Son zamanlarda sosyal medyada, üniversite öğrencileri okullarının açılması için seslerini duyurmaya çalışıyor. Öğrencilerin birçoğu üniversitelerin açılmasını istese de, azımsanmayacak diğer bir kısım da açılmasını istemiyor.
Üniversitelerin kapanması, virüsle mücadelede en etkin yöntemlerden biri oldu. Birçok öğrenci farklı şehirlerde olduğu için iller arası dolaşım durmuş oldu. Bu yüzden virüsün yayılma hızının önüne geçilmişti. Şimdi ise üniversitelerin açılması hem devlet tarafından hem de öğrenciler tarafından isteniyor. Üniversitelerin açılmasını istemek yerine, alınacak önlemleri tartışmak daha faydalı olur. Devlet yurtları, öğrenci apartları ve özel yurtlar gibi öğrencilerin kaldıkları yerlerde önlemler nasıl alınacak? Bir devlet yurdunda kalan ortalama öğrenci sayısı 300 kişi. Bu sayının arttığı yerler de var. Yurtların kantinlerini ve yemekhanelerini de göz önüne alırsak, önlem alma işi daha bir ciddi hale geliyor. Bunların planlaması yapılmadan üniversiteler açılırsa geleceği tahmin etmek zor olmaz.
Bunlara rağmen üniversiteler açıldı diyelim. Kronik hastalığı olanlar ve ailesiyle beraber yaşayanlar için nasıl bir yol izlenecek? Üstelik bunları kış aylarına girerken konuşuyoruz. En büyük sorun kış aylarının yaklaşmış olması. Üniversiteleri açarken gözden kaçırılan en ufak önlem ya da önlem almadan açmak büyük sorunlara yol açabilir.
Öğrenciler, okullarının açılmasını istemekle son derece haklı. Emek verip çalışmışlar, hayalini kurdukları üniversiteye yerleşmişler fakat bu ortamdan mahrum kalıyorlar. Diğer bir yandan, asıl tecrübeyi ve meslek bilgisini kazandıran uygulamalı derslerden mahrum kalmış oluyorlar. Tüm bunları terazinin iki tarafına koyduğunuzda hangisi ağır basıyor bilemem ama durum ortada.
VALİ HATA YAPARSA!
Denizli’de, Denizli Valisi ile esnafın yaşadığı olay günlerce konuşuldu. Son birkaç yılda devleti temsil eden makamların hatalarından da bahsediliyor. Bunları sürekli konuşuruz. Sabaha kadar da konuşuruz ama bize bir faydası olmaz. Bunun sebeplerini konuşmak, olayları konuşmaktan daha faydalı olur.
Türkiye’de, “her ilde vatandaşlara ilin valisini tanıyor musunuz diye sorsalar” en iyi ihtimalle tüm illerde bilinirlilik yüzde 30’un üstüne çıkmaz. Yöneticiler, devlet ile toplum arasında bir elçidir. Elçiler devlete yakın olduğu kadar, topluma da yakın olmalı. Yöneticiler devlete yakın olma arzusu nedeniyle toplumu ihmal etmektedir. Toplum ihmal edildiğinden, topluma yabancılaşan yöneticiler halkın arasına karıştığı zaman hata yapmaya başlıyor. Denizli’de yaşanan olay bunun bir örneği. Toplum için devlet, bulunduğu bölgenin en üst yöneticisidir. Yöneticiler yaptıkları hatalardan dolayı toplum ve devlet arasındaki ilişkiye zarar vermiş oluyor. Bu durum doğrudan devlet itibarını da etkiliyor.
Toplum, yöneticilerin aralarına karışıp çalışmasına alışkın değil. Bu durum liyakat ötesi bir tecrübe. Bu tecrübe ne halkta ne de yöneticilerde var. Bu kültüre sahip olmadığımız için bu tür sıkıntılar yaşanıyor. Bu kültürü oluşturması gereken toplum değil, yöneticilerdir. Bu kültürü hem kendilerinde hem de toplumda oluşturmaları gerekmektedir. Bu sayede yöneticiler hata yapma ihtimallerini en aza indirmiş olurlar.