Üretebilen kazanır...
Avrupa ülkeleri, tüketimin en yüksek olduğu ülkelerden oluşuyor. İhracat pazarının büyük kısmı burada. Avrupa ülkelerinin toplam ithalatı 6.8 trilyon USD, Türkiye bu rakamın sadece %1’ini karşılayabiliyor. Pazar payını artırmak için yoğun çaba göstermesine rağmen, gerek teknoloji, gerekse kalite anlamında bu oranı daha yüksek seviyelere çıkartamıyor.
Bir de yükseltemediğimiz ihracatımızın yanında, Japonya’nın da maliyetlerini düşürerek rekabetin içine girmesiyle, bu yüzdenin daha da gerilemesi söz konusu.
------------------------------------------------------------------
Bugünlerde altında hiç ses yok! Bir kenarda sessizce bekliyor.
Bu arada, parasal savaşlar da tüm hızıyla devam ediyor.
Bir yandan Avrupa, Euro’nun değerini ve faiz oranlarını indirebilmek için yoğun çaba içine girdi. Bu sayede Euro’ya yatırım azalacak ve tasarruf yerine tüketim başlayacak, sıcak para piyasaya sunulacak ve milli ekonomi canlanacak.
Bu, piyasayı canlandırdığı gibi, enflasyon riskini de yanında getirecektir.
ABD’de ise ihracat neredeyse hiç yoktur. Kendi tüketicilerine ancak yetebilmektedirler. Firmalarında pazarlama stratejileri inanılmaz farklıdır. Örnek olarak gıda sektörü kendini pazarlarken; öncelikle sağlıklı yaşam adı altında kilolu bir insan bulunur. İncelebilmesi için ameliyat olacağı her kanalda uzun uzun duyurulur. Sonra kilolu insan ameliyat masasında uyanamaz, ameliyat başarısızlıkla sonuçlanır. Bir anda halk ayaklanır, “bu nasıl bir iştir, uyanamamıştır”. Daha sonra kampanyalar başlar; kilo almak çok güzeldir ve moda olur. Hemen akabinde de fast food firmaları alabildiğine büyür.
Avrupa’nın maliyetlerini düşürmesi; ABD’nin, hem finansal yatırımları açısından büyük zarardır, hem de ithalata yönelme kaygısı taşır.
ABD halkının tüketimlerini karşılayabilmesi için, ithal ürünlere rağbet göstermesi ise doğrudan işsizlik oranlarını yükseltir. ABD’nin en zayıf olduğu tarafı ise işsizlik oranının hızla artmasıdır. Bu hükümeti bile devirmeye yetecek bir rasyodur.
Euro’nun düşmesi, bu kadar ciddi sorunlar açacak ise, ABD acilen müdahale etmek zorunda kalacaktır.
ABD, en büyük silahı olan USD’yi devreye sokar. Ve parasal genişlemeye giderek USD’nin değerini düşürür. Bu operasyon sadece Euro/USD paritesini artırmaz. Piyasaların gerçek nabzı olan altın’ı da harekete geçirir. Altın, bu hileli ekonomik operasyona tepki vermek durumunda kalır. Ve bizlere artış göstererek, bir savaş yaşandığını da ayrıca işaret eder.
Altın’ın bugünlerde sesinin soluğunun çıkmaması da, kendisine ekstra değer katacaktır. Ekonominin en önemli ayağı iletişimdir. Nasıl algılandığın ya da algıladığın çok önemlidir ve yönetilmesi gerekir.
Bunca ekonomik safsatanın içinde altın köşesinde sakince beklediğinden, güvenli liman olarak görülecek ve böylece tasarrufların veya yatırımların altın’a kayması da hızlanacaktır.