İnsanlardan çok da şey beklemek bir tarafa “bunu nasıl yapar” a da hazırlıklı olmak ve başımıza gelenlere küsüp darılmak yerine gülüp geçmeyi de öğrenmeye başlıyoruz.

Ve yine bir pazartesi buluşmamız arkadaşım Bursa’’da bir yayın evinde görevlidir; işini seven son derece kibar ama biraz da alıngandır.

"Hocam onu dost bilmiş sırlarımı paylaşmış ve çok emeğim geçmişti ancak..."derken gözlerini kaçırdı, gerisini geremedi, yutkundu, dudağı büzülürken ağlamaklı haline utandığı belliydi.

Suskunluk devam etti ve bir süre sonra, "neyse pardon hocam" diyebildi.


Ben, "şurada bir çeşme var yüzünüzü yıkayın isterseniz" diyorum ve biraz ara veriyoruz.

Şu an zeytin ağaçlarının altına belediye tarafından konulmuş bankalara servis yapan büfeden ısmarladığımız sade kahvelerimizi yudumlarken karşıdan geçen deniz otobüslerini seyrediyoruz.

Gemlik tarafından esen poyraz ve onun iç geçirmesi ile şimdiye dönüyoruz.

Bu sefer bir solukta anlatıyor kısmen bildiğim öyküyü baştan diniyorum.

İnsanların en büyük ihtiyacı anlatmak, anlaşılmak ve böylece değerli olduğunu önemsendiğini hissetmesi rahatlama getiriyor.

Anlaşmak zorunluluğu yok. İkna etmeye ve değiştirmeye çalışmak hiç yok.      

Rahatlayan duyu baskısı ortadan kalkan insanın zihinsel verimi artarken konuyu daha net daha akılcı görmeye başlıyor zaten esas amaç da budur.

Çünkü insanlar kendi sorunlarını çözebilecek potansiyele sahiptirler danışanların geçmişe ve sorunlara değil şimdi ve burada olmasını sağlayarak geleceğe ilişkin çözüm üretebilme yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlarken, çözüme birlikte ulaşırlar

Sohbetin ikinci aşaması devam ediyorsa çözüme ve geleceğe ilişkin açık uçlu sorular devreye girebiliyor.

Ve en sonunda benim konuşmam çoğunlukla rahatlatan kendi başımdan geçen benzeri konuları ya da şahit olduklarımı çok uzatmadan, tekrar etmeden kısa cümlelerle anlatmak, mizahi takılmak sohbeti çekilir hale getirebiliyor.   

“Bak dostum seni anlıyorum benzeri durumları çoğumuz yaşıyoruz yıllarca arkadaşlık yaptıklarımız sırlarımızı paylaştıklarımız birbirimize hakkımızın geçtiği “arkadaştan öte olduk” zannettiklerimiz bile bazen hatalarımızı bizimle paylaşması gerekirken durumdan vazife çıkartmayı seçebiliyor. Deyim yerindeyse hiç ummadığımız bir şekilde bizi satabiliyor

Geçelim gitsin! Kimse beklentimizi karşılamak zorunda değil bu bir. İkinci olarak bana göre tüm dünya için genel geçer kural bazen ülkemiz içinde kısmen geçerlidir.

Şöyle ki feodal yönü henüz tasfiye olmamış doğuya gittikçe yardımsever paylaşımcı yön, “insan insansız yapamaz” derken, batıya gittikçe “insan insanın kurdu” dedirten daha faydacı durumu fırsata çeviren yapı ortaya çıkmaya başlıyor.

Doğuda adres sorduğun zamanı uygunsa çoğunlukla senin önüne düşüyor gideceğin yere kadar eşlik edebilirken, bir ihtiyacının olup olmadığını da sorabiliyor. Doğudan batıya doğru geldiysen yardımlaşma azalırken beklentilerin karşılanması bir tarafa seni satabiliyorlar hayal kırıklıkları yaşayabiliyorsun…”

Doğulu kültürün etkisindeysen ve kişilik olarak da naif bir yapıda isen batıda “umma ki küsmeyesin” diyoruz

Dinleme anında neler yapılmaz!

Yorumlamak, yargılamak, onaylamak, problem analizi yapmak,  çözüm önerisinde bulunmak, akıl vermek, nasihat etmek,  “güzin ablacılık” yapmak, o anlatırken başka yerlere bakmak, başka şeylerle ilgilenmek, eleştirmek anlatanı kötü hissettirirken kendisini açmaktan vazgeçmeye başlar iletişim engelidir.

Hayatımızın öğrencisi olmak, kendimizi yetiştirmek en temel vazifemizdir.

Hostes yolculara uçuş anında nasıl davranacaklarını anlatırken, "hava maskesini önce kendinize takın sonra çocuğunuza" onun en kritik cümlesidir. 
Kendimizi yetiştirmek, hava maskesini önce kendimize takmaktır; yani kendimizi güçlü ve yetkin kılmaktır.
"Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez" diyor Sokrates  Sorgulamak ise özgür aklı ve bilinçli olmayı gerektirir.
Binlerce yıl öncesi bilim adamlarının en değerli sözleri hala geçerli ise en temel vazifemiz kendimizi yetiştirmektir; öncelik öğrenmek aydınlanmaktır.

Birde şu var ki üniversite bitirmek yani doktor, mühendis avukat öğretmen vb olmak bizi ne cehaletten kurtarır nede ahlaklı olmamızı sağlar. Çok bilgili olmak da bilge olmayı sağlamaz. Bilge kişi yaşamı boyunca öğrenen araştıran bilgilerinin hayatın diğer yönleri ile olan bağlamını gören, çıkarımları olan ve kendi yaşamında tutarlı sorumlu davranan gözlem yeteneği gelişmiş olandır

Ve bir dörtlük

Mey biter saki kalır,
Her renk solar haki kalır,
Diploma insanın cehlini alsa da
Hamurunda varsa eşeklik, baki kalır...

Fuzuli