Tarihi 8500 yıl önceye dayanan İstanbul; 

'Dünya üzerinde 3 imparatorluğa başkentlik eden tek şehir'… Tarihi boyunca değişik isimlerle anılan dünya başkenti.

Konstantiniyye… Stanpolis… Dersaadet- Mutluluk şehri… Asitane- Büyük Dergah… Darülhilafe…  Makarrı Saltanat… Byzantion …Nova Roma- Yeni Roma… Konstantinopolis

(Osmanlı padişahlarından Sultan 3. Mustafa hattı hümayunlarında özellikle 'İslam şehri' anlamına gelen İslambol'u kullanıyormuş.)

İstanbul kelimesinin kökeni ise ''Stinpolis''nin Rumca ve ''şehre doğru'' kelimelerinin bozulmuş hali…

Cumhuriyet'in ilanından sonra da  ''İstanbul'' olarak devam edip gidiyoruz.

Evet…

Bu canım kente mutluluk şehri, İslam şehri, büyük dergah denmiş geçmiş yıllarda. Kıvrak bir kadın gibi der kimileri İstanbul’a… Zalimdir, sevecendir, hoyrattır, gizemlidir  ve çok güzeldir İstanbul…

Ancak

Son on yıldır bir inşaat şehridir İstanbul. 

Her bir köşesinden fışkıran  bitmek tükenmeyen toz toprak güruhudur. Aynı anda yol, su, elektrik, metro kazar da kazar. Halkı karışıktır. Karmakarışıktır hem de…

Kafaları pandemiden sonra iyice anensefali olmuştur. (Beyin, kafatası ve skalpin önemli bir kısmının konjenital yokluğudur. Prenatal deönemde en sık saptanabilen nöral tüp defekti…)

Çünkü hissis, duyarsız, yorgun ve pisliği hücrelerinden atamayacağının umutsuzluğundadır. Sadece bencilce allah ne verdiyse keyif aldığı hareketler yapar. Uyumsuzdur.

Siz biz kayıp kelimelerdir,  sadece BEN vardır.

Gelen İstanbul’u beğenmemiş giden İstanbul’u beğenmemiş, Gaudi’nin Sagrada Familia’sı gibi bitmemiştir. Rötuşlar yapalım darken şehrin eski dokusu darmadağın olmuştur. (Hay size lüks inşaatlar yutsun ! )

Bir mimar olarak  her yıl şöyle geriye çekilip uzaktan bir baktığımda; yapılanmayı, hoyrat şekilde oynanmayı, basiretsiz ellerin katlettiği yapılaşmaya son derece üzüntü içinde esefle seyretmekteyim.

Oysa depremler oluyor, salgınlar geliyor. Bizler ise her dalgada çalkalanıp daha bilinçsiz bir halde oturmalardayız.

Bir laf ebeliği ki akıllara zarar. (Asıl sürü bağışıklığı bu bence.)

Yollarda kanatlı orkidvari beyaz maskeler, plastik eldivenler, kağıt mendiller tozla sarmadolaş yatıyor. O tozun içinde taş kadayıf, simit, çörek, midye yenmekte… Denizin dibinde yatan çöplerin arasına plastic eldivenler ve maskeler de eklenmiş oldu. Yuhhh yani !!!

İşkembeler geniş mi geniş maşallah!

Yarın nerede yaşayacaklar, çocuklar nerede ve  nasıl büyüyecek… Hiç kimsenin …. değil. Doğa ikaz ede ede bir hal oldu. Sonunda günah benden gitti demesini bekler gibiyiz. Oksijensizlik böyle bir şey işte. I-Ihhh çalışmıyor çalışmıyor.

Freddy’nin kabusu devam !

Vira vira demir aldı dünya
Açılmış hayalleri rüzgarlara
Vira vira dalgalandı dünya
Terkedip halatları limanlarda…

Yeni Türkü’nün bu keyifli şarkısını dinlemeyen yoktur herhalde !

Haydi rastgele!

Not. Denizcilerin motoru çalıştırıp denize açılmak için dümeni ilk kırdıklarında kullandıkları bir tabirdir. Bu söz genellikle, kazasız belasız bir seyir için söylenmektedir.