Zamanın DSİ Genel Müdürü Ali Haydar Koçaker bir sohbetimizde, “2016-17 yıllarından itibaren yedi-sekiz yıl kadar sürecek bir kuraklık dönemi öngörüldüğünü” söyleyip geçmişti. Bizim konuyu derinlemesine anlatmasını istememiz üzerine de, “Telaşa mahal yok, başta DSİ olmak üzere ilgili kurumlar gerekli tedbirleri alıyor” diyerek endişeleri gidermişti. 2007 yahut 2008 yılındaki bu sohbetin üzerinden çok zaman geçti ve işaret edilen kuraklık gerçekten kapıyı çaldı.  Fakat alınan tedbirlerin isabetliliğinden olsa gerek, bu zamana kadar ciddi bir sorun yaşanmadı. Ancak son kış ve bahar mevsiminde umulan yağış oranı gerçekleşmeyince su rezervleri tehlike sınırının altına geriledi, tarımda ve hatta içme suyunda sıkıntılar baş gösterdi.

Konya Ovası zaten uzun yıllardır ihtiyacı olan suya sahip olamadığı için bereketli yıllarından hayli uzaklaşmıştı. Çocukluk yıllarımızın Konya’sında dağdan şehre inen sular Meram Çayına, Selbasan Çayına, Keçili Derelerine etrafını yırtarcasına akardı. Hatta Selbasan Çayı güzergâhında, Kovanağzı yöresinde oluşan taşkınlar sebebiyle tarlalar ve evlerin sel sularına teslim olduğunu görürdük. Onlarca yıl var ki Selbasan Deresi kurudu, ne çocuklar yüzecek su bulabiliyor, ne de kurbağalar.

Gazeteciliğe başladığımız yıllarda Karapınar’da Hotamış Gölünün, Ereğli’de Akgöl’ün, Yunak’ta Kasımlar Gölünün kurtarılması için incelemelere katıldığımızı biz hatırlarız da; önceki yaz seyehat ettiğimiz Çeltik ve Yunak’ta sorduğumuz hiç kimsenin Kasımlar Gölünün bilmemesi vahametin boyutunu göstermektedir. Göl haritadan silindiği gibi hafızalarda da yok olup gitmişti. Son Ereğli seyahatimizde “Akgöl’ü görelim” dediğimizde dostların “Görülecek bir göl kalmadı” şeklindeki sözleri doğanın acı serüvenini gözleri önüne seriyordu. Hotamış Gölü elma bahçesine çevrileli zaten yıllar olmuştu. Meke Krater Gölünün ihtişamlı günleri artık kartpostallarda bile yok; zira kartpostal devri de kapandı! Karapınar Ovasından her gün yeni bir obruk haberi geliyor ki, yeraltı sularının çekilmesiyle oluşan boşluklar dolayısıyla yer kabuğu kırılmalarıyla gerçekleşen çöküntülerin 600’ü aştığı söyleniyor. Akşehir Gölü kurudu, Ilgın Çavuşcugöl için de aynı hazin son görünüyor.

KOP projesinin ilk ayağı olan Mavi Tünel’in devreye alınmasıyla Konya’nın içme suyu birkaç yıl evvel Bağbaşı Barajından temin edilmeye başlanmış, bu vesileyle su kuyularının pek çoğu devre dışı bırakılmıştı. Ancak Bağbaşı’nda su seviyesi tehlike sınırına yaklaşınca mecburen kuyular devreye alındı ki bu, yer altında yeni dehlizlerin oluşması, obruk riskinin yükselmesi anlamına geliyor.

Yine 2000’li yıllarda yapılan bir çalışma, yeraltı su seviyesinin düşmesi sebebiyle Tuz Gölünün zemininde Konya Ovasına yönelme olduğunu ortaya çıkarmıştı. Şayet yeraltındaki su dehlizleri en kısa zamanda suyla dolmazsa ova toprağının tuzla haline dönüşüp çoraklaşması kaçınılmaz olacak! 

Akdeniz’e, Karadeniz’e, Ege Denizine, Marmara’ya, Basra Körfezine ve hatta Hazar Denizine akan onlarca akarsuyuna rağmen Türkiye topraklarının suya hasret kalması ne hazindir? Bu suların denize akıp gitmesine seyirci kalmayıp, doğal yataklarını bozmadan, başta Konya Ovası gibi sulu tarım merkezlerini beslemek üzere iç bölgelere akıtılması ülkemiz adına en büyük projelerin başında olmalı ve vakit geçirmeden üzerinde çalışmalar başlatılmalıdır. Ovanın bir yanından Kızılırmak, diğer yanından Sakarya Nehri hoyratça Karadeniz’e doğru yol alırken suya ağıt yakmak akıl işi değildir!

3. Dünya Savaşının, su yüzünden çıkacağının öngörüldüğü bir devirde su kaynaklarını olabildiğince iyi değerlendirmek için zayiatı minimize eden projeler üretip, suyu güneşe nâzır açık havalarda buhar olup uçmaya bırakmayıp, ecdadın da yaptığı gibi yeraltında depolamak Türkiye’nin yeni Kızıl elması olmalıdır.

**

FETÖ SİVİL UNSURLARIYLA DEVREDE

FETÖ Terör Örgütü’nün eli silah tutan kanadı 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra yok olma seviyesine getirilmiş olsa da, darbenin ardından kamufle olan sivil unsurları “Saman altından su yürütürcesine” ince taktiklerle faaliyetlerine devam ediyor. Sosyal Platformları üst düzeyde kullanarak dezenformasyon hareketi başlatan FETÖ yanlılarının bürokraside ve hatta sivil toplum içinde yıldırıcı, yanıltıcı faaliyette bulunduklarına dair iddiaların yükseldiği görülüyor. Ajanların servis ettiği bir haber de bu iddiaları doğrulayıcı nitelikteydi. Pensilvanyalı’nın, algı operasyonu yapmaları için örgüt üyelerinin her birinden on ayrı isimle sosyal medyada hesap açmalarını ve tweet sayısını iki katına çıkarmaları talimatı verdiğinin anlaşılması, sosyal platformlardaki kirliliğin kaynağını ortaya çıkardı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ'nün mahrem yapılanmalarına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında hakkında 'silahlı terör örgütü kurma veya yönetme' suçundan 22.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan bir zanlının “Algı operasyonunda faaliyet yapacak örgüt mensuplarına sosyal medyayı nasıl kullanacağı ve sosyal medyada nasıl takipçi arttıracağı konularında eğitim verildiğini, belirlenen kişilerin özellikle sosyal medyanın prime time olarak adlandırılan zaman dilimlerinde günlük ne kadar süre örgüt adına paylaşımlar yaptığına yönelik” ifadeleri olayın vahametini ortaya seriyor. Bu hususta görülmeyen bir başka tehlike ise FETÖ’nün sivil unsurlarının bitirilemeyişinin halk arasında usanç oluşturmaya başlamasıdır! 

**

SAĞLIKTA SENDİKA EKSENLİ ATAMAMALAR TAMAM

İl Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki atamalara ilişkin iddiaları Mart’ın ilk haftasında yazımıza konu edip yaşanan liste anlaşmazlığını gündeme taşımıştık. Uzun bir bekleyişin ardından nihayet atamaların yapıldığı bilgisi elimize ulaştı. Beyhekim Ağız ve Diş Sağlığı İdari ve Mali İşler Müdürlüğüne Sağlık Sen Eski İl Başkanı, Meram Devlet Hastanesi Destek ve Bakım Hizmetleri Müdürlüğüne Sağlık Sen Eski yöneticisi, Meram Devlet Hastanesi Müdür Yardımcılığına,  Numune Hastanesi İdari ve Mali İşleri Müdürlüğüne, İl Müdürlüğü Muhasebe Müdürlüğüne ve Uzmanlığına da Sağlık Sen Delegelerinin atanmasını “Görevlendirmelerde Sendikanın etkili olduğu” şeklinde yorumlamak mümkün. Atamalardan önce, bir hafta süreyle Sendika Genel Merkezinden üst düzey bir yöneticinin Konya’da çalışmalarda bulunduğu da belirtiliyor.

Bu arada Beyhekim Devlet Hastanesinde görevli bir idari personelin tartıştığı doktora hakaret edip darp teşebbüsünde bulunduğu, doktorun da konuyu adli mercilere taşıdığı ve doktorla mahkemelik olan şahsın “terfi” sayılabilecek bir görevlendirme aldığı da anlatılıyor.