Evrenin en büyük gücüne sahip olduğumuzu biliyor muyuz? Ya da düşündüğümüz her şeyin yaşadıklarımızın belirleyicisi olduğunu? İstemesini bildiğimiz sürece gerçekleşeceğinden şüphe etmemeliyiz. Çünkü vermeyi istemeseydi, istemeyi vermezdi yaradan.
Dünyanın rengine kandığımız zamandan bu yana, isteklerimiz nefsimiz ölçüsünde tesir ediyor. Gözümüz, karnımız, vicdanımız doymuyor. Öyle ki sırf çıkar uğruna, bir başkasına zarar verebilecek duaya bile amin diyoruz. Gerçekleşmeyince 'Kabul olmadı!' deyip, inanç noktasında iç sesimizi törpülüyoruz. İnsan, muhakeme ve muhasebesi itibarı ile vicdanında rahatsızlık oluşturmayacak bir isteğin, gerçekleşmesinde tereddüte düşmemelidir. Aksi durumda tereddüte düşülen her düşünce, ıstırap verir. En ufak şüphe dahi olumsuz sonuçlar doğurur. Herhangi bir olayı, nesneyi ya da özneyi duaya teslim edip arzu ederken, büyük bir inancı hakim kılmak elzemdir.
Ve sen...
● Aç ellerini! İki avucunun içine sığdır gökyüzünü. Tokluğu istemekten utanma. Kalbini dolduracak Yaradanı unutma.
Ve sen...
● Gönül aynanı parlat. Parlat ki düşüncelerin, yolunun üzerinde aydınlık olsun.
Ve sen...
● Nefsinin fırtınasına kanma. Yüreğinin pasını gider. Kendine eziyet etme.
Ve sen...
● Gökyüzü varken neden hala kuytulardasın? İstikametini akıbetin hayrına yönelt. Keskin bir kılıç üzerinde yürüme.
Çünkü sen...
Sonrasında...
Düşündüğünü yaşamaya başladığında...
Hayatın gerçek manasını yakalamış olacaksın.
Çünkü sen...
Dua üzerinesin. Kainat dua üzerine. Asla unutma!