Bana burs veren zât, beni görmemişti. Tabii ben de onu. Aldığım yüksek puanlar, beni seçmesine sebep olmuştu. Gerçi bana burs vereni hiç merak etmiyor değildim.

Fakat fazla üstünde durmadım! Binlerce talebe vardı burs alan benim gibi. O beni, ben onu nerde görecektik ki? Diyordum kendi kendime.

İlk yarı yıl başlamış. Fakülteme büyük bir azimle devam eder olmuştum.

Bir ay geçmişti ki aradan, bir mektup geldi burs verenden. Önemsemedim hiç:

Açmadan mektubu koydum sepete,

Dedim: Beylik lâflar ediyor bence.

Aldığım burs oldukça yüksekti. Diğer arkadaşlara bazan borç bile verebiliyordum. Herkes bana gıpta ediyor:

Anamdan şanslı doğduğumu söylüyordu. Bense söylenenlere aldırış etmiyor hiç oralı olmuyordum.

Adam zengin! N’olmuş vermişse bir burs? Onun için devede kulak diyordum.

Arkadaşlarım arasında bu yüzden “aldırmaza” çıkmıştı adım!

Derken ikinci bir mektup gelmez mi? Yine önemsemedim! Açmadım bile! Hani “koy sepete” derler ya, o hesap; geleni aynı sepete koydum.

Derken üçüncü ay, dördüncü ay, beşinci ay velhasıl adamın muntazam ve düzgün olarak, her ay mektupları geliyor.

Ben yine o köylü olmuyor yani aldırış etmiyordum.

Böylece iki sene geçti aradan. Fakültem yarılandı. Derslerim de iyiydi. Dedim ya ihtiyacım fazlasıyla karşılanıyor. Bazen giyecekle dolu koliler de gönderiyor. Üç ayda bir de fazladan parayla taltif ediliyor, ödüllendiriliyordum.

Ohh ne âlâ diyordu arkadaşlar; ekmek elden, su gölden! Yâhu sen, meğer ne talihli adammışsın! Bâri adamın kıymetini bil diyorlar. Ara sıra bir teşekkür mektubu olsun, yazmam gerektiğini öğütlüyorlardı.

Tabii ben hiç aldırış etmiyor! Yine bildiğimi okuyordum!

Ta ki, o meş’ûm, o uğursuz telgrafı alana kadar! Meğer adam, beni merak etmiş! Oğlu yerine koymuş! Artık görmek istediğini belirtiyor. Ayın onbeşinde, falan saatte, filan uçakla geleceğini söylüyor! Karşılamaya gidersem, çok memnun kalacağını da eklemeden edemiyordu.

X

İşte benim ser-encamım, başımdan geçenler.

Ne eksik ne fazla, aynen böyle!

Gelmesine iki gün kaldı.

Geleceğini beklemiyordum doğrusu,

Şimdi aldı mı beni adamın korkusu?

Geldiğinde ne eder ne yaparım?

Adamın yüzüne nasıl bakarım?

Hiçbir mektubunu açmadım! Boşverdim! Herhalde içlerinde benden istediği şeyler vardı!

Tabii onları da yerine getirmemiş oldum!

Düşünemedim işte! Adam geldiğinde, her mektubunda yapmamı istediği şeyleri -şüphesiz yine benim yararıma olacak işleri- bir bir benden soracak!

Keşke yerin dibine geçsem de, adamın soran bakışlarına hedef olmasam!

Adamın, cömertçe yaptığı sayısız iyilikleri karşısında nankör bir hâl almasam bari diyordum.