Mustafa Kemal; 99 yıl önce bugün 11 Eylül 1919’da Sivas Kongresi sırasında tam bağımsızlık için Türk Milleti’ne verdiği en önemli söz: Ya İstiklal ya ölümdü.” Ayrıca Türk Milleti’inin İstiklali ve istikbali için verdiği mücadele azminde vazgeçmeyeceğini ise 1920 yılında şöyle açıklıyordu:

“Bazı arkadaşların yoksulluk içinde bu büyük davanın başarılamayacağını zannederek, memleketlerine dönmek arzusunda olduklarını duydum. Arkadaşlar! Ben sizleri bu millî dâvaya silah zoruyla davet etmedim, görüyorsunuz ki sizi burada tutmak için de silahım yoktur. Dilediğiniz gibi memleketlerinize dönebilirsiniz. Fakat şunu biliniz ki, bütün arkadaşlarım beni yalnız bırakıp gitseler, ben bu Meclis-i Âli'de tek başıma kalsam da, mücadeleye ahdettim. Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara'ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silâhımı, bir elime de Türk bayrağını alıp Elma Dağı'na çıkacağım. Burada tek başıma son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim. Huzurunuzda buna and içiyorum.”

Zafer kazanılmış Cumhuriyet ilan edilmiştir. canını bile Türk Milleti için armağan etmekten çekinmeyen bu büyük insan; işte savaş sonrası şahsi varlıklarını da milletine bıraktığını birkaç yasa ile belgelemiştir. Yani 19 Mayıs 1932 tarihinde kendi isteği üzerine 2307 sayılı özel bir yasa çıkarılmasını sağlamıştır. Bu yasa ile Medeni Kanun’da yer alan, mirasçıların haklarını isteğe bağlı olmaksızın koruyan “Mahfuz hisse” kavramı, Atatürk için kaldırılmıştır. Atatürk’ün tek yasal mirasçısı olarak Makbule Atadan kalmıştır. Böylece Atatürk'ün aile üyeleri ve akrabaları, kişisel mirasından yararlanamaz duruma gelmiştir. Çıkarılan bu yasa üzerine Atatürk kişisel mirasını dilediği şekilde dağıtabilmiştir.

11 Haziran 1937 tarihinde hazırlattığı

ilk vasiyette, çiftliklerini ve diğer taşınmazlarını millete bırakmıştır. Bu davranışı üzerine ile millet ve meclis adına kendisine bir teşekkür telgrafı Başbakan İsmet İnönü tarafından gönderilmiştir. Aldığı bu telgrafın üzerine Atatürk: 

“ Söz konusu armağan, yüksek Türk Milleti’ne benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağan olmak üzere Türk Milleti’ne canımı vereceğim” diyerek gelen telgrafı cevaplamıştır.

Nihayetinde; ölmeden önce bizzat kendi el yazısı ile yazdığı vasiyetnamesinde ise büyük bir mal varlığının olmadığı da anlaşılmıştır. 

Atatürk’ün vasiyetnamesi, Ankara 3.Sulh Hukuk Hâkimliği’nde, vefatından 18 gün sonra, 28 Kasım 1938 Pazartesi günü açılmıştır. 

Zarfın içinden Beyoğlu 6.Noteri’nin tuttuğu “Zabıt Varakası çıkmıştır. Hâkim, ikinci zarfın durumunu, üzerindeki mühürlerle imzaların aynen saklanmış olduğunu belirtmiş ve sonra zarfı açmıştır. .

Aşağıda metin Atatürk’ün bizzat el yazısı ile yazdığı vasiyetnamesidir:

“Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi C. H. Fırkası’na atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:

1. Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2. Her seneki nemadan, bana nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule’ye ayda bin, Afet’e sekizyüz, Sabiha Gököen’e altıyüz, Ülkü’ye ikiyüz lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki yüzer lira verilecektir.

3. Sabiha Gökçen’e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir.

4. Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.

5. İsmet İnönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.

6. Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.

K. ATATÜRK”

Sonuç olarak söylemek gerekirse; Mustafa Kemal yukarıdaki 6 maddelik maddi mirasın dışında en büyük mirası; Türkiye Cumhuriyeti, çağdaşlık, bilim ve akıldır. O bu konuda şöyle diyordu:

“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”

Evet, büyük bir inançla diyorum ki; Türk Milleti bilim ve aklın ışığında onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza edecektir.