“Bu yazı 26 Haziran 2015 tarihinde yazılmıştır. O günden bu yana hem benim hem de Türklerin yaşadığı kocaman bir dokuz buçuk yıl vardır. Bu sürede neler oldu neler! Ancak 30 Eylül 2024 itibarıyla yıllar evvel vardığımız kanaatin aynen devam ettiğini üzülerek ifade etmeliyim... Türkler beni mazur görüp affetsinler ama bence durum budur!”

 

Zoka’nın ne olduğunu bilmeyenler için belirteyim. Zoka; “Büyük balıkları tutmakta kullanılan, küçük balık biçiminde, ucu iğneli kurşun parçası”dır.

 

Türkler, dış güçler ve onların yerli işbirlikçileri için daima “büyük balık” olmuştur.

 

Olaylar ve sonuçlar bize, büyük balığın Türkiye’de zokayı yuttuğunu gösteriyor.

 

TBMM’de yapılan yemin töreninden sonra bir gazetenin attığı “Milletin Koalisyonu” başlıklı haberde, Türkler diğerleri ile beraber üçüncü sırada sıralandı. Yani kendi ülkesinde üçüncü sıraya inen ve diğer etnik ve dini azınlıklarla eşitlenen bir millet, haline geldi. Acaba Türkler bunun ne anlama geldiğini biliyor mu? Biliyor ve kabulleniyorsa, bizim de diyecek bir sözümüz yok!

 

Son beş seçimin üçünde milletvekili adayı ve birinde de belediye başkanı adayı idim. Siyaset anlayışım gereği halkın içinde çok bulundum. Gördüm ki, ezici bir çoğunluk için “Türklük” bir şey ifade etmez hale gelmiş.

 

Unuttular! Osmanlı içinde “Türk” bir şey ifade etmiyordu. Bakmayın siz başka şeyler söyleyenlere; hem İslamiyet hem de Osmanlı için her cephede nedense hep “Türk” ölüyordu! Ülke etnik mikro ırkçıların eline geçmişti. Çoğunluk olan Türkler, her fırsatta azarlanıyor ve aşağılanıyordu. Dönemin hikaye, roman ve anılarında bunu görmek çok mümkün! İstiyorsanız gidip bir bakın.

 

Yine Türk adı taşıyan aynı gazete “Meclis’te Müslüman’ı, Süryani’si, Türk’ü, Ermeni’si, Kürt’ü, Roman’ı milleti temsil edecek. 95 yıldır böylesi görülmedi” diye haber yaptı. Ama ne çelişki ki; adsız bir millet tarifi yaparken kendisi utanmadan “Türk” adını, adına ek yaparak kullanıyor. Bu da Türk’e karşı yapılan gönül alıcı ufak takiyelerden biri. Tıpkı bir başka gazetenin logosunda “Türkiye Türklerindir” ibaresinin kullanılması gibi…

 

Bunun en büyük sebebi ise, ne yaptığını bilmez bir halde olan Türklerin zokayı yutmuş olmasıdır.

 

Evet, doğrudur. 95 yıldır Türkler hiç bu duruma düşmemişti. Hoş ne durumda olduklarının hala (30 Eylül 2024) farkında değiller ya!

 

Türkleri bu duruma düşüren, Atatürk’ten sonra gelen bütün hükümetlerin aymazlıkları ile gaflet ve ihanetleridir. Tabii ki hükümet olmak için sadece halk oyu yetmez derin güçlerin kararlarına da ihtiyaç vardır!

 

Makam, mevki ve para hırsı; Türklerin gözünü kör etmiştir. Kaleler içten feth edilmiştir. Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarının sonsuza kadar süreceğini zannedenler halen plajlarda keyif sürmekte ve rakı masalarında demlenmektedir.

 

Dış güçlerin kontrolündeki tüm cemaat ve tarikatlar, Türklerin pelteleşmesi için elinden geleni esirgememiş ve Türklük ruhu uydurma bir din anlayışı ile köreltilmiştir.

 

Bununla beraber, Türk’ün karşısındaki kuvvetler çok çalışmakta ve Türk’ün bileğini bükmek için binlerce insan can vermekten dahi kaçınmamaktadır.

 

Bir kısım Türk, halen asli cevherini korusa da, çalışmaları ve gayretleri yetersizdir ve de sonuç almaktan uzaktır.

 

Türk’ün karşındaki güçler ideallerini gerçekleştirmek için can, mal, para, aile gibi bütün dünya nimetlerini bir kenara koyabilmektedir. Türk’ün cılız ataklarla buna karşılık vermesi ancak kaçınılmaz sonu ertelemekten başka bir işe yaramaz.

 

Şimdi bunu okuyan bazı Türkler bana çok kızacak. Bunu biliyorum. Ancak bunlar bir gerçek. Bizi yıllar sonra okuyacak olanlar, birilerinin bu gerçekleri gördüğünü ve uyardığını anlayacak ve de ona göre tedbir alacak.

 

Sonuç olarak; Türkler 77 yıldır (1938 – 2015) (şimdi 2024 bitiyor) uyumuş ya da uyutulmuştur. Afyon yutmuş bir hale gelmiş milletin zokayı yutması anlaşılır bir şeydir.

 

Gezdiğim yerlerde gördüğüm insanlar için, Türklük öncelikli bir husus değildir. Ne tarihte yaşanmış olanlar ne de gelecekte yaşanacaklar onları ilgilendirmemektedir. Cebi ile midesi arasındaki ilişkiden başka bir şey düşünmez hale gelmiş olan Türkler için, senaryosu dışarıda yazılan filmin sonu bellidir. Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeler bize bunları açık ve net olarak göstermektedir.

 

Türkleri, Anadolu’da yok olmaktan kurtarmak yine meselenin farkında olan Türklere düşmektedir. Eğer onlar nefislerini ve dünya nimetlerini bir kenara iterek ve her türlü sonu göz önüne alarak çalışırlarsa, Türk’ün makus talihi bir kez daha yenilecektir.