Üzücü gelişmeler... Rauf R. Denktaş KKTC 1. Cumhurbaşkanı Avvenire, Vatikan'ın resmi gazetesidir. 27 Şubat tarihli sayısında bu gazete "Kıbrıs'ta tahrip edilmiş Kiliselere Bir Haçlı Ziyareti" başlığı altında yazdığı bir makalede Hristiyan dünyasına, Rum tarafının Dış İşleri Bakanı Yorgos Yakavu'nun verdiği bilgilere dayanarak KKTC'ne zehir akıtmaktadır. "Hayalet Devlet" olarak tanımladığı KKTC'de Kiliselerin "Türk işgalinde" tahrip edildiği, cami, otel, restoran veya ahır olarak kullanıldığı duyurulmaktadır. Yakovu bu "utanç duyulması gereken konuyu" AB'ne aktardığını fakat AB'nin kayıtsızlığından şikâyetçi olduğunu duyurmaktadır. Bu yazıya göre Rum tarafındaki camiler restore edilmişmiş!... "Sözde KKTC Hükümet sözcüsü Hüseyin Özel kiliselerin camiye dönüştürülmesi Osmanlıdan kalan bir gelenektir" demiş. (Kim bu kendi ülkesini bilmeyen sözcü?) Baf Piskobosu da "işgal nedeniyle" gerçek bir diyalog kurulamadığından yakınmış. "Türkler adadaki Yunan ve Hristiyan olan her şeyi yok etmek istiyorlar, bunu ancak uluslararası baskı durdurabilir" demiş. El insaf! Bu saldırı karşısında Türk tarafının söyleyeceği çok şey vardır. Rahmetli Fazıl Plümer'in zamanında yayınladığı İngilizce bir el kitabında Rumların 107 camiyi yerle bir ettikleri belgelenmiştir. Camilerin isimleri ayrıntıları ile verilmiştir. Sözcü Hüseyin Özel beyin bu konuda bilgisi yok mu? Rumlar bu konuda da suçlu konumundan şikâyetçi mağdur konumuna çıkıyor, biz de "Kiliseleri korumak için cami yapmak Osmanlı geleneğidir" diyoruz. İşgal dedikleri Kıbrıs'ı Enosis'ten, bizi de toplu mezarlardan kurtarma operasyonu yapılmamış olsaydı Kıbrıs'ta yok edilecekler arasında sadece camiler ve Türk-İslam eserleri değil tüm Türk-İslam halkı olacaktı. Toplu mezarların, cinayetlerin, göçlerin, çadır hayatlarının, şehitlerin resimleri, belgeleri bu "utanma bilmeyen" Yakovuların her attıkları adımda önlerine konmalıdır. Niye yapmıyoruz? Uzlaşmaya ters düşer diye mi? Rum liderliğinin attığı her adım uzlaşmaya değil, Kıbrıs'a sahip çıkıp bizi söz söyleyemez hale getirmeye dönüktür. Görmüyor muyuz? Hükümetten beklentimiz Avvenire gazetesine vakit kaybetmeden Kiliseler ve Camilerle ilgili gerçek durumu detaylı bir şekilde açıklayan bir yazı göndermesi ve bunun suretlerini de AB ülkelerindeki sorumlulara da iletmesidir. Bunu yaparken Kıbrıs meselesini resimlerle açıklayan vahşet yıllarını da dile getirmeyi unutmamalıdır! VE 136 EUROLUK AB YARDIMI'na geliyoruz. AB ile ilişkileri kesmemek için bu parayı alıyormuşuz! Bu fıstık parasını bize verenlerin maksadı bizi Kıbrıs Hükümeti dedikleri Rum idaresine yamalamaktır. Bu para "Kıbrıs Hükmetinin" rizası ile ve bu sözde Hükümetin şartlarına uygun olarak verilecektir. Bizde haysiyet denilen bir şey varsa bu para reddedilir ve nedenleri de AB yetkililerine açıkça bildirilir. Aç değiliz, susuz değiliz. Bu aymazlık, bu şaşkınlık, bu acizlik niye? Bu parayı aldığımız takdirde AB'nin "Hükümet" dediği Rum idaresinin şartlarını ve kontrolünü kabul etmiş oluyoruz. Bu yola çıkıldığı takdirde AB'nin Kıbrıs meselesine bakış açısını benimsediğimiz anlamı çıkacaktır. AB bizi "meşru hükümete baş kaldırmış, işgal altında yaşayan Kuzeydeki Kıbrıslılar" olarak Rumun gözlükleri ile görmektedir. Bu fıstık parasını reddetmekle onlara gerçekleri vurgulamış oluruz. Rumun rizası, şefaatı ile hiçbir şey kabul etmeyeceğimizi vurgulamış oluruz. Bu fıstık parasına, bu maksatlı rüşvete ve Bizans oyununa Hükümetin boyun eğmemesini beklemek hakkımızdır. UNUTMAYALIM: Davamız kimliğimizi, eşit egemenliğimizi, self-determinasyon hakkını haiz iki halktan biri olduğumuzu, 1963'de Enosis adına yıkılmış olan Ortaklık Cumhuriyetinin kurucu iki eşit ortağından biri olduğumuzu kanıtlamak davasıdır. Bizi, dünyaya ve "ilişkilerimizi kesmemek için takla attığımız" AB'ne "işgal altında yaşayan Kıbrıslılar veya azınlık" olarak takdim eden Rum tarafının oyununa gelmeyeceksek kişilik, kimlik ve statü konularında çok hasssas davranmalıyız. Bu konuda Avrupa Parlamentosu'ndan gelen "Yüksek Temas Gurubu"na karşı gösterilmiş olan hassasiyet nekadar yerinde olmuşsa Sayın Meclis Başkanımızın bu yerinde olayı "uzlaşma istemeyen küçük bir azınlığın gösterisi" olarak takdim edişi de o kadar üzücü olmuştur. Bu misafirler "Kuzeydeki Kıbrıslılarla temasa geliyoruz; bayrak sancak görmek istemeyiz" mesajını gönderdiklerinde kendilerine gerçekler duyurulup gelecekleri ve temas edecekleri tarafın kimliği, kişiliği ve statüsü hakkında bilgi verilmiş olunsaydı herhalde bu gafı yapmazlar veyahut da gelmekten vazgeçerlerdi. Gelmekten vazgeçmelerinden biz bir şey kaybetmezdik, ancak geldikten sonra şartlarına boyun eğercesine hareket etmekle çok şey kaybetme durumuna girmiş olduk. Şimdi bu grup Avrupa Parlamentosuna rapor verecekmiş ve "üzücü olaydan da" bahsedecekmiş. Çok iyi yaparlar. Ümit ederim Hükümetimiz ve Türk Hükümeti şikâyet konusu olayın bir hak arama ve var olan bir statüyü, Rum'u memnun etmek için, yok farzetme olayından kaynaklandığını yazarak Avrupa Parlamentosu'nu iyice aydınlatmış olurlar.