Yer, İzmir Karşıyaka; Çarşı Kültür Merkezi...

Tarih, 18.01.2019...

Sevgili arkadaşımız Sayın Fikri Önay Bulanık’ın ön ayak olmasıyla üz yazar bir araya geliyoruz; ancak beş ayrı kitap için...

Fikri Önay Bulanık Bey:

-”Bu etkinliğe katılır mısınız, hocam?” diye sordu, derhal kabul ettim.

Bu salonda benim kaçıncı etkinliğim, sayısını bile anımsamıyorum.

Ancak bu kez her şey çok farklıydı, çok!

Daha önce sayısız kez akademik çalışmalarımla ilgili toplantılara katılmış, panel ve konferanslarda yer almış olan ben, bu kez başka bir heyecanla tutuyorum Karşıyaka yolunu.

Belediye Sarayının hemen yanındaki otoparka arabamı park ediyorum. Orada tekerlekli küçük valizime kitaplarımdan koyuyorum ve Çarşı Kültür Merkezi’ne geçeceğim.

Tır tır tekerlekler dönüyor; akşamın alaca karanlığı çökmek üzere. Yoğunluk ve yorgunluktan kafam bulanık. Ana caddeden, kültür merkezine doğru giderken, ara sokakta yanılıyorum ve arkada kalan caddede elimde küçük valizim dolaşarak, kültür merkezine ulaşıyorum.

Saat 16.

Geç kalmadım, seviniyorum buna.

Kültür merkezinden girince, asansör çalışmıyormuş. Bir katı elimdeki kitap dolu valizle çıkıyorum.

Orada iki lise öğrencisi oturmuşlar camın önüne, bir şeyler yiyorlar. Rica ediyorum, yardımcı oluyorlar ve üst kata atıveriyorlar kitap dolu çantamı.

Oh, canım Türk gençliği, işte bu.

Atatürk’ten, Türk’ün özünden ve mayasından almışlar asaleti...

Ve arkaları sıra üst kata çıkınca, sevgili Fikri Önay Bulanık kardeşim karşılıyor beni, bütün nezaketi ve sevecenliğiyle.

Mübadele üzerine yazdığı öyküleriyle tanınan sevgili arkadaşımız ve öğretmenimiz Firdevs Tuncay’ın eşi de yanlarında. Birazdan ablası ve kardeşiyle gelecekmiş Firdevs Hanım...

Ve genç bir arkadaşımız daha var:

Nalan Gündebahar...

O da aramızda olacak.

Aramızda olamasalar da iki ayrı yazar daha bu etkinliğe katkı sunmuş oldu.

Birisi Dido Sotiriyu...

Onun Benden Selam Söyle Anadolu’ya adlı romanından geridekalanları anlatıyor ya benim romanım!

İşte ilgisi bu.

Sanat ve edebiyat, denizin iki yanını aynı kişinin yaşamında, yüreğinde, özlemlerinde ve güzelliklerinde birleştiriyor.

Görüyor musunuz güzelliği?

Bundan tam otuz yıl önce ben mübadele üzerine akademik çalışmalar için yola çıktığımda, çevremde tek bir kişi yoktu. Kahvehanelerde gördüğüm yaşlı mübadil amcaların ağzından tek bir kelime kapacağım diye ter döker dururdum.

Hele biri vardı ki Bornovalı, adını anımsamıyorum şimdi, çoktan rahmetli olmuştur kesin; Birinci Kuşak Mübadil, yolda gördükçe sorardı bana:

- “Hey hoca, daha bitmedi mi senin kitap?”

Hoca dediği, yirmili yaşlarda ben...

İşte o günlerden geldiğimiz yere bakar mısınız?

Mübadele üzerine bir değil, ardı ardına ne etkinlikler yapılıyor. Bir maya atıyorsun göle ve şaşkınlıklar içinde o mayanın tuttuğunu fark ediyorsun.

Çok değerli arkadaşlarımız akademik çalışmalar yapıyorlar; tezler hazırlıyorlar...

Ve İşte Firdevs Hanımefendi gibi bir kişilik tutuyor, kendi ailesinden derlediği bilgilerden öyküler yazıyor ki kitabı; dört baskı yapmış; oh, oh ne heyecan verici?

“Kalbim, Rumeli’de Kaldı!”

Ve bir başka arkadaşımız; o da Komili Ailesi’nin hüzünlü öyküsünü anlatmış kitabında söyleşi tarzında..

Bense....

Manoli’nin Gözyaşları için oradayım.

Kitabın öyküsünü anlatacağım, görevim bu.

Kitabın Dido Sotiriyu’nun Benden Selam Söyle Anadolu’ya adlı romanıyla olan ilgisini açıklayacağım.

Ve Şirince’de mübadeleye değineceğim, elimden geldiğim kadar...

Ve dostlar, arkadaşlar, kardeşler; güzel insanlar hep çevremize dolmaya başlamışlar.

Tanıdıklarım var, gözümün ısırdıkları var; ilk kez gördüklerim var.

Daha da artacak bu yüzler, daha da...

Dolacak, taşacak salonlar.

Bir kültür patlaması yaşayacak güzel ülkem.

Al bayrağım daha coşkulu dalgalanacak...

Ve Karşıyaka Kültür Müdürü, Nail Bey orada; çoktandır tanıdığım aydın, ilerici, Atatürkçü bir insan. Sonra Osman Akbaşak arkadaşımız, az televizyon programı yapmadık kendisiyle zamanında... Ve tanımaktan hep övündüğüm, ünlü ressam arkadaşlarımız Mehmet Boztaş ve Erdoğan Tuncer’ler orada... Sonra, benim için çok, ama gerçekten çok önemli; Medine Danışman komşum orada...

Daha yeni Almanya’dan dönmüştü, Köln, Berlin derken, hasta yatağından kalkmış, geldi; iyi mi?

Aman ne güzel bir etkinlik oldu, ne güzel! Salon işte böyle dolar taşarmış; ve salon yetmeyince balkonlara doluşurmuş İzmir’in aydınlık güzel insanları.

Sevgili Fikri Onay Bulanık Bey bir açış sunumu yapıyor. Mübadeleye, onun için daha neler yapılabileceğine değiniyor. Şirince’deydik daha geçen hafta, Manoli’nin Gözyaşları etkinliğinde... Kitap imza ve gezisinde. Şimdi hazırladığı bir kısa belgeseli gururla izliyoruz. Firdevs Hanım’ı, Nalan Hanım’ı ve beni tanıtıyor hasbelkader...

Eziliyoruz o övücü cümleler arasında.

Ve arkadaşlarımız sırayla konuşuyorlar. Son konuşmacı benim.

Ve herkes yaptığı çalışmanın geçmişi hakkında bilgi veriyor.

Etkinlik sonunda kitaplarımızı imzalıyoruz.

Yürekten sarılıyoruz birbirimize.

Firdevs Hanım’ın ablası sarılıyor bana ve:

- “Sen benim oğlumsun!” diyor.

Ne diyeyim?

Ah teyzeciğim ah!

Anacığım öleli daha yirmi gün ancak oldu.

Bu sözün içimi ısıttı.

Güç verdi bana güç.

Sana söz veriyorum, Ödemiş’e geleceğim, seni bulacağım ve kapında bir kahveni içeceğim...

Bundan emin ol.

Gözyaşlarım sulanıyor, içimde belli belirsiz bir acı; ama olsun.

Gen ede hiç bir şey içimdeki parıltılara gölge düşemez.

Manoli’nin Gözyaşları zaten içimizi acıttı.

Umarım o gözyaşları üzerine hep aydınlıklar olur; sevgi hareketlenir yüreğimizde.

Ben başta Fikret Bey olmak üzere, bu etkinliğe emek veren bütün arkadaşlarımıza yürek dolusu teşekkür ediyor ve:

- “İyi ki varsınız!” diyorum...