Şanslı bir bal arısının yaşamı 6 bilemediniz 7 hafta kadardır ki bu kovana bir eşek arısı saldırısı olmazsa yaşayacağı süredir.
6 haftalık ömrü boyunca bir işçi arı sadece bir çay kaşığı kadar bal üretir. Bir arının tüm ömrü boyunca çalışıp didinip ürettiği balı biz belki de kahvaltı da ıhlamurumuza koyarız ve oradaki emeği aklımızın ucuna bile getirmeyiz.
Bir kilo bal yapmak için arı kolonisi 14 milyon çiçeğe konar.
Bir kilo bal için 3 kilo nektar toplanması gerekir.
Sonra da insanoğlu çıkıp boşu boşuna yaşadığından dem vurur durur. İnsan yeryüzünde olmasa dahi doğa varoluşunu devam ettirebilir.
Oysa bütün bir ömrü boyunca bir çay kaşığı bal üreten bir minik canlı olmasa insan dünya üzerinde en fazla 4 yıl kalabilir.
CEHALETİN BEDELİ..
Lale Devri'ni bitiren isyan olarak bilinen, Patrona Halil İsyanı'nın lideri Patrona Halil, isyan sonrası, iktidar boşluğundan yararlanıp, Osmanlı Devleti'ni 44 gün süreyle idare etmiştir.
Bir gün yine halkla konuşurken, fedailerinden biri, kendisine verilen, kağıdı Patrona Halil'e uzatır.
Patrona Halil kağıda göz ucuyla baktıktan sonra cebine koyar.
Kağıtta; "saraya gitme seni öldürmek için tuzak kurdular!" yazmaktadır.
Birinci Mahmut, kendisi ve avanesiyle görüşmek üzere bir yemek düzenleyerek O'nu davet eder.
Yemek günü geldiğinde, Patrona Halil avanesiyle birlikte, saraya gider ve öldürülür.
Patrona Halil'in öldürüleceğini bile bile, saraydaki, davete katılmasının nedeni; aslında öldürüleceğini bilmemesidir.
Çünkü okuma yazma bilmez!
Daha ilginci, okuma yazma bilmediğini, avanesinden de saklar.
Konuşma yaptığı sırada, okumuş gibi yapıp, kağıdı cebine koyma nedeni de; kendince oluşturduğu "karizma"sını çizdirmek istememesidir..
VİYANA KUŞATMASI
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 7yıl 1ay 12 gün sadrazamlık yaptı. Osmanlı-Lehistan ve Osmanlı-Rus Savaşlarını kazanarak büyük başarılar elde etti.
Sıra Viyana’daydı. Viyana o zamanlar sakin akan ırmakları, yapıları, doğal güzellikleri ile zamanın çok ilerisinde, güzel bir şehirdi. Viyana kuşatıldı. Osmanlıda usuldü; kuşatılan şehir teslim olmazsa yağma edilirdi.
Merzifonlu’nun amacı şehri vire (teslim) ile ele geçirmek ve bu tarihi güzelliği yok etmemekti. Böylece yeniçerilerin şehri yağmalamalarını önleyecek ve Viyana’nın gerçek hazinesi olan tarihi değerleri koruyacaktı.
Bu yüzden bekledi Merzifonlu. Bekledikçe de kuşatma uzadı. Bu da, Polonya kralı Jan Sobieski komutasındaki 100.000 kişilik Lehistan ordusunun Viyana'nın imdadına yetişmesine sebep oldu. Lehistan ordusunun, Viyana önlerine gelmesi üzerine Yeniçeriler siperlerinden çıktı, savaş pozisyonu aldı ama düşmanın ilk saldırısıyla Osmanlı hatları yarıldı ve askerler kaçmaya başladılar.
Bunun üzerine sadrazam ordunun tüm ağırlıklarını geride bırakarak Belgrad'a çekildi. Bozgun haberi Edirne’ye ulaşmıştı. Merzifonlu karşıtları göbek atıp oynuyorlardı. Akşam üzeri avdan dönen padişahı ikna ettiler.
Aldılar fermanı padişahtan ve Kapıcılar Kethüdası Ahmed Ağa ile Çavuşbaşı Mehmed Ağa koştular Belgrad’a doğru. Hiç vakit kaybetmeden çıktılar vezir-i azamın olduğu odaya.
-“Ne haber,” diye sordu Merzifonlu. Kapıcılar Kethüdası.
-”Şevketli padişahımız sende emanet olan mühr-i hümayunla, Sancak-ı Şerifi ve Kabe anahtarını istedi,“ dedi. Merzifonlu
-“Emir padişahımın,“ deyip, koynundan mühr-ü hümayunu çıkardı, Sancak-ı Şerif ile Kabe anahtarını da sandığıyla getirip teslim etti.
-“Allah imandan ayırmasın,” dedi, Kapıcılar Küthüdası.
Akıllı adamdı Sadrazam. Usulü biliyordu. Kendi eliyle kürkünü ve sarığını çıkarıp,
- ” Gelsinler, şu halıyı kaldırsınlar, cesedim toprağa düşsün,“ dedi. Halıyı kaldırdılar. Cellatlar kementleriyle içeri girince, kendi elleriyle sakalını kaldırıp
-”Bir hoş usul ile takın,“ dedi. Onlar da çok hoş taktılar kemendi. İki defa çekince ruhunu teslim etti, Merzifonlu.
Sonra esvabını soydular, saray avlusunda köhne bir çadıra indirip gasli ve tekfini yaptılar, namazını kıldılar. Tekrar çadıra getirdiler ve cellat kafa derisini itina ile yüzdü. Cenazesini saray karşısında cami-i şerif avlusunda defnettiler.
Hanedan mensuplarına saygı duyulurdu, Osmanlıda. Kan dökülmez, kementle boğulurdu. Ama padişah, “Kellesi uçurulmalı,” diye fetva vermişti. Emir Padişahındı. Başının derisi yüzüldü, bu saçlı sakallı deri, bal dolu bir kırbaya kondu Menzilden menzile at koşturan bir yiğit ulak bu kırbayı Edirne’ye, Padişah’ın huzuruna götürdü ve infazın kanıtı olarak gösterdi. Sonra kafa derisi Saruca Paşa Camii haziresinde gömüldü.