Uzaklara ağlamak

Abone Ol
Ama aynı insanı hep o duyguların ve tavırların adamı olduğunu düşündüğünüz an, hataların en büyüğünü yaparsınız.
Gazetelerde, televizyalarda gördüğünüz iktidar sahibinin göz yaşlarını tutamaması, rakipleri tarafından ‘Bu ne acizlik, sen ağlayamazsın’ diye eleştirildi. Bence de iktidar sahipleri, otorite sahipleri, devlet adamları duygularını içine gömmelidir. Askeri kıyafet ve apoletleriyle bir subayın ağlaması hiç de iyi duygular, güven duyguları uyandırmıyor görenler üzerinde. Ama denecek ki ‘onlar insan değil mi?’ Evet insan da sorumlu insan.
Dünyanın her yerinde büyük insan kitleleri ezaya, zulme, işkenceye, kötü muameleye uğruyor. Dünya teknik sayesinde herkesin avucunun içinde. Hükümetler çeşitli engeller koysa da yine haberdar olunuyor bir şekilde. İnsanın insana yaptığını başka hiçbir canavar yapmıyor. ‘İnsan insanın kurdudur’ diyen düşünce adamını her dakika haklı çıkarıyor insan.
Bu kadar hırs, bu kadar talep, bu kadar doymazlık geçici bir dünya hayatı için. Acaba insanlar manen kör olmuşlar da görmüyorlar mı? Bu dünyada kalan yok. En çok yaşayan bir Türk vatandaşı geçtiğimiz günlerde 126 yaşında öldü. İşte hepsi bu. En uzunu bu.
Ne yazık ki ezilen insanlar, zulme, gadre uğrayan insanlar genellikle benim medeniyetimin mensupları. İslam Medeniyetinin mensuplarına nefes aldırılmıyor. Asya’nın münafıkları ve Avrupa’nın kafirleri İslam’ın, Müslüman insanın boğazından hiç ellerini çekmiyorlar. Bu durumu fark edemeyen yine benim medeniyetimin bazı aydınları da ‘Hiç katma değer üretmiyoruz’ diye sözüm ona öz eleştiri yapıyorlar. Yaşamak için, ayakta durmak için canhıraş gayret harcayan bir insanın hangi katma değeri üretmesini bekliyorsunuz.
Merhamet duygularımız hükümetler tarafından devamlı gıdıklanıyor. Dünyanın her yerinde zulme uğrayan insanlarımıza ha bire yardım etmeye çalışıyoruz. İyi bir haslet. Meleki bir tavır. Eğer mazimizden gelen, genlerimizde bulunan ağabeylik, babalık duygularımız varsa elbette herkese ulaşabildiğimiz nispette yardımcı olacağız.
Ama hep uzaklara ağlayan insanlar haline geldik. Dünyanın her tarafındaki, herkese yapılan zulmü iliklerimize kadar duyarak göz yaşı döküyor, sonra da gönlümüzden kopanları bir araya getirerek yerine ulaştırıyoruz. Tamam da ara sıra da yakınlarımıza ağlasak, fena olmaz zannımca.
Her gün boşanan bir kadın eski kocası tarafından öldürülüyor. Her gün yüzlerce eve, işyerine girilip talan ediliyor. Maskeli, silahlı adamlar kan dökerek kuyumcuları, Ptt şubelerini ve benzerlerini soyuyorlar. Tirafikte artistik hareketler yapan gençler bir süre sonra birbirini öldürüyor. Yollarda karşıdan karşıya geçenler, otobüs duraklarında bekleyenler bir sürücünün aracının altında can veriyorlar. Sokak çocukları devletin denetiminde olanları bile cinsel tecavüzden kurtulamıyorlar. Şehir parklarındaki bağımsız fuhuş yapan kadınların dıramı kimseyi ilgilendirmiyor. İşsiz insanların kıredi kartı çılgınlığı hırsızlıkla, yolsuzlukla ya cezaevinde bitiyor ya da hastane morguna kadar uzanıyor. Herkes burnundan soluyor, ezberinden başka düşünmeyen insanlar toplum meselelerine çare tavsiye ediyorlar. Talih zebun, düşman kavi.
Benim medeniyetimin insanları ağlamasın. Uzaklara da yakınımıza da ağlamak istemiyorum. Artık bu talihi değiştirelim. Ağlayacaksak yakınımıza da ağlayalı, çare üreteceksek, insanımıza manevi değerler bakımından yatırım yapalım. İnsanların iktisadi gücü artarken, ona paralel olarak manevi güçleri de artmazsa karşımıza ahlaksız, manevi değersiz bir toplum ve onun zavallı bireyleri çıkar. Böyle bir toplum asla yönetilemez.