İç dış haberler boğarken durmadan insanı,

Ey okur! Bir de tanı insan olan insanı.

X

Bir genç ünlü bir üniversitenin önemli bir fakültesini kazanır. Fakat kaydını yaptırmak, bölümüne devam edebilmek için harç parasını yatırmak icap etmektedir. Fakat maddî, parasal her türlü imkân ve olasılıktan mahrum ve yoksundur. Üniversite giriş sınavında başarılı olduğu halde, tahsil ve eğitim yapamıyacak, okuyamıyacak durumdadır.

Fakirlik girdabında çırpınıp durmaktadır. Yaptığı başvurulardan, henüz bir sonuç çıkmamıştır. Artık umudunu yitirmiştir. İşte tam bu sırada, aldığı muştulu haberle, sanki dünyalar onun olur. Yurt dışından büyük bir iş adamının bursunu kazanmıştır. Artık rahatça eğitimine devam edebilecektir. Ve eder.

Aradan birkaç sene geçer. Fakültenin sınıflarını yarılamıştı ki, burs vericisinden aldığı bir telgrafla perişan olur. Ne yapacağını şaşırır. Eli ayağı birbirine dolaşır. Korktuğu başına gelmiştir. Bir heyecan kasırgası sarar benliğini. Adam, genci kontrol ve ziyaret etmeye gelecektir.

Bu durum, en yakın sınıf arkadaşının dikkatinden kaçmaz. Onun perişan hâline şaşakalır. Ne vardı bu kadar endişelenecek? Gelirse gelsin adam! Tanışır, görüşür giderdi elbet! Üstelik adamın; bütün ihtiyaçlarını karşıladığı öğrencisiyle tanışmak istemesinden daha doğal ne olabilirdi?

Fakat kazın ayağı öyle değildi. Bursun devamı, adamda bırakacağı müspet ve olumlu intiba ve izlenime bağlıydı. Adam, kendisinden memnun olmadığı takdirde bursunu kesecek, okuma imkânını elinden alacaktı. İyi ama, ne vardı bunda o kadar rahatsız olacak? Neden arkadaşı, yersiz bir telaş içinde kıskıs kıvranıyor. Yüzünden düşen bin parça oluyordu!

İşte beklenen gerçek sınav.

Şeytana olmasa bari av.

Çalıştı çabaladı, gerçi her sene,

Fakat vicdanen rahat olmadı gene.

Herkesten en iyi biliyordu şüphesiz kendini.

Alacaktı iki yıl beklediği asıl dersini.

Arkadaşı, aldı karşısına sordu ona bir bir:

Allahaşkına sende bu tedirginlik hâli nedir?

Niçin karşılaşmak istemiyorsun, o velînimetinle?

Sevinmeli değil misin, gelen kişi senin hizmetinde?

Sorma birader dedi arkadaşı, binbir pişmanlık içinde!

Bindiğim dalı kestim, ne yazık oldum, perişanlık içinde!

Ve anlatmaya başladı olanı biteni.

Oldum gülüme, düşünmeden kendim, dikeni!

Dedi arkadaşı bırak artık faydasız dövünmeyi,

Yerli yersiz, zamanlı zamansız yaptığın övünmeyi!

Sonunda anlatmaya başladı arkadaşı nihayet.

Tüm uzuvlarıyla arkadaşı, kulak kesilmişti gayet: