Rafael de Nogales Mendez Birinci Dünya Savaşı döneminde, Osmanlı Ordusu'nda görev yapmış bir Venezuela vatandaşıdır. 14 Ekim 1877'de Venezuela'nın Tekhira Eyaleti’nin başkenti olan San Cristobal şehrinde doğan Rafael de Nogales Mendez, 1915 yılının Ocak ayında İstanbul'a gelmiş, 1919 yılına kadar Osmanlı Ordusu'nda önce Yüzbaşı, daha sonra Binbaşı olarak görev yapmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girdiği günlerde Sofya’da tarihçi olarak bilinen General Savoff ile tanışması, hayatında bir dönüm noktası oldu. Savoff, Rafael de Nogales Mendez’e: 

“Biliyorsun, Fransızlar ve İngilizler Latin Amerika halklarının düşmanıdır. Asya ve Afrika’nın yoksul halklarını eziyorlar. Onlar için ne diye savaşacaksın? Sana Türk ordusunda savaşmak yakışır; onlar senin kardeşlerindir” dedi. Kudüslü bir Müslüman, Nogales’e şöyle demişti: 

“Sen bir Müslüman gibi hareket ediyorsun. Bu senin köklerinden geliyor; Endülüs’ten, Gırnata’dan, Kurtuba’dan geliyor.”

1915 yılının Ocak ayında İstanbul'a gelen Nogales, dönemin en önemli askeri şahsiyetlerinden, Liman Von Sanders, Von Bronsart ve Enver Paşa tarafından çok iyi karşılandı. Bu ilk gelişinde üç hafta kadar bir süre İstanbul'da kalan Nogales, aynı yılın Şubat ayı başında III. Ordu emrine atandı ve 12 Şubat 1915 günü Haydarpaşa garından hareketle ülkemizde ilk görev yeri olacak olan Doğu Cephesi'ne doğru yola çıktı. Görevini başarıyla ifa eden Nogales, burada Ermeni çetelerini bozguna uğrattı. 

Nogales, bir müddet sonra hastalığı sebebi ile savaştan ayrılmak istediğini söylemesine rağmen, Enver Paşa'nın: 

"Siz ordumuza kabul edilen biricik tarafsız subaysınız. Bunun sonucu olarak, bu milletin bir misafirisiniz. Ne için bizi bırakmak istiyorsunuz? Sizden rica ediyorum, savaşın sonuna kadar bizi bırakmayın" sözleri üzerine orduda kaldı. 

Osmanlı Ordusu'nda görev yaparken Türkçe de öğrenen Nogales, doğal olarak Türk askerini yakından tanıma fırsatı bulur.

13 Şubat 1915’te saat 8.00’deHaydarpaşa’dan ilk trenle hareket edip, Afyonkarahisar, Niğde, Konya, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum üzerinden Nisan 1915’te Van’a ulaştı.

Van Valisi Cevdet Bey’in emri altındaki Van Seyyar Jandarma Tümeni Komutanlığı’na atandı. 25 Nisan-12 Mayıs 1915’te Van Kalesi’nden kuşatmayı yönetti. O tarihlerde mebus olan Garo Pastırmacıyan ve III. Ordu’da mevcut bütün Ermeni asıllı subay ve erler Ruslara katılarak, köyleri yakıp-yıkmaya başlamışlardı. 

Kafkasya Cephesi’nde Van’da Rus işgali tamamlanınca, Van’daki Ermeni Komiteleri’nin Komutanı olan Aram Manukyan, Rusya’ya bağlı olarak kurulan Batı Ermenistan Yönetimi’nin (Vaspurakan) valisi ilan edilerek, Van’a vali tayin edilmişti. Doğu cephesinde görev yaptığı sırada Osmanlı vatandaşı Ermenilerin ihanetlerini ve gerek orduya gerekse sivil halka verdikleri zararları yakından görmüş. Başkaldıran 30 bin kişilik Ermeni kuvvetleri komutanı Aram Manukyan'ı, 12 bin Türk askeri büyük bir bozguna uğratmıştır. Rus Ordusu ile çarpışma halinde olan Türk Ordusu’nda firar eden Ermeni asker ve subaylarının düşman tarafına geçerek, Türk köylerini yakıp yıkmalarını ve Müslüman ahaliyi katletmelerini de eserinde anlatmıştı.

Ermeni çetelerinin, "sivil savunmasız Türkleri gördükleri yerde hunharca katlettiğini" Osmanlı Ordusu’nun ise sivil Ermenilere saldırmadığı gibi Ermeni askerleriyle de savaşmadığını belirtmişti.

Türkiye-İran hududundaki Kotür Dağı mevkiinde iki Rus birliğini durdurması da unutulmaz bir başarıdır. İmparatorluğun son dönemlerine tanık olan Nogales'in anlatılarından, katıldığı çarpışmalarda kendini bir Türk gibi gördüğü ve özveriyle görev yaptığı anılmaya değerdir.

Kafkas Cephesi’nden sonra, Irak, Suriye-Filistin Cepheleri’ne geçen Nogales, “Şark’ın ilk askeri ve centilmeni hiçbir şüphe yok ki Türkler’dir” deme itinasını gösterir.

Osmanlı Ordusu'nun Arap bölgesinde çekilişini hüzünlü bir şekilde “Osmanlı Ordusu’nda Dört Yıl” adındaki kitabında şöyle anlatmıştır: 

“Bu çöl çocukları arasında, alnımın üzerinde bir hilalle oturuyordum. Yaşamın ilginç tesadüfleri sonucunda Mısır Sina'sında Osmanlılar’ın son sancaktarı ve halifenin temsilcisi olmuştum.”

Yani Türklüğü benimseyişi yukarıdaki satırlarda apaçık görülen yazar, bu satırlarda sözünü ettiği son birlik kendi komutasında Sina bölgesini terk ederken, topraklarını kaybeden bir vatan evladı gibi üzülmüştür.

1919 yılında, "Orduyu Hümayun’da göstermiş olduğu hidemat-ı mühimme ve fedakaranesinden dolayı, beyan-ı teşekkürle" takdir edilmiştir.

Hilalin altında savaşmayı öyle benimsemişti ki, Osmanlı Ordusu’nun mağlubiyetini ömrünün sonuna kadar hazmedemedi. Ölümünden kısa bir süre önce bir dostuna yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Bir gün İslâm Âlemi uyanacak ve bütün kolonyalist güçleri topraklarından sürecek!”

10 Temmuz 1937 yılında Panama’da vefat etmiştir.