2014'ten bu yana devam eden Rusya-Ukrayna krizi, ülke sınırlarındaki hareketlilik nedeniyle yeniden dünyanın çok konuşulan konusu haline geldi. NATO cephesinden ve Moskova Yönetiminin yaptığı art arda açıklamalar ise konunun ciddiyetini ve ateşini arttırıcı nitelikte.

 Tabi ki yaşanılan gerilim, krizin başrolleri Rusya ve Ukrayna ile belirli dengede ilişkisi olan ve Karadeniz’de önemli stratejik varlığa sahip olan Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Bu kriz için her ne kadar Türkiye’nin denge politikası üzerinde ilerlemesi en doğru seçenek olsa da ABD ve NATO’yu tatmin edecek adım; gerilimin artmasıyla birlikte Türkiye’nin de Rusya’ya karşı tavır alacak olmasıdır.

ABD’nin hedefi elbette şu an için doğrudan Türkiye değil. Ancak Rusya’yı güneyinden Türkiye’yi kuzeyinden kuşatmak, Karadeniz’deki askeri gücünü arttırmak , hem Ukrayna hem de Rusya ile doğrusal diplomasiye sahip Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini sarsmak hedeflerinin sadece bizi ilgilendiren kısmı.

Rusya sert kararlılığıyla geri adım atmayı düşünmüyor. Ayrıca ABD’nin Ukrayna krizini bahane ederek Karadeniz’de askeri varlığını arttırmak isteğinin de farkında. Önceki “Batının Karadeniz Tuzağı” başlıklı köşe yazımda da belirttiğim gibi bunun için Montrö Boğazlar sözleşmesini delmesi gerekiyor. Türkiye’nin de dahil olduğu çevre ülkelerle Rusya’ya cephe kurma hayali, Türkiye’nin sahip olduğu sarsılmaz dinamikleriyle de imkânsız görünüyor.

Türkiye’yi ilgilendiren kısımla devam edecek olursak; ABD’nin Karadeniz’deki arzu ettiği hamleleri oluşturması için Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni delmesi gerekiyor. Aslında bunun gerçekleşmeyeceğini yakın tarihte, 2008’de Rusya-Gürcistan krizinde görmüş oldu. Karadeniz’in sularına inerek Gürcistan’a verdiği desteği sağlamlaştırmayı hedefleyen ABD, Türkiye’nin savaş gemilerinin geçmesine izin vermemesi ile karşılaşmıştı. Şimdi ise hala bu düşüncede olması , Türkiye’yi sözde müttefik olarak değerlendirirken Karadeniz’de Rusya’ya karşı savaş gemilerinin geçişine izin verme ihtimalini denemesi şaşırtıcı olur.

ABD ile ilişkilerin seyri ne olursa olsun milli tarihimiz ve egemenliğimiz konusunda taviz vermeyeceğimizi ABD’ye ve sınırları provokatif eylemlerle zorlayarak yüksek tansiyon ortamı oluşturmayı seven ülkelere yeterince gösterdiğimizi düşünüyorum. Türkiye uzun zamandır her cephede olduğu gibi Karadeniz’de de içine çekilmek istenilen tuzağın farkındadır.

Peki Rusya Ukrayna Krizi’nde NATO müdahale edebilir mi? 

Soruya yine 2008 yılına dönerek cevap vermek istiyorum. NATO’yu darmadağın etmeyi hedeflemiş olan Rusya , NATO’nun ve ABD’nin o yıllarda Gürcistan’a vermiş olduğu güdülerin farkındaydı. Rusya çevresine ve arka bahçesine verdiği önemle kendi kontrolü dışında oluşabilecek her oluşuma müdahaleye hazırdı ve buna izin vermedi.

Gürcistan’da yaşanılan iç meselenin birdenbire Rusya-Gürcistan savaşına geçişi , Rusya’nın bu alandaki başarısına birebir örnektir.Ayrıca ABD’ye oldukça güvenen Gürcistan umduğunu bulamamış hatta o zamandan beri hala NATO’ya üye olmayı beklemektedir.Dönemin Gürcistan Başkanı Mihail Saakaşvili’nin yaşanılanlardan dolayı stresi kameralara yansımış, bir telefon görüşmesinde kırmızı kravatını yiyerek “Kravatını yiyen lider “olarak tarihe geçmişti. Bu da bize ABD’de ve NATO’nun güvenilirliğini her zamanki gibi sorgulatıyor ve boş vaatler verme konusunda uzman olduğu inancını uyandırıyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin de kravatını yiyen ikinci lider olarak tarihe geçme hedefi yok ise yaşanılan bu krizden ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum.

Ukrayna ile yaşanan krizin detaylarına baktığımızda; şu an için sadece siyasi ve diplomasi mekanizmaların çalıştığını görüyoruz. Rusya’yı Ukrayna krizindeki olası müdahalesini durdurmak için, ABD ve NATO tarafından verilen mesajların Ukrayna’ya bir fayda sağlamadığını söyleyebilirim .Ayrıca NATO’nun 5. Maddesine baktığımız zaman ‘ üye ülkeye yapılan saldırı tüm ülkelere karşı yapılmış sayılır’ ibaresi bulunmaktadır. Realiteye baktığımızda Ukrayna, NATO ile sadece barış için ortaklık statüsünde ve aldığı vaatler olsa da henüz üye değil. Bu sebeple bile NATO’nun müdahale etme ihtimalini yok sayabiliriz.

Ancak bu durum ABD için geçerli değil. Görünen tabloya baktığımızda da Amerika’nın geri dönen diplomasi anlaşışının bunu hedeflediğini söylemek zor. Amerika’nın çeşitli planı olduğunu söyleyebiliriz ;bunlardan biri de Avrupa ile Rusya arasındaki uçurumu derinleştirmek ve Avrupa’nın Rusya’ya karşı bir duruş sergilemesi. Doğalgaza muhtaç olan Avrupa’dan bu beklentinin fazla kaçmasıyla ile birlikte arabulucu Merkel’in de göreve veda etmesiyle, ABD aynı zamanda Avrupa’yı da zor bir konuma sokacaktır. Ayrıca Ukrayna konusunda Putin’in alttan alacağını veya kararlılığından vazgeçeceğini de düşünmüyorum . Nitekim Türkiye’nin arabulucu olma teklifini de kibarca kabul etmedi. Çünkü Türkiye zaten bu konunun bir tarafı değil. En azından Rusya böyle görüyor.

Özetle, evet bir çatışma alanın oluşması kaçınılmaz gözüküyor. Bu kaçınılmaz sonu körükleyen taraflar oldukça kaybedenler boş vaatlerle birlikte , yapay destek mesajları alan ülkeler olacaktır. Coğrafi koşullar ve askeri üstünlüklerin hesaplanarak yola çıkılması gerekilen bir konuda çatışmadan önce umarım taraflar masada krizi çözmeye ağırlık verebilir. Neyazık ki bu olasılık şu an için uzak bir ihtimal olarak gözüküyor.  Yakın zamanda hızlı gelişen gelişmelerle hep birlikte sonucu göreceğiz.

Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.