Türkiye üzerine sosyal gözlemlerini tarihi ve milli perspektiften bakan ve çözümleriyle Türkiye’nin tarihten getirdiği milli- manevi değerlerin ne olduğunu, bundan sonra nasıl devam etmesi gerektiğini haykıran münzevi bir aydındı Erol Güngör. Tek başına bir üniversite ve o üniversitenin rektörüydü.

Yeterince tanınmadı, anlaşılmadı. Bu kafayla anlaşılacak, tanınacak gibi de görünmüyor!

Onu çok sevdiğini, yolundan gittiğini iddia eden bazı çevreler; hele onlar hiç anlamadı Erol Güngör’ü! 

Ziya Gökalp, Yusuf Akçuraoğlu, Cemil Meriç,  Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken, Fethi Gemuhluoğlu, İdris Küçükömer, Oğuz Atay, Mümtaz Turhan ve Samiha Ayverdi, Erol Güngör gibi irfan köklerine dayanan aydınlara karşı olan sevgim, saygım biraz da tarafgirliğim sebebi ile bende ayrı ağırlığa ve öneme sahip oldu hep.

Her ne kadar hitap ettiği ana damarlar tarafından anlaşılmamış, hatta bazen dışlanmış olsalar da gönlümde, zihnimde yerler her zaman ayrıdır hala!

Erol Güngör, Cemil Meriç gibi yeni entelektüeller yetişmediği sürece bu ülkenin geleceğinden endişe duymalıyız!  Çoğu zaman bu kadar iddialı bir söz kullanmam ancak ülkenin kültür mayasıyla yetişen değişik cenahlardan kişilerin, ülke adına fikir ve pratik üreten isimlerin günümüzde azalması ya da var olanların da arka plana itilerek milletle kucaklaşmalarının önlenmesi sebebiyle yaşadığımız günlerin nasıl karanlık,  kargaşa ve çözüm bekleyen yüzlerce sosyo-kültürel, ekonomik ve milli sorun sarmalıyla boğuşuyor ve çoğu zaman içinden çıkılmaz hale geliyorsa önümüzdeki dönemde bunun katlanarak artacağını;  Erol Güngör gibi isimleri çokça arayacağımızı üzülerek belirtmemiz gerekiyor!

Milletler kendi kahraman ve irfan ehli münevverlerinin tuttuğu meşalelerin ışığında yol almadıkça millet olma vasıfları zaman içinde ellerinden kayıp gidecek ve güdülen sürüler olarak uluslararası sistemin birer tüketim metaı haline geleceklerdir. Ancak bizden olan, ayakları yere basan münevverlerimizin belirlemiş olduğu eğitim, tarih, ekonomi, sosyal ve siyasi yapılanmalar milli ve manevi değerlerden oluşan disiplinlerin nesillere aktarılması durumunda yeniden millet olma ve milli hasletleri hatırlama imkânı doğabilecektir. Bu şartların sağlanması için öncelikle yeniden millet olabilme istek ve iradesinin var olması birinci şart olarak görülmelidir. Aksi halde Cumhuriyetin ilk döneminin düştüğü bazı hatalı durumlardan farksız; zoraki bir durum ortaya çıkar ki bunun ömrünün de çok uzun olmayacağı aşikârdır. 

Yakın tarihten perdeyi aralamakla işe başlamak gerekmektedir. Bir milletin tarihiyle her türlü nahoş şartlar altında dahi olsa barışık yaşaması gerekir. 

Yakın tarihiyle barışık olmayan bir sistemin milletiyle, milletin değerleriyle barışık yaşaması mümkün değildir. Bu aşamada son dönemde Osmanlıya vurgu yaparak yakın tarihi ön plana çıkarmak amacıyla birtakım çalışmaların başlatılması Cumhuriyeti kuran ve inkılâplara karşı bir rövanş düşüncesinden mi yoksa yerinden oynayan taşları yerine koyma gayretinden mi kaynaklanmaktadır bunu zaman gösterecektir. 

Max Weber’in ifadesiyle hiçbir millet devrimle değişmez. Milletlerin değişimi cemiyetin değerleriyle yetişmiş aydınlarla mümkün olabilmektedir. VIII.yüzyılda İmam-ı Azam Ebu Hanefi, X. yüzyılda İmam Maturidi, XII. Yüzyılda Hoca Ahmet Yesevi hangi şartlarda kurucu, diriltici bir görev üstlendiyse bizce Erol Güngör gibi düşünürlerin ortaya koyduğu misyon da aynıdır. Aynı yön ve aynı amaçla XX. Yüzyıldan geleceğe hazırlanma görevinin altına omuz atmış ve yarınlar adına birer okul, kurucu, diriltici ortak akıl olarak görevlerini layıkıyla ifa etmişlerdir.

Devamı gelecek yazıda.