“Ülker Tıp Terimleri Sözlüğü”

     Taktı gözlere  gerçek gözlüğü.

     Düşündürdü ana dilde üstümüze düşeni.

     Kaldırdı ayağa gaflet içinde görüşeni.

     Bir kişi çıktı aramızdan atıldı ileri.

     Bu dâvâdan dedi artık asla dönülmez geri.

     Türk Dili gelmeli kendine kalkarak ayağa.

     Güçlü özden destek alarak kalkmalı atağa.

     Süreyya Ülker’di bu genç Türk Dili akıncısı.

     Yabancı dil tutkunlarının başladı sancısı.

     Türkçe kurtulmalıydı yabancı dillerin boyunduruğundan.

     Yıllarca bizi bize bırakmayan dillerin uyduruğundan.

X

     93.000 / Doksan üç bin Tıp teriminin Türkçe karşılıklarını, Tıbbî tanımlarını, Tıp dışı anlamlarını, ayrıca Tıbbî botanik, fizik, kimya, zooloji terimlerini içeren “Ülker Tıp Terimleri Sözlüğü” karşısında Sn. Ömer Asım Aksoy -ki Türk Dil Kurumu Öncel Genel Yazmanı’dır- duygularını şöyle ifade ediyor:

     Orta Öğretim’deki biyoloji derslerinde, bugün “alyuvar, on iki parmak bağırsağı, karaciğer orta kulak, sol karıncık, köprücük kemiği...” diye okutulan terimleri biz “küreyve-i hamra, maa-i isna aşer, kebet, üzn-ü vusta, butayn-ı eyser, azm-ı terkova.” olarak öğrenmiştik.

     Konuşurken “el, ayak, göz, kulak...” dediğimiz organları, derste terim adlarıyla “yed, kadem, ayn, üzün...” olarak anlatmalıydık. Terim dilinde Türkçe, böylesine dışlanmıştı.

     Atatürk ulusal kimliğinden bu denli uzaklaşan dili,...her şeyden önce, güçsüz, yetersiz, yoksul diye nitelenip hor görülen Türkçe’ye bakışımızı geniş ve aydınlık bir ufka yöneltti: “Türk Dili dillerin en zenginlerinden”di; “Yeter ki bilinçle işlensin.” Türk Ulusu ”Ülkesini, yüksek bağımsızlığını” nasıl korumuşsa, “Dilini de yabancı diller boyunduruğundan” öylece kurtarmalıydı.

     Türkçe’nin bilim terimleri...(ortaya koymağa) yetersiz olduğu kanısı yıkıldı.

     Atatürk’ün türetip dilimize  armağan ettiği birçok Türkçe matematik terimi bilim adamlarımız için uyarıcı ve özendirici bir ışık oldu: “Zaviye-i hadde” yerini “dar açı”ya bıraktı. Artık “zaviyetan-ı mütebadiletan-ı dahileten” denilmiyor “iç ters açılar” deniliyordu. “Müselles-i mütesavi’l-adla” gitmiş “eşkenar üçgen” gelmişti.

     Ve Atatürk, 1938 Kasımı başında Büyük Millet Meclisi’nde okunan son söylevinde, o yıl okullarda öğretimin Türkçe terimlerle yapılmasını mutlu bir olay olarak anmış; bunun kültür yaşamımız için taşıdığı büyük önem üzerinde durmuştu.

     Toplumun her kesimini yakından ilgilendiren bilim terimleri, özellikle hukuk ve hekimlik alanları terimleridir. Hukuk terimlerinin Türkçeleştirilmesinde üç büyük adın unutulmayacak hizmetleri vardır:

     İsmet İnönü’nün büyük önem vererek Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nu Türkçeleştirmesiyle ortaya çıkan Anayasa, 1945’ten sonraki hukuksal metinlerin Türkçe sözcük ve terimlerle yazılmasına geniş bir yol açmıştır.

     Recai Seçkin, önce yargıtay başkanlığında, sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğinde kararların Türkçe sözcük ve terimlerle yazılmasını gelenekleştirmiştir.

     Ord. Prof. Dr. H. V. Velidedeoğlu, yurttaşlar yasası adıyla, Medenî Kanun’u ve Borçlar Kanunu’nu Türkçeleştirerek hukuk diline pek çok Türkçe terim kazandırmıştır.

X

     Yorulma bilmez dil ülkücüsü, genç doktorumuz Süreyya Ülker’in şu yapıtı, kendisinden önceki yarım yüzyıllık parça parça çalışmaların toplamından daha zengin ve abecesel düzen içinde bütünlüğü bulunan imrenilecek bir emek ürünüdür.

     Burada önerilen Türkçe terimlerden kimisini uygun görmeyenler bulunabilir. Bu önemli değildir. Her yapıt, üzerinde işlene işlene olgunlaşır. Önemli olan, konunun büyük bir aşk ve titizlikle ele alınmış olmasıdır.

     Tümüyle başarılı olduğunu sevinçle gördüğüm bu kitap, hazırlayıcısının sürecek olan yeni çalışmaları ve başka yetkililerin katkılarıyla zaman içinde kuşkusuz daha yetkin bir nitelik kazanacaktır.

     Ama Dr. Süreyya Ülker, adını şimdiden hekimlik tarihine geçirmiştir. Kendisini yürekten kutlarım.

     (16. 03. 2005)