Bir satırın gönlümde açtı yara kadar derin bir “ah” çektim içten ve yapmacıksız duyguların şiiri olan “Memleketimin Kızları”nı okuyunca.

İnci tanesi satırların arasına gizlenen anamın alın teri, hayâsı vardı satırların ruhunda. Ya da kız kardeşimin yazmasının kenarından dökülen gözyaşları…

Biraz Ahmet Hamdi Tanpınar, biraz Yahya Kemal, Erdem Beyazıt ve Karakoçların tadı vardı şiirinde Murat Aktürk’ün. Satırların kalbine vurulan mızrabın inlemeleriyle neyin ağlamaklı davudi titrek sesleri kadar yaralı bir şiirden bahsetmek mümkündür “Memleketimin Kızları” şiirinde.

Cümle, satır, şiir ya da okuduğunuz herhangi bir yazıda kendinizi bulabilmenin yolu bir şekilde satırların size hitap ediyor olmasıdır. Okunan kitap, dergi, makale, şiir deneme… Her ne ise ilgi alanınız, ruh dünyanız, geçmişiniz; kısaca sizi siz yapan size dair ne varsa kendinizle bağ kurabildiğiniz satırlarla hemhal olur ve onlara daha sıcak yaklaşırsınız. Şüphesiz ki ruh dünyamızın oluşmasında, kültürel alt yapınızda ebeveynlerin ve yaşanılan kültürel çevrenin çok büyük rolü vardır.

Büyükşehir insanının köy romanlarından hoşlanması okuduğu kitabın gücüyle doğru orantılı kalırken köy kültürü içerisinde yetişmiş ve bir şekilde bu ortamdan ayrılmış birisinin aynı romana yaklaşımı daha farlı olacaktır. Her okuyucunun her kitap okuma aşamasında ruh dünyalarının aynı çarpmasını beklemek hayaldir. Ancak çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını tozlu-çamurlu yollarda oynayarak geçiren, harman yerlerinde iki öküzün çektiği dövenin üzerinde güneşin anacında başına bağladığı tülbendi sırılsıklam olmuş terinden gözlerinin yandığı, tuzlu ter sularının dudaklarında oluşturduğu kuruluk ve susuzluk halini yaşamayan anlayamaz. Ve köy romanları şehir insanına köy kökenli ve köye özlem duyan inşalarda olduğu kadar tat vermez! 

Prof. Dr. Baykan Sezer’in “Batıcılaşma” olarak isimlendirdiği batıdan fazla batlı olma ve yerliliğe karşı aşağılık kompleksi duyan nesillerin batılı yaşam değerlerini ön şartsız kabulünü bir modernlik göstergesi sayanlar anlayamaz  “yerli” şiiri. Halk şiirini. Dayatmacı popüler kültürün ekonomik, siyasi ve kültürel… 

Ya da Attila İlhan’ın ifadesiyle batının manevi ajanı olan aydınlarla mı yol alınacaktır?

Her alanda çepeçevre kuşattığı isyanımızın isyanını gördüm “Memleketimiz Kızları” şiirinde.

“Memleketimin kızları vardı

 Bir gülüşe mesut

 Bir söze mahcup olan

      Utanmaya bile utanırlardı.” 

Gürül gürül akan ve çağlayan Murat Aktürk’e Erdem Beyazıt cevap vermiş gibidir “Sana, Bana Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dairşiirinde: “Kadınlar bilirim ülkeme ait

Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak

Göğüsleri Çukurova gibi münbit

Dağ gibi otururlar evlerinde 

Limanlar gemileri nasıl beklerse 

Öyle beklerler erkeklerini

Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.”

Medeniyet inşa etmiş bir milletin derin köklerinden ilham almadan yaşaması-yaşatılması mümkün olmuyor. 

Toplumbiliminin koyduğu kurallar ve tecrübî ilimlerin bize öğrettiklerini yok sayarak medeniyet yolunda yürümek muhal, hatta çağdaş uygarlık olarak ifade edilen bilimsel teknik gelişmelere ulaşmak mümkün değildir. 

Cemil Meriç’in ifadesiyle "Aydınların aydınlatmadığı halkı, soytarılar aldatır." Soytarılar: Halkı kendi doğrularına inandıran mutlu azınlık!

O halde yapılacak şey çok basit: Köklerden geleceğe uzanan yol olmak ve bu yola çıkmaya gönüllü olmakla başlamak gerekir! Ya da bu yolu bulmaya, bulanların izini sürmeye niyet etmek gerekir vesselam!