VAHİDEDDİN'E BEYANNAME

Abone Ol

 

Yakın tarih hakkında, basında yoğunlaşan fikir hareketlerine geçmeden önce bir vesîka/belge sunalım:

 

*

 

T.B.M.M. açılırken M. Kemal Paşa imzasıyla

 

Vahidettin Hân'a gönderilen beyanname:

 

 

Mahreci: Ankara (Ajans) 27.IV.192

 

Yüce Padişahımız, Mukaddes Halîfe ve Hakanımız Efendimiz!

 

İstanbul'un işgali ve bunu takip eden fecî hadiseler üzerine vaziyeti tetkik ve saltanatınızın haklarıyla millî istiklâlimizi müdafaa etmek ve emniyet altına almak maksadıyla, şimdi Ankara'da Büyük Millet Meclisi olarak toplandık.

 

Anadolu'nun düşman istilâsı altında olmıyan her köşesinden gelen ve millet tarafından fevkalâde bir selâhiyetle vazifelendirilen mebuslar, ittifakla aldıkları bir karar ile sizin Yüce katınıza aşağıdaki gerçekleri arz etmeyi, kendileri için bir kulluk ve sadakat vazifesi bilmişlerdir:

 

Padişahımız! Yüce şahsınızca da bilindiği üzere Kutsal saltanatınızın hanedanın mübarek ve mübeccel kurucusu olan Sultan Osman, millî tarihimizin mes'ud ve uğurlu bir gecesinde, hatırası nesillerden nesillere ulaşarak devam eden bir rüya görmüştü. O rüyanın üç kıt'a üzerine gölgesini salan ve altında yüz milyonluk bir âlem barındıran kutsal ağacının artık bütün dalları kesilmiş ve ortada yalnız muazzam bir gövde kalmıştı. O gövde Anadolu'dur ve onun kökleri çok derine gitmek üzere bizim kalblerimizin içindedir. Saygıdeğer atalarımız Rumeli'de kendi başına cihan kıt'alarını feth ve istilâ ederken ordularını da Anadolu topraklarından çağırır ve uzak memleketlerin büyük ana sınırlarını askerî yollarını muhafaza ettirmek üzere yine Anadolu'dan ahali getirtir ve en mühim noktalara yerleştirirlerdi. Bu halk kitleleri Bosna, Hersek ve Mora içlerine kadar yayıldı, Basra körfezine kadar indirildi, Suriye, Filistin yollarında taraf taraf yerleştirildi.

 

Padişahımız!

 

Yüce saltanatınızın tahtının şeref ve bekası için Anadolu halkı asırlardan beri baba ocaklarından çok uzak harp yerlerinde hayatlarını feda etmeyi kendilerine en mukaddes bir borç bilmiştir.

 

Anadolu boşaldı. Anadolu viran oldu. Fakat iklimlerden iklimlere uzayan hakanlığınızın şevket ve kudreti için her mihreti, her felâketi cana minnet bildi. O bir topraktır ki, Macaristan içlerinden Yemen çöllerine kadar, Kafkas eteklerinden Basra sahillerine kadar kuşak kuşak uzayıp giden uçsuz bucaksız şehidliklerle çepeçevre sarılıdır ve o şehitlikleri her yerden fazla, şimdi hürriyet ve istiklâli için yeni bir halk savaşı yapan bu eski Anadolu verdi.

 

Şevketlû Padişahımız!

 

İslâmın her tarafta yenilgiye uğrıyan bayrakları şimdi gelip Anadolu ufuklarında toplandı. Onun ufuklarında kendine en son sığınak ve kurtuluşu aradı.

 

İzmir'in Yunanlılar tarafından istilâsı üzerine ülkelerinizin en bakımlı ve en mesut bir kısmı nasıl ateşle yağma edildi ve kan dökülüp adam öldürülerek baştan başa harap oldu, bilirsiniz. Hiçbir hakka dayanmayan ve milletinizi son yurdunda esir etmeyi gaye edinen bu vahşi akın üzerine yüce kalbinizin duyduğu acı teessürleri dünya matbuatına bizzat ulaştırmıştınız. İzmir işgalini, Adana facialarını; ve bu fâciaları Maraş, Ayıntap katilleri ve onu da felâketlerimizin en büyüğü olmak üzere İstanbulun işgal edilmesi takib etti.

 

Soyundan yetiştiğiniz millet binlerce senelerden beri cihanın en muhteşem tahtlarına Sultanlar yetiştirmiş ve hür yaşamış olan bir millet sıfatıyla bu hal karşısında ne yapabilirdi.

 

Padişahını, elim bir harp neticesinde ordularını kullanmaktan men edilmiş ve mahrum gördüğü için kendi kendine silâha sarıldı ve nerede ana vatanı tecavüze uğramışsa oraya dinî ve millî namusunu kurtarmak için koştu.

 

Padişahımız! Kafkasya'nın İslâm kahramanları babalarının ocaklarını, kendinden yüz kerre kuvvetli bir düşmana karşı otuz sene kadın erkek müdafaa ettiler, Cezayir yirmi seneden beri bir kahramanlık devrini yaşıyor, zavallı Fas on senedir ki Fransız işgalini tanımıyor ve silâhını teslim etmiyor. Trablus bir avuç kahramanıyla aynı savaş içindedir. Bu gün İslâm âleminin her köşesi silâhtan tamamiyle mahrum bir hâlde iken zulüm ve hiyanet boyunduruğunu atmak için ayaklanır ve isyan ederken Abbasî ve Fatımî Hilâfetlerinden, Selçuk Türklerinden beri hemen hemen bin yüz seneyi aşkın bir zamandır, istiklâl, hürriyet ve din için gaza eden büyük milletiniz, Asyanın ve İslâmın bayraktarı olarak cihan-şümul (evrensel) bir şöhreti olan milletiniz, kurtuluşunu canına susamış düşmanlarının merhametinden bekler mi?...

 

... Şevketpenah Efendimiz; millî müdafaamızı mübarek makam-ı hümayunlarına karşı bir isyan suretinde göstermek ve halkı iğfal etmek (kandırmak) için devamlı surette çalışan hainler var. Onlar milleti birbirine kırdırmak ve düşman fütuhatına (işgaline) yolu açık bırakmak istiyorlar. Halbuki vuran da vurulan da hepsi sizindir. Hepsi aynı derece sâdık evlâtlarınızdır. Millî müdafaamızı, düşmanın bayrakları babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz. Her yeri bir büyük hâkâkınımızın dinî ve ilâhî aşkının mutantan ve heybetli bir delil olan İstanbul câmileri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz mücadelemizde devam etmeğe mecburuz, Cenab-ı Hak, atalarının yurdunu koruyan Halife ve Hakanının şeref ve istiklâli için uğraşan evlâtlarınızla beraberdir. Kendi Hükümetimizin idaresi altında bedbahd ve fakir yaşamayı, yabancılara esir olmak bahasına nâil olacağımız huzur ve saadete bin kere tercih ederiz.

 

Padişahımız! Kalbimiz sadakat ve Ubudiyet hissiyle dolu, tahtınızın etrafında her zamandan daha sıkı bir rabıta ile toplanmış bulunuyoruz. İçtimaının ilk sözü Halife ve Padişahına sadakat olan Büyük Millet Meclisi, son sözünün yine bundan ibaret olacağını Yüce katınıza en büyük hürmet ve huşû ile arz eder. (24 Nisan 1336)

 

Büyük Millet Meclisi Emriyle

 

Mustafa Kemal

 

*

 

(Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıt ceridesi, 1920, sayfa: 123-124'ten dili sadeleştirilmek suretiyle alınmıştır. Aslı Ankara'daki Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsünün Arşivinde 37/40855 No. dadır.) - Bu vesika bu hâliyle "Türkçesi" adlı derginin Nisan 1973 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

 

*

 

Vahideddin'e, geldi Paşa'dan beyanname.

 

Hain sultana, olur muydu böyle hitabe?

 

 

Anlayın dostlar artık, bu nasıl ulu nâme?

 

Muştuluyordu, halkın kalktığını, kıyame!...