Salgına ilişkin Türkiye risk haritasında sarı illerin süratle kırmızıya dönüştüğü bir süreçte, COVİD-19’u, görünen olumsuz etkileri kadar, görünmeyen ve aslında görünenler kadar önemli yan etkileriyle de ciddiye almak zorundayız. 

COVİD-19, giderek, gözle görülemeyen yeni nesil bir canavara dönüşüyor. COVİD-19’un yeryüzündeki tüm canlıları hedef aldığı kesinleşiyor. Genetik programı gereği mi canavarlaşıyor, yoksa kontrol edilemez şekilde mutasyona uğrama yeteneği mi kazandı, bilemiyoruz. 

Önümüzde çok ciddiye almamız gereken bir tablo var. Ailemizin, çocuklarımızın, yakınlarımızın, milletimizin ve insanlığın geleceğini düşünerek, şu canavarın kimliği ve gerçek hedefleri netleşene kadar, kesin etkili bir savunma silahı bulana kadar, lütfen maske ve sosyal mesafe dahil, bütün önerileri ciddiye alalım ve sağlık ordumuzun canları pahasına yaptıkları mücadeleye destek olalım. 

Konunun uzmanları yakaladıkları her fırsatta uyardılar; “Koronavirüs gibi salgınlar, ilk iki dalganın yaşandığı süreçte önlenemediği takdirde, üçüncü dalganın yaşanması kaçınılmaz olur.” 

Gelinen noktada, salgıla mücadele konusundaki verilere baktığımızda, uzmanların uyarılarını ciddiye almadığımızı görüyoruz. Risk haritalarında evvelce sarı ya da turuncu olarak gösterilen illerimiz süratle kırmızıya dönüşüyor. 

Şunu unutmayalım; bir milletin en değerli varlığı nüfusudur; milleti olmayan devlet olabilir mi?

Aralık 2019 sonlarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan COCİD-19 virüsü, çok kısa bir süre sonra dünyanın bütün ülkelerinde görülmeye başlandı. Bir virüsün bu kadar hızla yayılması çok zor olduğu dikkate alındığında, salgının çok öncelerden başladığını kabul etmek gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) de istihbarat kurumları da COVİD-19 salgını konusunda sınıfta kalmışlardı. 

COVİD-19 salgının Avrupa coğrafyasında öncelikle İtalya ve İngiltere’yi vurması, “ABD ile Çin arasında, Yeni İpekyolu merkezli yaşanmakta olan mücadelede, bu iki ülkenin Çin’i desteklediklerinden dolayı cezalandırıldıkları” şeklinde yorumlanmıştı. Pekçok Avrupa ülkesi COVİD-19’la mücadele konusunda başarılı olamadılar. Virüsün sürekli olarak mutasyona uğramasından dolayı, zaten yetersiz kalan aşılama çalışmalarının durma noktasına gelmesi de, COVİD-19’un bir biyolojik silah olarak kullanıldığı iddialarını güçlendirmektedir. 

Astra Zenica’nın ürettiği aşıların ciddi oranda ölümlere neden olması, Çin’in ürettikleri dışındaki aşılara karşı bir tedirginlik duyulmasına neden oldu. Her ülke kendi aşısını üretme yarışına girdi. 

Bu arada İran ürettiği aşıyı yakında uygulamaya başlayacağını duyurdu. Bizde de aşı üretme çalışmaları çok ciddi çalışmalarla sürdürülüyor. Fakat, aşıların hayvanlar ve insanlar üzerinde uygulanıp olumlu sonuçları görülmeden yaygın bir uygulama kampanyası başlatılamadığından, bir süre daha gözlerimiz Pekin’den gelecek aşılarda olacak. Bu arada Çin’den yapılan aşı sevkiyatındaki yavaşlama da kaygıların artmasına neden oluyor.  

Sağlık Bakanı Koca, 25 Şubat’ta yaptığı açıklamada, “En geç Mayıs ayına kadar aşılama işini bitirmiş olacağız. Haziran gelmeden bu başarıyı yakalamak istiyoruz” demişti. Fakat, 11 Mart’ta yaptığı açıklamada, 130 milyon doz aşı için iki ayrı şirketle anlaşma yapıldığını belirterek, “Nüfusumuzun 50 milyonluk kısmını sonbahardan önce aşılayabilirsek, salgın üzerimizde bir baskı olmaktan çıkacak” diyordu. 

Bakan Koca’nın 11 Mart konuşması, Sağlık Bakanlığı’nın aşılama konusundaki hedefinin, Mayıs ayından sonbahar ayrılarına kaymış olduğunu anlatıyordu. 

Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasındaki bu hedef kayması, aşı tedariki konusunda sarkmalar yaşandığının örtülü bir itirafı olabilir mi? Çünkü aşı konusunda Avrupa ülkelerinde de ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. İtalya ve İngiltere, ülkelerinde üretilen aşıların ihracatını kesin olarak yasakladılar. 

VAKA SAYILARI YENİDEN TIRMANIŞA GEÇERKEN…

Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmakta olan testlerde vaka sayısının yeniden yüzde 10’lara tırmanmış olması kaygı verici bir gelişmedir. Geçen Kasım-Aralık döneminde bu oran yüzde 17’lere tırmandığında, uygulamaya konulan önlemler sayesinde, vaka sayısını yüzde 3’lere kadar geriletmeyi başarmıştık. Sağlık ordumuz da, işyeri sahipleri de, 65 yaş üstü de büyük sıkıntılar yaşamayı, “Hayat Eve Sığar” (HES) uygulamasına uymayı gönüllü olarak kabullenmişlerdi. Fakat buna rağmen vaka sayılarının yeniden tırmanışa geçmesi, 

PANDEMİNİN GÖRÜNMEYEN ETKİLERİ

Salgına ilişkin Türkiye risk haritasında sarı illerin süratle kırmızıya dönüştüğü bir süreçte, COVİD-19’u, görünen olumsuz etkileri kadar, görünmeyen ve aslında görünenler kadar önemli yan etkileriyle de ciddiye almak zorundayız. 

COVİD-19, giderek, gözle görülemeyen yeni nesil bir canavara dönüşüyor. COVİD-19’un yeryüzündeki bütün canlıları hedef aldığı kesinleşiyor. Genetik programı gereği mi canavarlaşıyor, yoksa kontrol edilemez şekilde mutasyona uğrama yeteneği mi kazandı, bilemiyoruz. 

Önümüzde çok ciddiye almamız gereken bir tablo var. Ailemizin,   çocuklarımızın, yakınlarımızın, milletimizin ve insanlığın geleceğini düşünerek, şu canavarın kimliği ve gerçek hedefleri netleşene kadar, kesin etkili bir savunma silahı bulana kadar, lütfen maske ve sosyal mesafe dahil bütün önerileri ciddiye alalım. 

Bakın, Türkiye’nin aile doktoru Osman Müftüoğlu, COVİD-19 Salgınına ilişkin gelişmeleri, “Bir iyi bi de kötü haberim var” diyerek, nasıl anlatıyor: 

“İyi haber kısa ve net: Görünen o ki, aşı bağışıklığı mükemmel neticeler veriyor. Bizde de başka ülkelerde de aşıyı yaptıranlar paçayı -önemli ölçüde- kurtarabiliyor. Zira aşılandıktan sonra virüsü kapanlarda bile hastalık ya belirtisiz ya da çok hafif sorunlarla geçip gidiyor. Kısacası şüpheye mahal yok. Mevcut aşıların hepsi kesinlikle işe yarıyor. Kötü habere gelince...”

Osman Müftüoğlu hocamızın, “Derin pandemiye dikkat” diyerek anlattıkları gerçekten ürkütücü. Bugüne kadar, Covid-19’un pençesine düşüp de tedavi sonucunda kurtulanların kalp-damar sistemlerinde ağır hasarlar oluştuğunu biliyorduk, ama bu musibetin bildiklerimizden çok daha fazla olumsuz etkileri olduğunu yeni yeni öğreniyoruz. Osman Müftüoğlu’nun dikkat çektiği bu olumsuz etkiler, salgınla mücadelede ne kadar dikkatli ve özverili olmamız gerektiğini çok net olarak önümüze koymaktadır. Osman Müftüoğlu hocamızın alttaki uyarılarını okuduktan sonra, bu musibete bakış açınız değişecektir; dikkatle okuyalım: 

KÖTÜ HABER: DERİN PANDEMİ’YE DİKKAT!

“Bana sorarsanız gelin, her akşam TV ekranlarındaki o turkuvaz tabloda yer alan rakamlara takılıp kalmayın. Zira o rakamlarda sadece pandeminin “görünen yüzü” var. Olan biteni daha dikkatli izleyen ve yorumlayan deneyimli pandemi uzmanları için ise “derin pandemi”, yani pandeminin “gözden ırak neticeleri” de en az turkuvaz tablodaki rakamlar kadar önemli. “Hocam, bu derin pandemi meselesi de nereden çıktı?” diyorsanız -ki deyin- aşağıdaki kutuları lütfen daha bir dikkatle inceleyin.

DERİN PANDEMİ 1: SORUNU ZİRVE YAPTI

PANDEMİNİN ruhumuzda açtığı yaralar, en az bedenimizde yaptığı tahribat kadar önemli. Pandemi uzadıkça daha sık depresyon, daha çok dikkat dağınıklığı, daha fazla takıntı problemi ile karşılaşacağımız kesin. Pandeminin yarattığı “derin endişe” ruh sağlığı uzmanlarına göre “derin pandemi”nin en mühim, en belalı neticelerinden biri olacak, neticede de ruh sağlığı uzmanlarına çok iş düşecek. 

DERİN PANDEMİ 2: BELLEK SORUNLARI ÇOĞALDI

PANDEMİDE evinde en uzun süre mahsur kalanlar, en yoğun sosyal izolasyona maruz bırakılanlar, neticede de en fazla yalnızlaşanlar 65 yaş üstü insanlarımız oldu. Neticede sosyal izolasyona kaygı/endişe problemi ve yetersiz tıbbi bakım da eklenenince bir miktar bellek kaybı kaçınılmaz hale geldi. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda demansın yani bunamanın her türlüsüyle daha sık karşılaşacağımız kesin. Kısacası nörologlarımıza da çok iş düşecek.

DERİN PANDEMİ 3: UYKUDA SORUNLAR BAŞLADI

UYKU bozukluğu da çok yaygın bir problem ve bu sorun da derin pandeminin en önemli sağlık arızalarından biri olarak tarihe geçecek. Uyku arızaları sadece yetişkin ve yaşlılarımızı değil, çocuklar ve gençlerimizi bile etkiledi. Konuyu uyku uzmanlarına havale edecek, çözüm önerilerini onlardan bekleyeceğiz.

DERİN PANDEMİ 4: OBEZİTE PATLADI

OBEZİTE ülkemiz için zaten mühim bir meseleydi, şimdi çok daha önemli bir sağlık problemi haline geldi. Bilhassa 65 yaş üstü ve 25 yaş altı grupta inanılmaz bir obezite patlamasının bizi beklediğini gösteren işaretler var. Pandemiden sonra iç hastalıkları, endokronoloji ve beslenme uzmanlarına da çok iş düşecek.

DERİN PANDEMİ 5: KEMİK VE KASLAR ERİDİ

HAREKETSİZLİK pandeminin başından bu yana en önemli sağlık zararlılarından biri oldu. Sorun derinleştikçe de sadece kaslarımız değil, kemiklerimiz de eridi. Bu iki dokusal kayıp öncelikle yaşlılarımızı tehdit ediyor ve bizi gelecekte daha fazla sayıda yorgun, kemiği ve kası erimiş, dengesi bozulmuş, iskelet sistemi arızaya geçmiş yaşlı insan bekliyor. Bu sorunun çözümünde de metabolizma ve endokronoloji uzmanları çok ter dökecekler.”

Salgının başladığı ilk günlerden itibaren yaptığı uyarılarla tüm Türkiye’nin aile doktoru olan Osman Müftüoğlu Hocamızın bu uyarılarını, çok ciddiye almamız gerekiyor.