Adına ne denirse densin, bir gerçeği kabule mecburuz: Ülkemizde gayrı resmi olsa da, yarı resmi sayılabilir bir Televizyon hâkimiyeti mevcuttur. İstense de, istenmese de bu bir gerçektir ve bilinmelidir ki, bu yorum sadece benim değil, aynı zamanda büyük bir kitlenin görüş ve fikridir. 

TV’nin İncilerinden(!) hiç bir şikâyetimiz yoktur. Zira onlar, yani TV’nin incileri, kendilerini eğlendirirken, bizleri de güldürmektedirler, hem de kahkahalarla! Zira, öyle saçma sapan kelamlarla, sizleri güldürdüklerini sanmaktadırlar ki, onları izlerken; insanoğlu sırf bol para kazanabilmek için, ne zavallı durumlara düşmeyi göze alıyor diye, gerçekten üzülürsünüz!... 

Ancak, sıra TV. Hâkimiyetine gelince. İşte bu da bizlerin ne yaman yanlışlara sürüklendiğimizi göstermektedir ki, sadece üzülmek değil, aynı zamanda isyan etmemek elde değildir... 

“Haberler saatinde” olsun dünya ve olsun dahili siyasi gelişmeler hakkında tek kelime duyamazsınız. Dahili politik meselelerimiz ne durumda gibi bir merakınız olmasın. Zira her zamanki gibi; Ana muhalefet Lideri Sayın Kılıçdarolu ve İktidar Partisinin Lideri ve Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan arasında geçen söz düellosundan gayrı hiçbir haber bulamazsınız. Keza dış dünyadan da değişik, herhangi bir politik gelişme veya haber bulamazsınız. Zira, hepsi de ABD. patentli olacaktır. Böylesi şartlar altında izlenen TV. Haberleri ne derece memnun kılarsa, o kadarına rıza göstermeniz lazım gelecektir. Gelelim aktüalite haberlerine; Ülkemiz dahil, dünya üzerinde her ne kadar felâket haberi varsa, hemen hepsi biz seyirciye aktarılır.. Günün yorucu iş hayatından ancak kurtulmuş yorgun argın evinize döndüğünüzde; akşam rehavetiyle, yemekten sonra şu koltuğuma yerleşip de sevdiğim bir dizi izleyeyim derseniz, yandığınız andır: “Dehşet, Cinayet, sadizm, kahpelik, İhanet, Tımarane, Hapisane, Hastahane ve Yoğun bakım vs.” gibi insanı çileden çıkaran kareleri peşi, peşine görür ve en doğrusu ben yatayım dersiniz!... 

Gelelim Yabancı Dizi filmi ile Sinema filmlerine: “Sadizm, vahşet, ırza tecavüz, bombalı saldırı, toplu katliamlar, vampirler vs.” Muhtelif felâektler zinciri ile karşı, karşıya kalırsınız?!.. 

Hele Reklâmlar! O, ne saati, ne dakikası, ne zamanı belli olmayan ve de en çok (...) yiyen münasebetsiz reklamlar... Dizi Filmin en enteresan veya en heyecanlı sahnesinde kendisini öne çıkaran ve dakikalarca sırf kendisini gösterdikten sonra, onca beklemenizi hiçe sayarak: Bilmem kaçıncı sahnenin sonu, karesiyle karşı karşıya kalındığında: herhâlde kimse hayır duası okumaz!.. 

TV’nin bazı şow mudur, gösteri midir, pek anlaşılmayan programlarında, yetişkin kızlarımız, kadın ve erkek fertlerimizi, milyonlarca seyirci huzurunda küçük düşürücü durumlara sürüklemek, hemen her gün ayrı, ayrı şekillerde, programlayıp ekranlara getirilmesi, TV İdarecileri açısından acaba nasıl bir fayda gözetilmektedir ki, hemen her zaman sunulmaktadır!?... 

Bir çiftin nasıl evlendikleri vs. Yakın arkadaşlar arasında mevzu yapılabilir. Bu normaldir. Ancak, milyonlara hitap eden TV. Ekranı’nda mahremiyetlere temas etmenin hangi anlayışa hitap ettiği; muhtelif yorumlara açık bir durumdur!.. 

İnsanların bu derece açık olması; yuvalara fayda değil, zarar getirir. Çünkü, fazlaca yüzgöz olmak, çiftleri anlayış açısından yozlaştırır ve böylece nice evlilikler boşanma ile son bulmuştur... 

TV. Bizlere, sipariş üzerine aşkın var olabileceği inancıyla bazı örnekler sergilemektedir!.. Kadın ile Erkek, yek diğerinden (TV. tabiriyle) elektrik almasıyla aşk meydana gelmektedir. Bu tamamen yanlış bir anlayışın veya yorumun ürünü olur. Bu anlayış doğrudan sekse hitap eden bir duygudur ve iki tarafın birleşmesiyle biter, son bulur. 

Aşk ise, ulve bir histir ve kişi karşısındakine, yani: “Kadınsa, Erkeğe, Erkekse Kadına karşı, bir türlü izah edemeyeceği bir duygu ile bağlanır ve bu ulvi güzellik hiçbir zaman sipariş üzerine elde edilemez!..” 

Binaenaleyh, TV. İdarecileri lütfen bu nüansı ayırt ederek hareket etsinler. Aksi taktirde, insanlarımızı yanlış yorumlara, yanlış inançlara bizzat sürüklemiş olacaklardır!.. 

Bilhassa “Bilgi Yarışmalarında” mükafat olarak “Otomobil” veya para verilmesi de, son derece sakıncalıdır. Zira; ister otomobil ve ister para mükafatı; insanları “maddiyata tapınmaya” sürükler!.. 

TV. Programlarında böylesi durumlarda “başörtülü” hanımlara da yer verilmesi. Meselenin en hazin tarafını göstermektedir ki, gerçekten de her dini bütün insanı candan üzer!.. 

Hiç kimse aksini savunmaya kalkmasın! Ucu maddi çıkara dayanan her konu; Dini bütün kimselere hem yasak ve hem de haramdır. 

Hele TV. reklamlarında müşteri celbi açısından uygulanan bir Mahmut-Paşa sistemi, daha da seviyesiz ve üzücüdür. Herhangi bir kuruluş para kazanacak diye müşterilere bir takım çıkarlar sunması, yiyecek, içecek mevzuunda insanı ve aslında küçük çocukları imrendirici metotlar uygulaması, pek zevksiz bir sistemin icrası olmaktadır ki, TV. İdarecileri bu faktörü de dikkate almaya mecburdur!... 

Biz bu hususları yıllardır yazıyoruz. Ancak, değişen tek bir nokta dahi olmamıştır!.. Lâkin, biz yine de yazmakta devam edeceğiz. Zira, makalelerimin ses getirip getirmediği hakkında herhangi bir şekilde çetele tutmadım. Ama; arada bir okuyucularımdan aldığım teşvik edici notlar. Bendenize yetmektedir!.. 

TV-Hâkimiyeti tehlikesi hemen her tehlikeli faktörlerin en önde gelenidir. Zira; “Görüntülü ve sesli” medya olarak hemen her meselede söz sahibi olabilecek kapasitede bir güçtür! 

Baştan beri saydığım konularda hemen her şekilde kendi dilediği yönde değerlendirebilmeyi sağlamış olması, O’nun medyada nasıl bir güç teşkil ettiğinin en açık delilidir!... 

Bu güç kendisini “Napoléon Fransa’sında nasıl kıvrak hareket edebilmişse, bugün de aynı şekilde kıvrak hareket edebilecek güç ve kuvvettedir. Merhum Menderes’i, muhtelif övgülerle adeta arşa çıkaranla, yerden yere vurmada adeta yarışan Medya’da aynı Medyadır ki, TV’nin varlığıyla daha da güçlenen Medya, günümüzün en güçlü silâhı olduğundan asla şüphe edilemez!... (İstediğini ipe gönderir, istediğini de ipten alır.) 

Siyasilerimizin zaman, zaman Medya’yı hedef alması, Medya’yı sadece güldürür. Zira, Parlamenterin sesi, duyulur ve unutulur. Ancak, Medyanın sesi her gün ve her an tazeliğini muhafaza eder. Çünkü, her gün ve her an var olduğundan onun sesi tazeliğini korur. 

Bu bakımdan TV-Hâkimiyeti tehlikesinden her an korkulmalıdır!... 

Benim kastim, normal TV. Yayınları değil, Medya düşmanlığı da hiç değil. Ancak, bir kuruluş ki, yapısı itibarıyla bir çok açıdan güçlü bir konum sergiler. Muhakkak ki, o kuruluş bazı illegâl faktörlerin dikkatlerinden kaçmaz ve zaten kaçmamıştır da. Bizim arzetmek istediğimiz bu gibi hususların tam olarak dikkate alınmasıdır!... 

Meselâ, Cumhurbaşkanlık makamının “danışmanlık Kadrosu”nun dış ükeler mevzuunda, yanlış bir politika izleyip, Azerbaycan’ı mennun kılacak diye, Ermenistan Devlet Başkanlığı tarafından, Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan Hazretlerine gönderilen, 24 Nisan 1915 şehitlerini anmak üzere yapılacak törene iştirakleriyle şereflendirmeleri davetine, hiçbir cevap lütfedilmediği gibi, bir de Çanakkale Şehitleri için yapılacak törene Ermenistan Cumhurbaşkanı Sayın Serf Sarkisyan’ı, 24 Nisan 2015 tarihinde, Çanakkale şehitlerini anma törenine davet etmeleri diplomatik bir hata olmuştur. Nitekim, Ermeniler cevap olarak: “Ermeniler kendi davetlerine cevap almadan, konuk olmayı kabul etmez.” demişler. 

Milletler arası münasebetlerde: (İki Devlet Bir Millet) edebiyatı hiçbir surette işe yaramaz ve hatta, bazı açılardan kayıplara uğramaya da sebep olur. 

Türkiye’nin: “24 Nisan 1915” trajik vak’asını bir hiç olarak değerlendirmesi ve günümüz Ermenistanı’nın çok zor durumlar içinde olmasını dahi görmezlikten gelmesini, tek bir zaafından dolayı zuhur ettiğini sanmaktayım ki, o da, “Soydaş olarak vasıflandırdıkları” Azeriler’dir. Olsun, Azerileri soydaş olarak bağırlarına bassınlar. Buna hiç kimse itiraz edemez. Zira, her yiğidin bir çeşit yoğurt yiyiş tarzı vardır. Bu durum sadece nevi şahsını alâkadar eder. 

Ancak, bu durumun, başka ülkelerin “Millî açıdan” zararlarına sebep teşkil etmemesi şartı ile. Aksi taktirde, her ne kadar zayıf olursa olsun, ülkesini tamamen kayıp edeceğine kanaat getiren hangi Devlet olursa olsun: “Ana-vatanı koruma savaşı vermeden” silâhını bırakmaz.

Ermenistan’ı tamamen yok etmek isteyen Azerbaycan, acaba bu noktaları hiç dikkate almış mıdır!... Dahası: Ermenistan’ın, Federal Rusya’nın blokunda yer aldığı muhtemel bir savaşta, Federal Rusya’nın Ermenistan’ı yalnız bırakmayacağını bilmiyor mu?.. 

Bütün bu noktalar biz naçiz Türkiye kalemleri tek, tek kale alıp, saygıdeğer devletimize naçiz görüş ve fikrimizi arz etmeye çalışmaktayız. Zira, bugünün de, yarınların da Türkiye’si, hemen hepimizin yegâne vatanıdır ve de ilelebet öyle kalacaktır! 

Saygıdeğer okuyucularım, yeni bir Pazar’da buluşabilmek dileğimle cümlenize huzurlu ve sıhhatli yarınlar diliyorum efendim.