl ve bilimden uzak, tam bir facia.

Evet, içinde bulunduğumuz durum ve yaşayacağımız yıllara katacağı olumsuz, negatif etkileriyle tam bir facia. Umutsuz olmamayı, mücadele etmeyi, her ahval ve şeraitte dahi mutlak bir çıkar yol bulmayı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkenin var edilişinde ki mücadelesinden biliyorum, biliyoruz.