Eski Başbakanlardan Sn. Ecevit bir vesileyle 

     “Vahideddin hain değildi.” dedi. 

     Ve basında lehde aleyhde yazılmadık kalmadı. 

     Aslında iki taraf da doğru söylüyor. 

     Nasreddin Hoca’nın fıkrasını hepimiz biliriz: 

     Birini dinler “Haklısın.” der. Ötekini dinler, ona da “Haklısın.” der. 

     Bu duruma şâhit olan hanımı “Hoca der, ikisine de ‘haklısın’ dedin! 

     Olur mu böyle şey?”

     Deyince, Hoca hanımına döner, gülerek: 

     “Sen de haklısın hanım!” der.

     Elbette herkes kendi açısından haklıdır. 

     Aslında Hocamız bunu nazara vermek ister. 

     Yoksa elbette “Hak” birdir. Ve birindedir. 

     Her sözünde bir hikmet olan hocamız demek ister ki: 

     Haklı olan,  elinden geldiğince hakkını aramalı. 

     Elinden geleni yapmalı. 

     Fakat bütün bu; gösterdiği çabadan sonra, neticeyi kabul edip: 

     “Bunda da bir hayır var. 

     Çünkü ‘Vakide / olanda hayır vardır.’ denmiştir.” demeli. 

     “Tevekkeltü ale’l-lah.” diyerek, Allahı vekil etmeli. 

     Artık işi Allah’a havâle etmenin, O’na bırakmanın rahatlığını duymalı. 

     Zihnini boş yere meşgul ederek, ruhsal sıkıntılara düşmekten kendini korumalı.

     Çünkü bilmeli ki “Allah ihmal etmez, imhâl eder.” Yani olana seyirci kalmaz.

     Gereğini bilir. Fakat hikmet icabı gerekeni sonraya bırakır, erteler.

     Zamanı gelince Hak yerini bulur. Hak, er-geç yerine, mutlaka gelir.

     Fakat bâzan, Hakkın yerini bulması; öte âleme bırakılır ki, 

     Bu, verilecek cezanın şiddetine işarettir.

     İki taraf da doğru söylüyor demiştik, Vahideddin hakkında.

     Çünkü bir taraf zâhire, görünüşe bakıyor.

     Mevcut vesika ve belgeler böyle bir neticeye götürüyor insanı.

     Diğer taraf bâtına / içe bakıyor. Olayların arkasını görüyor.

     Sebebini araştırıyor. Sebep ve vesileyi sorguluyor.

     Hükmünü zâhire / görünüşe göre hemen vermekten kaçınıyor.

     Hükme ve karara bir de şu sırra dayandırarak varmak istiyor:

     “İnneme’l-a’mâlü bi’n-niyyât.”

     Yani amel ve işleri niyetlere göre değerlendirmek lâzımdır.

     Çünkü bakış ile niyet yapılan işlerin mâhiyet ve içyüzünü değiştirir.

     Görünüşte çirkin bir hareketi, güzel bir harekete;

     Güzel bir davranışı, çirkin bir davranış şekline sokar.

     Mesela vatanı korumak için adam öldürmek, iyi karşılanırken;

     Bir sebepten dolayı katil olmak çok kötü bir şeydir.

     İki durumda da öldürme var!

     Ama niyetlere göre birinin yaptığı makbul oluyor;

     Ötekinin yaptığı nefretle karşılanıyor.

     Aynı görüntü zahiren çirkin, 

     Bâtınen güzel olduğu gibi;

     Aynı görüntü zâhiren de çirkin, 

     İçyüzü bakımından da fena olabiliyor.