Vatikan’ın Papalık tarihinde ayrı bir yeri olan ve kendisine yapılan suikastlarla da bir bağlamda meşhur olan Papa II. Jean Paul, içinde son derece önemli sırları da barındıran bir Papa konumundadır. Özellikle baktığımız zaman Papa II. Jean Paul, asıl ismiyle Karol Jozef Wojtyla, Katolik Kilisesi'nin Polonya kökenli ilk Papasıdır. Krakov'a 50 kilometre uzaklıktaki Wadowice'de 18 Mayıs 1920'de dünyaya gelen Wojtyla, 1938'de Leh Dili ve Edebiyatı okumak üzere Jagellonica Üniversitesi'ne kaydoldu. Ancak Polonya'nın Nazi orduları tarafından işgali, üniversitenin kapanmasıyla sonuçlandı. Bu dönemde amatörce tiyatro ve şiirle ilgilenen Wojtyla, 1942'de babasını kaybettikten sonra dine ilgi duymaya başladı.
 
     1945'te Polonya'nın Rusya tarafından Nazi işgalinden kurtarılmasının ardından yeniden açılan Jagellonica Üniversitesi'nde İlahiyat Fakültesi'ne yazılan Wojtyla, ertesi yıl fakülteden mezun olmasını müteakiben kendisine 1 Kasım 1946'da Krakov Başpiskoposu Kardinal Adam Sapieha tarafından rahiplik unvanı verildi. 26 yaşındayken rahip olan Wojtyla, doktora yapması için Roma'da Vatikan'a bağlı üniversitelerden biri olan Papalık Angelicum Üniversitesi'ne gönderildi. Wojtyla, 1948'de ''Haçlı Aziz Yuhanna''da İman Kavramı konulu tezle doktorasını tamamladıktan sonra, memleketi Polonya'ya geri döndü. Wojtyla, felsefe öğrenimini sürdürdüğü sırada, 1952-1958 arasında Krakov'da rahip yetiştirme okulunda ''sosyal etik'' dersleri de verdi. 1956'da Lublino Üniversitesi'nde ahlak profesörü olarak atanan Papa, Max Sheler hakkında hazırladığı lisans teziyle 1960'ta felsefe öğrenimini tamamladı.
 
     Papalık seçimlerinde Vatikan’ın tüm iç dengeleri ve uluslararası siyaset çok önemli bir yer tutar. II. Jean Paul’un seçimine 111 Kardinal katılmıştı. Papaların seçimi Sistine Chapel denilen küçük kilisede yapılır. Papa’nın ölümünden sonra çağrılı olan Kardinaller bu küçük kiliseye alınır ve Papa’yı seçinceye kadar bir daha dış dünya ile görüştürülmezler.
 
     Altıncı Paul'ün ölümünün ardından Vatikan'daki papalık seçimi, 26 Ağustos 1978'de tahta Birinci Jean Paul'ün oturmasıyla sonuçlandı. Ancak yeni papa, bu görevde sadece 33 gün kalabildi. Vatikan'a göre 28 Eylül'de Papa eceliyle vefat etti. Bir başka iddiaya göre ise Vatikan'da bir iç hesaplaşma neticesinde zehirlenerek öldürülmüştü. Bu iddia üzerinde durulması gereken bir husustu. Çünkü II. Jean Paul’a bir nevi birileri tarafından Papalık yolu açılmaktaydı. Hatta I. Jean Paul’ün ölüm haberini alan daha sonra Papa seçilecek olan Karol yanında bulunan birine, ‘’Tanrı esrarengiz yollar açıyor… Yakında Meryem bana yol gösterecektir’’ demişti. Bu sözlerinden birkaç hafta sonra Karol, 16 Kasım 1978’de saat tam 5:17’de Papa seçilmiştir. Seçilmesinden üç yıl kadar sonra 13 Mayıs 1981’de saat tam 5:17’de Ağca tarafından vurulmuştur. Bu da ilginç ve bir o kadar da manidar bir zamanlamadır.
 
     Neticede, tüm kardinaller 1978'de yeni bir papa seçmek için Vatikan'da yeniden bir araya gelmek zorunda kaldı. O dönemde hiç kimse Polonyalı bir kardinalin papalık koltuğuna oturtulacağını düşünmüyordu. Papalık makamı, tam 455 yıldan beri sürekli İtalyan kardinaller tarafından dolduruluyordu…

     Karol, Papa seçildikten sonra Hıristiyan aleminde ilk kez selefi Papa tarafından bir araya getirilmiş olan Jean Paul adını aldı. Bu çok anlamlı bir olaydı. Çünkü Aziz Jean’a ve onun yazdığı İncil bölümüne (Gospel) ağırlık tanıyanlarla, Aziz Paul’e ağırlık tanıyanlar hiçbir zaman tam ve mutlak bir uyum içinde olmamışlardır. Papalık tarihinde sadece altı Papa, Paul adını kullanmışken, 23 Papa Jean adını yeğlemişti. Bu iki akımın en ilginç tarafı, Paul ne denli gerçekçi ise, Jean’da o denli gizemli olmasıdır. Jean Paul adını alan Karol da böyle oldu. Gizemli ve esrarengiz bilgilere, sırlara çok düşkün bir Papa oldu. Her gün yedi saatini duaya ayırmıştır. Mayıs 1981’de Mehmet Ali Ağca tarafından vurulunca, bunu da kendisine iletilmiş ilahi bir sır, esrarengiz bir olay olarak yorumladı. 13 Mayıs’ta yapılan suikastı gerçekleştiren Mehmet Ali Ağca’nın 13 harften oluşması ve bu sayının Hıristiyan Ezoterizmindeki (Batıni, gizli ilimler) önemini yorumlayarak, bu suikastla Meryem Ana’nın kendisine bir sır ilettiğini söyledi ve suikastı bir armağan olarak değerlendirdi.
 
     II. Jean Paul'ün seleflerinden en önemli farkı, kendisinin daha önce Vatikan'da çalışmamış ve diplomatik görevlerde bulunmamış olmasına karşın papa seçilmiş olması. Papalık görevini ''devlet başkanlığı'' olarak görmekten ziyade ''misyonerlik'' olarak algılamış olması dikkat çeken II. Jean Paul'ün, tarihin en gezgin papası olması da onun bu anlayışından kaynaklanıyordu. İkinci Vatikan Konsili sonrasında Altıncı Paul, 15 yıllık papalığı süresince sadece 9 kez yurtdışı seyahatine çıkmıştı. Oysa II. Jean Paul, 26 yılı aşan görevi süresince tam 104 kez yurtdışı seyahati yaptı. Görkemli törenlerden hoşlanan II. Jean Paul, muhtelif ülkeleri ziyaret etmeyi Hıristiyanlık mesajını tüm dünyaya taşımanın ve halklarla doğrudan temas kurmanın en önemli aracı olarak görüyordu. Polonyalı Papa, seyahatlerinin ana gerekçesini, ''tüm insanlara İncil'i muştulamak'' cümlesiyle özetlemesinin ardından şöyle diyordu: ''Roma artık Roma değil, gezgin bir kilisenin kalbidir. Dolayısıyla kilise de artık dünyanın yollarına düşmüş bir gezgin konumundadır.''

     Papa II. Jean Paul, gizemli ve esrarengiz bilgilere, sırlara çok düşkün bir Papaydı. Papa’nın böyle olmasında ki en büyük etken, gençliğinde Bernardine Tarikatı tarafından yetiştirilmesidir. Meryem Ana’ya olan aşırı bağlılıkları ile tanınan bu tarikat üyeleri mucizeleri de çok önemserler. 20. y.y.’ın en tartışmalı Papası sayılan II. Jean Paul, tam beş kez suikasttan kurtulmuş, sayısız ameliyat atlatmış ve bir keresinde iki yıl önce vücudundaki bütün kan değiştirilerek son anda ölümden döndürülen bu esrarengiz Papa’nın hayatı da bu denli önemlidir.
 
     Ayrıca Türkiye'den gelip Vatikan'da Papa II. Jean Paul'ü ziyaret eden önemli kişiler de bulunmaktaydı. Bunlardan Fethullah Gülen ve Diyanet İşleri başkanlarından Mehmet Nuri Yılmaz dikkat çeken isimlerdendir. Gülen'in 9 Şubat 1998'de, Yılmaz'ın ise 16 Haziran 2000'de Vatikan'da Papa'yı ziyaretleri Türk basınında da geniş yer aldı…
 
     Yakın tarihte Katolik dünyası tarihi bir güne şahitlik etti. Vatikan’da şuan Papa görevinde bulunan,  Papa Francis’in yönettiği törende Papa 2. Jean Paul ve Papa 23. Jean azizlik mertebesine yükseltildi. Vatikan tarihinde iki papanın aynı zamanda aziz ilan edilmesi ilk kez gerçekleşmiş oldu.
 
     Ayrıca özellikle baktığımız zaman Papa II. Jean Paul’ün önemli bir misyonu daha vardı. Papa, Dinlerarası Diyalog denilen satsafa ve İslam’ı yozlaştırma projesinin mimarlarındandır. Papa II. Jean Paul’ün 1991 yılında ilân ettiği “Redemptoris Missio” (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle deniyordu: “Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Tanrı, Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendine çağırmakta, vahyinin ve sevgisinin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir... Bu açıklamalar yapılırken, kurtuluşun Mesih’ten geldiği ve diyalogun evangelizasyon (misyon) dan ayrılmadığı gerçeği gözardı edilmemiştir.” (Jean Paul II. Redemptoris Missio Roma: 1991) Açıkça görülmektedir ki Papa’nın bu açıklaması Hıristiyanlığı bu proje kapsamında yaymak ve çoğaltmaktı. Bir nevi günümüz misyonerliğinin çağa uyarlanmış şekli idi bu proje! 8-10 yıldır memleketimizde hoşgörü ve diyalog toplantıları ll. Vatikan Konsili’nde alınan kararların bulunduğu “Kilisenin Hıristiyanlık Dışındaki Dinlerle Münasebetlerine Dair Beyanname” çerçevesinde yapılan çalışmaların neticesidir. Dinlerarası Diyalog adı altında yapılan İslam’ı yozlaştırma projesi son derece tehlikeli bir projedir. Bu proje hakkında önemli yazıları daha önce de yazmıştım…
 
Ve son söz: ‘’ Bazen gerçek, hayalden daha gariptir’’