TBMM’de, İstanbul Milletvekili olarak görev yaparken, kalkınma, ekonomi, finans, çevre konularının dışında, ferdi silahlanma ve silah taşıma, görevli ve yetkilerin dışında insanlarımızın silah alma, kullanma durumlarının önlenmesi konusunda üzerinde yoğunlaşmıştım. Öncelikle silahların toplanması, Valilerden silah verme yetkilerinin alınarak, İçişleri Bakanı’na verilmesi, üzerinde, evinde silah bulunduranların cezalandırılması konusunda çaba sarf ettim. Çok zorunlu olmadıkça, İçişleri Bakanlarının tek bir kişiye dahi silah yetkisi vermemelerini istedim. Ferdi silahlanmanın önlenmesi için, caydırıcı anlamda bulundurma, taşıma, harçlarının yüksek düzeyde tutulması için TBMM/Plan ve Bütçe Komisyonu’na önerge verdim.

İngiltere’de LSE’de okuduğum yıllarda, İngiliz Polisinin silah taşımadığını gözlemlemiştim. Evet... Demokrasinin, İnsan Hak ve Hürriyetlerini beşiği olan bu ülkede, halkın büyük saygınlığına sahip polis, silah taşımaz. Bunun anlamı şudur: “Bak, benim polisim bile silah taşımıyor, eğer sende vatandaş olarak silah görürsem kafanı kırarım..” Ne yazık ki, Türkiye’de 4 milyonu aşkın kişi belinde serbestçe silahla geziyor. Zira silah almak çok kolay, zaten Devlet veriyor. Silah imalatçıları, ithalatçıları, astronomik paralar kazanıyorlar. Dönemimin, İçişleri Bakanları, sevgili İsmet Ağabey’e (Sezgin), Sn. Nahit Menteşe ile ferdi silahlanmanın önlenmesi hususunda yakın işbirliği içinde çalıştık. Ben ferdlerin silahlanmaması konusunda büyük gayret sarf ettim. Bir gün telefonum çaldı. Arayan, Umut Vakfı Başkanı Sn. Nazire Dedeman’dı. Çalışmalarımı izlediğini, çok etkilendiğini, benimle görüşmek istediğini ifade etti. İstanbul’da Dedeman İş Merkezi’nde bir araya geldik, Umut Vakfı’nı ve yöneticilerini tanıttı. Vakfa üye olarak çalışmalara katılmamı istedi. Memnuniyetle kabul ettim. O günden beri Umut Vakfı’nı desteklerim, aktivitelere katılırım. 

Değerli, Atatürkçü, Türk Kadını Sn. Nazire Dedeman’ı, maalesef 5 Şubat 2019 günü kaybettik. (Adnan Kahveci ile aynı günde). Yaz tatilinden döndüğünde, görüşmüştük. Bazı sağlık sorunları vardı. Ancak bu güçlü, ilkeli, çağdaş Türk Kadının, hastalıkları da yeneceğinden eminimdim. Sosyal sorumluluk projelerinin yanı sıra turizm, madencilik sektörlerinde de ülkesine büyük katkıları oldu. Yaşamında tarifsiz acılar yaşamış, evladını çok genç  yaşında, belinde silah taşıyanlara kurban vermişti. 

Bütün çabalara rağmen, insanlarımızın silah taşımalarının önüne geçilemiyor. Adam en ufak bir tartışmada, trafik olayında silahını çekip vuruyor. Askere uğurlama hadisesi adı altında, araçlardan bellerine kadar sarkmış sağa-sola pervasızca ateş açan insanları görüyoruz. Düğünlerde de ateş serbest.. Kimse hiç bir yetkili makam önleyemiyor. Hele hele geçen Haziran’da seçim gecesi, sonuçları Beylerbeyi’nin yüksek bir noktasında bir arkadaşımızın evinde izledik. Sonuçların açıklandığı saatlerde yüzlerce silahlı kişiler, sokaklara indiler. Ne yapmak istediklerinin anlayamadım. Ancak toplumumuzun, ciddi ve tehlikeli biçimde silahlandığını gözlemledim. Oysa polis, subay, mutemet, özel güvenlik, yasama ve yargı mensuplarının dışında, hiç kimse silah taşımamalıdır. Devlet bunu önlemeli, silahları toplamalıdır. İşte bu yapıldığı takdirde, Nazire Hanım’ın ruhu şad olacaktır. Huzur içinde uyuyacaktır. 

Değerli Nazire Hanım’a, Allah’tan rahmet dilerken, Dedeman Ailesinin büyük acısını paylaşıyorum...