Soykırım başladığında 10 yaşında olan ve sığındıkları kilisede babası, erkek kardeşi ve çok sayıda akrabasını kaybeden yazar Omar Ndizeye, 7 Nisan Ruanda Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü dolayısıyla konuştu.

Ndizeye, 1984'te Ruanda'nın Bugesera bölgesinde 3 çocuklu bir ailenin en büyük oğlu olarak dünyaya geldiğini belirterek, şunları anlattı:

"Sürgün geçmişi nedeniyle Bugesera'daki nüfusun çoğu Tutsi'ydi ve komşuların çoğu akrabalarımdı. Bu yüzden geniş aile sevgisiyle büyüdüm. Babam İslam'ı seçmişti ama ailesinin çoğu hatta tüm ailesi Katolik Hristiyan'dı. Babamın bazı akrabaları ve komşuları beni kiliseye götürürdü. Babam da beni cuma günleri camiye götürürdü. Böyle bir çeşitlilik vardı. Tabii ki zengin bir aile değildik ama mutluyduk. Bu geniş ailenin ve sunabildikleri her şeyin tadını çıkarıyordum."

Biraz büyüdüğünde Radio Television Libre des Mille Collines (RTLM) radyosu aracılığıyla Tutsilere karşı yapılan kışkırtıcı yayınlarla tanıştığını kaydeden Ndizeye, "O zamanlar Tutsilere hamam böceği deniyordu. Ne zaman Tutsiler hakkında konuşsalar, nasıl insan olmadıklarından, kuyrukları ve uzun kulakları olduğundan, insanları yiyebildiklerinden bahsediyorlardı. Şöyle bir şarkı hatırlıyorum, 'Hadi onları yok edelim! Hadi onları yok edelim!' Her gün propaganda yapılıyordu." diye konuştu.

Ndizeye, Tutsilerin Bugesera'ya, Ruanda'nın 1962'deki bağımsızlığından önce göç ettirildiğini anımsatarak, o dönem saldırılara alışık olan Tutsi halkının 7 Nisan 1994'te başlayan soykırımın bu kadar uzun ve şiddetli olacağını tahmin etmediğini dile getirdi. Ndizeye, şu ifadeleri kullandı:

"Soykırım başladığında hiç kimse neler olup bittiğini anlamamıştı. O zamanlar insanlar kiliseleri kutsal yerler olarak görüyordu. Ne zaman olaylar patlak verse, ne zaman katliam yaşansa, kiliseye sığınır ve orada güvende olurduk. 7 Nisan 1994'te soykırım başladığında, yaşlı Tutsilerin çoğu durumun aynı olduğunu düşündü. Babamın beni ve küçük kardeşimi Nyamata Katolik Kilisesi'ne götürdüğünü hatırlıyorum."

Kısa sürede kilisenin dolup taştığını anlatan Ndizeye, şöyle devam etti:

"Soykırım 7 Nisan'da başlamıştı, biz oraya 11 Nisan'da ulaştık. Elbette yiyecek sorunumuz vardı. Çok kalabalıktık, insanlar neredeyse her gün inekleriyle geliyordu. Oradaki konuşmalardan, insanların bir süre sonra evlerine geri dönecekleri konusunda umutlu oldukları anlaşılıyordu. Hiç kimse, 1994 yılının 15 ve 16 Nisan'ında Nyamata Katolik Kilisesi'nin askerler ve milisler tarafından saldırıya uğrayacağını tahmin edememişti. Birkaç gün sonra bununla yüzleşecektik."

Ndizeye, o dönem kiliselerdeki Katolik rahip ve rahibelerin çoğunun Avrupalı olduğuna dikkati çekerek, "Tankların çok sayıda beyaz asker, ağır teçhizat ve askeri malzemelerle geldiği o günü hatırlıyorum. İnsanlar, 'İşte bizi korumaya geliyorlar.' diye seviniyordu, alkışlamaya başladılar ama tabii ki bu umut geçiciydi çünkü 2 ya da 3 saat gibi kısa sürede tüm o rahip ve rahibeler askeri tanklarla gitmişti." şeklinde konuştu.

Kaynak: AA