İnsanı var kılan “Savaştığım; bireysel yanıma karşı toplumsal yanım.” Dediği süreçle başlayan ve soruları ”topluma olan sorumluluğu mu? Kendine olan sorumluluğu mu? “ olan bir yaşamdır.

Bu iki soru bizim dönemsel olarak kendi yönümüzü belirlemede ki dalgalarımızdır ve gel-gitlerimizi oluşturur. Zamanla doğru sonuca varmak için bir gelen, bir giden kaymalarımız olur.

Aslında bu gel-gitlerimiz tahterevalli gibidir.  Bir ucunda emek diğer ucunda sermaye oturur.

Sosyal politika; İlk ortaya çıktığı zamanlarda emek ve sermaye arasındaki çelişkilerin ve eşitsizliğin iyice su yüzüne çıktığı  toplumlara özgü olan ve emek-sermaye çatışmasını azaltamaya amaçlayan bir uzlaşma aracı olarak düşünülen eylemlerdir

Fakat maalesef düşünüldüğü gibi sonuçlar doğurmayan bir yapıya dönüşmüştür. Yine de Ancak uzun vadede kapsamı genişlemiş, toplumun çeşitli kesimlerine ve çeşitli toplumsal sorunlara yönelmiştir ve bu anlamda tüm toplumun sosyal gelişmesini sağlamayı ve yaşam koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan bireysel hakkın içeriğini oluşturmuştur.

Toplumların gelişim tarihine baktığımız zaman, modern sosyal politikanın temelleri Fransız devrimi ve sanayi devrimine dayanır. Fransız devrimi sonrasında gelişen ve toplum hayatında "özgürlük" ve "eşitlik" garantisi ile sosyal düzenin sağlatılabileceği öngörülmüş; fakat sanayi devrimi ile "işçi" ve "işveren" kavramlarının ortaya çıkışı ile "özgürlük" ve "eşitlik" anlayışını doğurmuştur.

Bu yaşanan sürecin sonucunda emek ve sermaye arasındaki çelişkilerin, emek- sermaye çelişkisi çözümü olarak devletler sosyal politikaları geliştirmek zorunda kalmıştır. Çünkü emek sermaye çelişkisi uzlaşacak noktaları bulmak ve kendini yenilemek zorunda olduğu için gelişmek zorunda kalmıştır.      Bunun sonucunda sanayi devrimi sonrasında değişen toplum yapısı, karmaşıklaşan ilişkiler ve problemler nedeniyle sosyal politikanın tanımı sadece işçi ve işverenlerin birbirleri ile olan ilişkileri ve bu ilişkiden doğan problemler ile bu problemlere çözüm üretme arayışı olarak kalmamıştır.

Bu nedenle sosyal politika geniş anlamıyla bütün sosyal ve sınıfsal grupları içine alan; insan hakları ve demokrasinin gelişmesine bağlı olarak tüm sosyal gruplar arasındaki ilişkileri konu edinen ve bu konularda çözüm, üreten anlayışları bir araya getiren bir ittifak kurulmasına ve bireysel hak merkezli anlayışlarını ortaya çıkarmıştır.
    
Sonuç olarak can alıcı sorularımızı sormalıyız Bireyselleşmek mi? Toplumsallaşmak mı?

Bence artık bizim toplumdan yana, insandan yana, komşumdan yana, kendi ortak değerlerimizden yana, insanlıktan yana, üretmekten yana, adaletten yana, mazlumdan yana, haktan yana.
    
Ve de “Yan yana” olma zamanımızdır…

Saygıyla...