Vahideddin, anlı şanlı Osmanoğluydu.
Ataları gibi insanı okumasını çok iyi biliyordu.
Zaten idarecilerin en bâriz vasıflarından biri de budur:
Karşısındakinin kafasından geçenleri doğru tahmin etmek,
Kendi düşüncelerini ise,
Muhataba / konuştuğu kimseye asla sezdirmemek.
İşte bu hususta cedleri gibi, Vahideddin de çok mâhirdi.
İngilizlerin akıllarından geçeni iyi okudu.
Kendini ise onlara yanlış okuttu.
Vahideddin İngilizlere şu intibaı / izlenimi verdi:
Sadece tahtını ve şahsını düşünüyordu.
Saltanatın devamından başka bir düşüncesi yoktu.
Tek endîşesi, makamını kaybetmekti.
Halk ise umumiyetle, padişahını tutuyor;
Onun yanında yer alıyordu.
O ne derse doğruydu.
O ne yaparsa yerindeydi.
Halk için yaşasındı padişah.
Vahideddin bu görünümle; bütün şimşekleri üstüne çekiyor.
Her şeyin kendi iradesiyle olacağını sananların;
Sadece kendisini muhatap almalarını sağlıyor.
Böylece Anadolu’yu rahat bıraktırıyor.
Anadolu’ya zaman kazandırıyor. Anadolu’ya nefes aldırıyordu.
Tabii ki halka gerçek niyetini söyleyemezdi.
Bu yüzden İngilizlerin baskısıyla alınan kararları; halk padişahın gerçek kararı sanıyor.
Bu yüzden Anadolu’ya bilmeden köstek olunmuyor değildi.
Oysa biraz aklı selim / sağduyu sahibi olan kimse bilir ve bilmeliydi ki,
İstanbul işgal edilmişti. Padişah baskı altında tutuluyordu.
İngiliz istekleri padişahın emriymiş gibi, Vahideddin’e dikte ettiriliyor.
Bu şekilde halka sunuluyordu.
Elbette böyle bir durumdaki padişahın emri şaibeliydi ve tutulmaması gerekirdi.
Nitekim Şeyhülislama bile Kuvayı Milliye aleyhine fetva verdirmişlerdi.
Elbette halk, özellikle aydınlar;
Böyle bir ahval ve şerait / hal ve şartlar altındaki padişahtan sâdır olan / çıkan
Hiçbir ferman ve emre kulak asmamaları icap ederdi.
Şeyhülislamca verilen fetvaya aldırış etmemeleri gerekirdi.
Nitekim Anadolu’daki il müftüleri hemen harekete geçtiler.
İstanbul’un fetvasını geçersiz saydılar.
Mukabil / karşı bir fetva çıkardılar.
Kuvayı Milliyenin meşru olduğunu belirttiler.
Desteklenmesi gerektiğini söylediler.
Böylece karşı fetva çıkarmakta gecikmediler.
Ama bunu Padişah alenen söyleyemezdi.
Zaten söyletmezlerdi. Hem söylememesi de gerekiyordu.
Çünkü İngilizlerin yanında onlara taraftarmış gibi bir görüntü vermeliydi!
Ki, paratönerlik görevini tam mânasıyla yapabilsin.
Böylelikle onlara nefes aldırsın, vakit kazandırsın.
Millî İstiklâl Kervanı’nın yürümesini sağlayabilsindi.