Seville haritası hamlesi, sonrasında Yunanistan, Rum yönetimi, İsrail ve Mısır Doğu Akdeniz’de çeşitli işbirliği denemelerinde bulunmuşlardır. Sözde MEB ilan etme! Eastmed boru hattı projesi! Askeri anlaşmalar, silahlanma ve tatbikatlar vb!

Türk tarafı, Seville haritası hamlesini Libya ile Deniz Yetki Anlaşması yaparak bozmuştur! Libya Anlaşması sonucunda Türkiye ile Libya’nın denizden komşu olduğu resmen tescil edilmiştir. Benzer şekilde günü ve saati geldiğinde uygun şartların oluşması durumunda Libya gibi, İsrail, Lübnan, Suriye ve Mısır ile de deniz yetki sınırlandırma anlaşmaları gündeme gelebilecektir. 

İsrail ile Türkiye denizden komşu değildir demek, Türkiye-Libya anlaşmasına en hafif ifade ile gölge düşürür. Ayrıca Türkiye-Libya anlaşmasını yok sayan ve geçersiz olduğunu iddia edenlerin ekmeklerine de yağ sürer! Türkiye ile Libya denizden komşudur. Aynı şekilde Türkiye ile İsrail de denizden komşudur…

Türkiye, anlaşma olsun ya da olmasın Libya ile olduğu gibi İsrail, Lübnan, KKTC, Mısır, Yunanistan, Suriye ve Filistin ile de denizden komşudur! Bu konuda aksini düşünmek en başta Libya anlaşması konusuna ve Türk tarafının Doğu Akdeniz’deki tüm hak ve menfaatlerine gölge düşürür. Allah korusun zafiyet doğmasına neden olabilir!

Bakınız bu bağlamda somut bir örnek vermek gerekirse daha öncede birkaç defa yazdığım üzere Türkiye ve İsrail, aralarındaki karşılıklı kıyılara istinaden, Libya ile yapılan anlaşmada esas alınan ilkeler doğrultusunda deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzalaması durumunda; Türkiye 10.462 km (Kıbrıs Adası’ndan (9.251 km) daha büyük) bir denizalanı, İsrail ise 16.344 km (Kıbrıs adasının 1,75 katı kadar) bir denizalanı kazanacaktır.

İki ülke arasında bu anlaşmanın hayata geçirilmesi sonucunda; GKRY’nin sözde parsellerinden 11 ve 12’nin tamamı, 8 ve 9’un büyük kısmı ile 7 ve 10’un bir kısmı İsrail’in olurken, Türkiye de Kıbrıs’ın güneyinde sözde 1, 6, 7, 8 ve 10 no.lu parsellerde olmak üzere ilave deniz yetki alanına sahip olabilecektir. Benzeri durumun Mısır içinde geçerli olduğunu yeri gelmişken hatırlatmak isterim. Konuyla ilgili olarak geçmişte ayrıntılı yazılar yazdığımı ifade etmek isterim.  

Vatanımızı her platformda hakkıyla savunma görev ve sorumluluğu bulunanların söz konusu durumları göz ardı edebilme lüksü olabilir mi? Hele hele Birleşmiş Milletler tarafından Türkiye-Libya Anlaşmasının ilan(tescil) edilmesinin beklendiği günlerde böyle bir durumu düşünmek bile istemiyorum! 

Seville haritası hamlesi, uluslararası hukuk ve normlara tamamen aykırı bir girişimdir! Uluslararası alanda benzer tüm davalar Türk tarafının ortaya koymuş olduğu argümanlarla bire bir uygundur. Bu nedenle de bugüne kadar Türk tarafını hiç kimse Libya Anlaşması sonrasında uluslararası mahkemelere verememiştir!

Bu bağlamda, Türkiye-Libya Anlaşmasını hazırlayan ve hayata geçirilmesinde her kimin emekleri geçmişse Türk Milleti olarak hepsine tek tek teşekkür borçluyuz. 

Bakınız bir kez daha üzerine basa basa ifade etmek isterim ki 2000’lerin başında ileri sürülen Sevilla haritasının Tek kutuplu Atlantik dünya düzeni temsilcileri tarafından gündeme getirilerek uygulamaya sokulmak istendiğini bilmemiz ve buna göre hareket etmemiz gerekmektedir!

20 Şubat 2020 günü Yunanistan’daki bir televizyon kanalına röportaj veren ABD’nin Atina Büyükelçisi Jeffrey Pyatt, büyüklüklerine bakılmaksızın tüm Yunan adalarının Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlama hakkına sahip olduğunu söyledi! 

Bu söylem ve iddia tamamen siyasi nedenlerle ifade edilmiştir. Uluslararası hukuk, uluslararası deniz hukuku ve uluslararası mahkemelerde alınan benzeri onlarca karar bunun tam aksini ortaya koymaktadır. 

Adaların karasuları kadar Münhasır Ekonomik Bölge hakları söz konusudur. Adaların kara devletleri gibi kıta sahanlıkları yoktur. Adaların 200 mile kadar MEB ilan etmeleri uluslararası hukuka, uluslararası deniz hukukuna ve uluslararası mahkeme kararlarına hem tamamen aykırıdır hem de bu tür girişimler gasp etmeye yönelik olarak görülmektedir! Bu bağlamda Yunanistan ve Rum yönetiminin özellikle son 3 senedir Türk tarafına karşı kışkırtılarak ileri sürülmek istendiği gözlerden kaçmamaktadır! 

Tek Kutuplu Atlantik Dünya Düzeni temsilcilerinin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkarları için uluslararası hukuku, uluslararası deniz hukukunu ve uluslararası mahkeme kararlarını yok sayarak Yunanistan ve Rum yönetimini ileri sürerek Ege ve Doğu Akdeniz’de gerçekleştirmeye çalıştıkları oldubittilerle gasp etmeye yönelik girişimleri Türk tarafınca bugüne kadar nasıl bertaraf edilmişse bundan sonrada aynı şekilde bertaraf edilecektir. Bundan hiç kimsenin en küçük bir şüphesi olmamalıdır!