YA AÇLIKTAN YA TERÖRDEN ÖLMEK

Abone Ol
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, PKK, KCK ve BDP’lerin yaptığı açlık grevlerine ilişkin olarak, "Açlık grevi falan yok. Bakanım gitti gördü izledi. Bu tamamen şovdur. Ahmet Türk'ün verdiği ziyafette gayet güzel şen şakrak bir şekilde götürdüler. Orada bunu yaparken, kalkıp ölün diyorlar" demekte de haklıydı. Çünkü örgüt elemanlarına ölmeyi dayatanlar, söz konusu kendileri olduğunda Allah ne verdiyse götürmüşler.
Esas olan yiyip yemediği değil, şiddeti-ölümü siyaset dili olarak benimsemektir abes olan. Çünkü seçilmiş milletvekilleri mecliste her konuda konuşabiliyor ve hatta tehditler savurabiliyorken  çareyi cezaevlerindeki mahkumların açlık grevinde aramak bende antidemokratik çağrışımlar yapıyor. Teröristbaşı Öcalan'ın, "Açlık grevi eylem tarzı olarak genel itibariyle doğru bulmamakla birlikte, açlık grevleri yapılacaksa bile içeridekilerin değil dışarısının yapması gerekir." sözlerini gerçekçiydi. Daha önce neden sivil siyasetçiler söylemedi ya da söyleyemedi? PKK’lı teröristlerin önünde iki seçenek kalıyor ya dağda çatışmada ya da cezaevinde açlıktan ölmek. Halbuki insanı yaşatmaktır esas olan.
Öcalan'ın gösterdiği tepkiyi seçilmiş birinin göstermemesi ilginç değil mi?  Umarım PKK’nın siyasetteki uzantıları buradan bir ders çıkartır da teröristin talimatıyla değil sivil siyasetin uslubuyla konuşmayı öğrenirler.
Elbette asıl hesap başkaydı. Derin PKK cezaevlerinden gelmesi beklenen ölüm haberlerini her zaman olduğu gibi istismar edecek, ortalığı yakıp yıkacak ve adına uyan şekilde terör estirecekti. Koparılan yaygara ile hükümet akıllarınca köşeye sıkıştırılacak, daha fazla tavizler koparılacaktı.
Gerçi yargıda ana dilde savunma diye bilinen, herkesin kendini en iyi biçimde ifade ettiği dilde savunma yapma hakkı meclise getirildi ama bu konu daha önce AKP’nin kongresinde açıklanan programda ilan edilmişti. Hükümet kendi programında bunu taahhüt ettiği için açlık greviyle elde edilmiş bir hak olarak sayılmaz.
O zaman niye bu yola başvurdular dersek; öncelikle yurt içi ve yurt dışı çevrelerde iyi bir propoganda yaparak amaçlarına ulaştılar. Esas olarak ise  teröristbaşı Öcalan’ı gündeme taşıyarak, onun talimatıyla eylemi sona erdirerek liderliğini perçinlediler ve  muhatap alınması gereken birinci aktör olduğunu ilgililere teyid ettirdiler.
Hükümet ise olaya soğukkanlı yaklaşarak şantaja boyun eğmemiş görüntüsü vermeye çalıştı. Başbakan’ın  idamı gündeme getirmesi  mümkün “olmıyacak duaya amin” demekten başka bir şey değildi. Geçmişte idamı kaldırmadan evvel yapılacaktı o konuşmalar. Yargısı kesinleşen bir konunun geriye dönük olarak yeniden ele alınması hukuksuzluğun daniskası olur ki, hiçbir kimseye bunu kabul ettiremezsiniz. Teröristbaşının ev hapsine alınmasına Başbakan da olmaz öyle şey dedi ki son derece doğrudur. Operasyonların durudurlması asla söz konusu olamaz. Aksi halde kurda kuzuyu teslim etmek olur ki devletin devletlikten çıktığını gösterir.
Sonuç olarak bu tür eylemlerin demokrasilerde şantajdan başka anlamı olmadığını kamuoyu zaten çok iyi biliyor. Açlık grevi 68 gün sürdüğü halde kimseye bir şey olmayışından da anlaşılacağı gibi bu eylem Başbakan’ın dediği gibi şov amaçlı olmaktan ve teröristbaşına siyasi bir rol biçmekten öteye gitmedi.