Türkiye’nin ilk sigorta dedektifi ATİLLA ÇİLİNGİR ile SİGORTALI HAYAT hakkında konuştuk.

Abone Ol
‘İhtiyaç duyulduğunda, satın alınamayacak yegâne ürün sigortadır.’
Oğuz Çetinoğlu: Tanınmış Fransız reklamcı Jacques Seguela, 1990’yı yılların başında;  ‘Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin... O beni bir genelevde piyanist sanıyor!’ Diyordu. Bu sözdeki ‘reklamcı’ yerine ‘sigortacı’ kelimesini kullananlara da rastlanmıştı. Günümüzde durumun farklı olduğunu, sigortacılık sektörünün hayli itibar kazandığını söylemek mümkündür.
Sektörde çalışmaya başladığınız 1987 yılından günümüze kadar geçen zaman dilimi içerisinde sigortacılık iş kolunda meydana gelen olumlu-olumsuz gelişmeleri, Türkiye itibâriyle özetlemeniz mümkün mü? 
Atilla Çilingir: 1988 yılında Türk Sigorta Sektöründe yaşanan en önemli gelişme, hayat sigortaları dalında meydana gelmiştir. Sigorta şirketleri arasında üst seviyede rekabetin yaşandığı bu bölümün, sigortalı ve toplam primindeki artışı % 100 civarında olmuştur. Bu gelişmelerin etkisi ile şirketler, hayat sigortaları satışlarını diğer dallardan ayırmışlardır. Yabancı şirketlerin de Türk pazarına girme hazırlıkları sonucu, özellikle Hayat Sigortaları dalında yeni ürünlere doğru çalışmalar hız kazanmıştır.
Bu sebeplerle ve sigortacılık mevzuatında yapılan düzenlemelerle sigortacılık sektörünün kendine çeki-düzen verdiği ve daha itibarlı bir konuma yükseldiği rahatlıkla söylenebilir.
Sigorta sektörü 1988 yılında üretmiş olduğu toplam 572 milyar 100 milyon liralık direkt prim üretimini, 1989 yılında yaklaşık 1 trilyon 065 milyar liraya yükseltmiştir. 1989 yılındaki prim artış oranı % 86,2 olmuştur. Bu oran, % 69,6 olarak gerçekleşen enflasyon oranının üzerindedir. Bu gelişmeye etki eden en önemli husus, sigorta sektöründe son zamanlarda yapılan düzenlemelerdir.
Bu olumlu gelişmeler, sigortacılık sektöründe en çok hayat sigortacılığın gelişmesine katkıda bulunmuştur. 1988 yılında % 112,9 oranında artışla, 49 milyar 700 milyon liraya ulaşan prim üretimi, 1989 yılında yaklaşık % 222 oranında bir artış ile 160 milyar liraya ulaşmıştır.  
Bu arada, Türkiye'deki sigorta şirketlerinin sayısında bir artış gözlemlenmiştir. Bu artışın sebebi; ‘şirket kurulmasına yönelik mevzuat değişiklikleri ve teknik karlılığa imkân veren Türk tarife sisteminin, yeni pazar arayışında olan yabancı şirketlere cazip gelmesi’ şeklinde açıklanabilir. olarak yorumlanabilir.
1990 yılında ülkemizdeki ekonomik gelişmelere paralel olarak, Türkiye sigortacılık sektörünün direkt prim üretimi; 2 trilyon 219 milyar lira olmuştur. Geçen yıla göre % 112'lik bir artış gösteren toplam prim üretimine en çok hayat dalı katkıda bulunmuştur. Hayat dışı dallarda direkt prim üretimi toplamının % 97,5'lik büyüme göstermesine karşılık hayat sigortası alanında büyüme oranı % 196,9 olmuştur.
Sektörü ilgilendiren önemli bir gelişme de, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanan Sigorta Denetim Kanunu tasarısının Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğinin görüşüne sunulması ve görüşler alındıktan sonra ikinci bir taslağın daha hazırlanarak yeniden görüşe sunulmuş olmasıdır. Bu tasarıda yer alan önemli değişiklikler şöyledir:
1-Hayat sigortalarının mecburî olarak ayrı şirketler tarafından yürütülmesi,
2-Sigorta şirketlerinin malî yapılarının güçlendirilmesi, 
3-Sigorta şirketlerinin yatırımlarının serbestleştirilmesi ve menkul yatırım fonu kurabilmeleri. Olarak sıralanabilir.
Bu taslak sonrasında, bazı sigorta şirketleri Hayat Sigortaları bölümünü yeni bir şirket olarak ayırmışlardır.
Üniversitelerimizde sigortacılık hakkında özellikle lisansüstü programların çoğalması ve sigorta alanında yeni bir derginin yayın hayatına başlaması, sigorta sektöründe olumlu gelişmeler olarak dikkati çekmiştir.
Çetinoğlu: Teferruatlı ve tatminkâr bilgiler lütfettiniz. Teşekkür ederim. 2000 yılına geçebilir miyiz? 
Çilingir: 2000 yılında ülkemizin sigorta sektöründe gelişen en önemli uygulaması; 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri sonrasında yeni bir sigorta ürününün mecburî olarak hayata geçirilmesidir. 27.12.1999 tarihinde yayınlanan 587 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) kurulmuştur.
Depremler sonrasında ortaya çıkan ikinci sigorta türü olan ‘Yapı Denetimi Malî Sorumluluk Sigortası’ 10 Temmuz 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
2000 yılında da Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntıları en yoğun hisseden sektörlerden birisi de sigortacılık olmuştur.
2000 yılının son çeyreğinde ekonomik krizin doğurduğu nakit sıkıntısı nedeniyle; gerçekçi olmayan fiyatlarla önemli portföyler oluşturan küçük sigorta şirketleri, hasar ödemelerinde önemli sıkıntılar yaşamıştır
Sigortacılık tekniğine uygun fiyatlandırma yapmadıkları için yüksek malî gelirlerin olduğu dönemde bile, hasar ödemede zorlanan bazı şirketlerin, teknik kârın ön plana çıktığı 2000 yılında sektörde problem yaratabilecekleri en önemli konulardan birisi olmuştur. Bu sebeple, 2000 yılının sonuna doğru Hazine Müsteşarlığı, Türkiye'de faaliyet gösteren 62 sigorta şirketinden 26'sında malî problem bulunduğunu tespit etmiş ve bu şirketlerden 15'ini yakın takibe almıştır.
Bir süreden beri vergi indirimine ilişkin düzenlemeler sebebiyle Maliye ve Hazine yetkilileri arasında tartışmalara sebep olan Bireysel Emeklilik Tasarısı, Aralık ayında TBMM alt komisyonlarında görüşülmeye başlanmıştır.
Sigorta sektöründe verilen hizmetin giderek rekabetçi bir ortama kayması sebebiyle, ek hizmetler, poliçelerin vazgeçilmez teminatları haline gelmeye başlamıştır. Kesin olmayan rakamlara göre yaklaşık 4 milyon kişi bu hizmetlerden yararlanmaya başlamıştır.
Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanan tıbbî yanlış uygulamalar ile ilgili kanun tasarısı, sağlık personeline ‘Malî Sorumluluk Sigortası’ yaptırma mecburiyeti getirmektedir. Bu ürün yaklaşık 400.000 sağlık personeli için mecburî olacaktır.
Çetinoğlu: Sigorta sektörünün ekonomideki yeri nedir?
Çilingir: 2010 yılında yapılan tespitlere göre Türkiye’deki faal sigorta şirketi sayısı 58’dir. Sektörde 16.029 kişi çalışmaktadır. 
Çetinoğlu: Hayat sigortası pazarı ekonomik gelişmeye hangi alanlarda katkı sağlıyor?
Çilingir: Güçlü bir hayat sigortası pazarının ekonomik gelişmeye katkıları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
1-Hayat sigortası, sosyal alanda kararlı bir ortam oluşturup, kişileri stresten ve endişeden korur.
2-Hayat sigortası, gelir sâhibi kişinin ölümüne, çalışmazlığına bağlı olarak finansal açıdan yardıma muhtaç veya yaşlı vatandaşların bakımı ile ilgili yüksek mâliyetlerin oluşturduğu açmazı önler.
3-Binlerce poliçe sâhibinin yaptığı ufak katılımların oluşturduğu bikrim yatırıma yönlendirilmek üzere kamu sektörü ve özel sektöre finansal kaynak oluşturur.
4-Müteşebbislerin istihdam yaratmasını sağlar.
5-Hayat sigortasının kredi imkânları talep edilmektedir. Şirketlerin kilit noktadaki çalışanlarını kaybetmelerine bağlı olarak uğrayacakları zarar telafi edilir.
6-Sigorta şirketleri, çalışanlar için çok çeşitli teminatlar oluşturarak, çalışan işveren arasındaki ilişkiyi geliştirmekte ve düşük maliyetli planlar ortaya koyarak, aksi halde korunamayacak kişilere kendilerine bir sosyal güvence sağlama imkânı tanımaktadır.
Çetinoğlu: Sigorta sektörünün sağladığı kaynaklar finansal çevrime yönlendirilebiliyor mu?
Çilingir: Gelişmiş ülkelerde sermayenin büyük ağırlığını finansal değerler oluşturmaktadır. Sigorta şirketleri de kişilerin birikimlerini finansal çevrime yönlendiren ara birimlerdir. Bu durumun finansal pazara ve poliçe sahiplerine sağladığı avantajlar şunlardır:
1-Finansal aracılar olarak sigorta şirketleri, tasarruf sahibi ve yatırım bekleyen platformları bir araya getirmek için gerekli masrafları azaltmaktadır.
2-Sigorta şirketleri likidite yaratır. Şirketler uzun vadeli ve kısa vadeli borç alır ve oluşan fonu poliçe sahipleri için uzun vadeli yatırımlara yönlendirir.
3-Sigortacılar ölçek ekonomisinin oluşturduğu potansiyeli yatırım üzerinde kullanırlar. Yatıran projeleri çok büyük olmakta, özellikle yeni gelişen pazarlarda bulunan finansal kapital hedeflenmektedir. Ülkelerin finansal sistemleri geliştikçe pazara olan güven artmakta ve aracı kurumlara olan güven azalmaktadır. Bu göstergeye bağlı olarak yeni gelişmekte olan pazarlarda öncelikle sigorta şirketlerinin faaliyet göstererek ekonomik gelişmeye katkıda bulunması hedeflenmektedir. Şirketlerin uzun vâdeli yatırımları ve kararlı nakit akışı, devlet ve iş çevreleri için uzun vadede kaynak teşkil etmektedir. 
Çetinoğlu: Türkiye’de geçmişi çok da eskilere uzanmayan hayat sigortası için neler söylemek istersiniz?
Çilingir: Hayat sigortaları ülkemizde özellikle 50 ve 70'li yıllardaki satış furyalarından sonra, 80'li yıllarının son 3 yılında da yoğun olarak satılmıştır. 88 - 89 yıllarında ayda 70 - 80 bin poliçe satılacak kadar çok satış adetlerine ulaşılmıştır.
Bu bölgelerde yapmış olduğum araştırmalarda tespit ettiğim en önemli husus; bu hayat poliçelerinin satış aşamalarında yaşanan olumsuzluklardı!
Çetinoğlu: Olumsuzluklar ve sebepleri nelerdi?
Çilingir: Bu olumsuzlukların en çarpıcı örneği; o yıllarda hayat sigortalarının satışının patlamasının en önemli nedeni, satışı gerçekleştirenlerin daha önce başka konularda teşkilatlanmış pazarlamacıların veya şirketlerin, bâzı sigorta şirketlerinin acentelikleri altında toplanarak, yapmış oldukları olumsuz satış yöntemleridir! (Mesela çelik tencere satmak için kurulmuş büyük ve bilinen bir pazarlama teşkilatının, hayat sigortacılığı yapmak adına acente kurması ve o dönemde Türkiye'nin neredeyse en büyük Hayat Sigortası acentesi sıfatını kazanması bu döneme damgasını vurmuştur! Bu dönemdeki satışlar, genellikle Anadolu'nun kasaba ve köylerindeki sosyal güvenlik kapsamında olmayan düşük gelir grubundaki kişileri hedef almıştır! Bu satışlar, yapmış oldukları doğru satışların yanı sıra (genelde çok azdır...) çok fazla satış yaparak çok fazla para kazanabilmek adına, bu hayat poliçelerinin asıl özelliklerini geri plana iterek 2 sene de emeklilik varmış gibi yanlış yönlendirmeli satışlar yapmışlardır!
O dönemde Anadolu'nun küçük bir kasabasına yakın bir köyünde, bir sigortalının vefatından kaynaklanan vefat tazminatı talebi dosyasını incelemeye gittiğimde, yapmış olduğum şu tespitim; bu acı gerçeğin en önemli ispatıdır. O incelemem sırasında yanıma gelen köylü vatandaşlar, satın almış oldukları hayat poliçesini satan sigortacıların o yıl yapılacak çekiliş ile kendilerine traktör dağıtılacağı vaadini yaptıklarını, ancak aradan geçen uzun bir süre olmasına rağmen kendilerine herhangi bir şey ulaşmadığını söyleyerek, bu konuda benden yardım talebinde bulunmuşlardı!
Yine o dönemde araştırma amaçlı gittiğim pek çok bölgede bu poliçeleri satın alan yurttaşlarımız; 'kısa bir süre sonra poliçelerini satın alalı iki yıl olduğunu ve emekli olabilmeleri için ne yapmaları gerektiği yönünde de pek çok soruya muhatap olmuştum! Bu olumsuzlukların ortaya çıkması ile birlikte, pek çok sigorta satıcısı, hayat sigortası satmak için gittikleri bu yerlerden taşlı, sopalı kovuldukları haberlerini de gittiğim bu yöre insanlarının bizzat kendilerinden dinliyordum!
Bu satışlar sonucunda ilk tahsilatından sonra prim ödemesi yapılmayan on binlerce poliçe ve iki sene sonunda da emekli olmak için başvuruda bulunan büyük bir mağdur kitle yaratılmıştır!
Çetinoğlu: Hayat sigortacılığı bu hâdiselerden darbe aldı mı?
Çilingir: Şâhidi olduğum bu olaylar sebebiyle en büyük darbeyi hayat sigortası yaptıran insanlarımız yemiştir. Hayat sigortası poliçesine güven büyük ölçüde sarsılmıştır.  
Çetinoğlu: Jacques Seguela’nın sözünü, sigortacılığa uyarlayanlar, her halde bu olaylardan esinlenmişlerdir… Peki suistimaller durdurulabildi mi?
Çilingir: Bu olumsuz başlangıçtan sonra sigorta şirketleri Hayat branşında yeni yapılanmanın da etkisiyle, acenteler konusunda daha seçici davranmak adına (o dönemde, Anadolu'nun pek çok yöresinde, o yörenin en çok bilinen, tanınan kişileri sigortacılık eğitimi olmamasına rağmen, tâli acente sıfatı ile hayat poliçeleri satmışlardır! Örnek vermek gerekirse: emekli öğretmenler, emekli askerler, kuaförler, muhasebeciler ve diğerleri... Aslında o dönemde satış tarafında görev alan bu kişiler, iyi niyetle satmaya çalıştıkları bu poliçelerin özellikleri hakkında yeteri kadar açıklama yaparak sigortalıları eksiksiz bilgilendirebilmiş olsalardı bu olumsuzluklar yaşanmazdı.  
Çetinoğlu: Olumsuz hava ne kadar zamanda dağıtılabildi?
Çilingir: Olumsuz hava 10 yıl boyunca devam etmiştir. Bu dönemde, hayat poliçelerinde otomatik prim ve teminat artışı uygulaması başlatılmış. Daha sonra ülkemizde yaşanan enflasyon oranındaki yükseklik dikkate alınarak, enflasyona endeksli poliçelerin üretimi başlamıştır. Yine bu dönemde hayat poliçelerine kısmî ve tam maluliyet teminatları eklenmiş, dövize endeksli yeni hayat poliçeleri çıkarılmış ve 90'lı yılların sonunda da kritik hastalık, tam ve meslekî maluliyet gibi ek teminatlar, hayat sigortacılığına getirilen yenilikler olmuştur...
Geride bırakılan bu uzun süreçte, hayat sigortacılığı sigortalılarına sağladığı düzenli tasarruf alışkanlığı ile pek çok sigortalısını mutlu etmiş ve etmeye de devam etmektedir.
Çetinoğlu: O halde özel sağlık sigortasının geliştirilmesi gerekir. Neler düşünüyorsunuz?
Çilingir: İnsan hayatının en önde gelen iki temel unsuru: güven içerisinde ve sağlıklı bir hayat yaşama ihtiyacıdır. Hayatımız boyunca hastalık, kaza, sakatlık gibi riskler sebebiyle uğrayabileceğimiz fizikî zararın yanı sıra, bunların tedâvisi için hem kendimizi, hem de yakınlarımızı teminat altına almaya yönelik arayışlarımız vardır. Bu husus da bireylerin karşısına öncelikli olarak devlet teminatını akla getirmektedir. Kişiler de kendi çabaları ve maddî imkânları ölçüsünde bu güveni arttırmayı ruşunmektedirler. Bunun sonucunda karşımıza ülkeden ülkeye değişik uygulamalar gösteren sağlık modelleri çıkmaktadır.
Çetinoğlu: Örnek verebilir misiniz?
Çilingir: Gelişmiş ülkelere baktığımızda, sağlık sigortacılığı son yirmi yıl içerisinde büyük bir gelişme göstermiştir. Çünkü bu ülkelerde, sosyal sigorta sisteminin tamamlayıcısı olarak sistemde yer alan özel sağlık sigortaları; denetleyici ve merkezî bir otoriteye bağlı olan modelleri, veya başka bir ifadeyle sosyal sistemi ve pazar sistemi birleştirilmiş modelleri ile daha etkin ve verimli olmaktadır.
Çetinoğlu: Mesela?
Çilingir: Sağlık sistemlerinin çatı modelleri ile desteklendiği ve gelişmiş ülkelerin başında gelen İngiltere, Kanada ve İskandinav ülkelerinde; devlet himayesinde olan özel ve sosyal sistemin birbirini tamamladığı bir yapı çerçevesinde sağlık hizmeti verilmektedir.
Almanya'da ise özel sağlık sigortasına, devletin mecburî sağlık sigortası programının tamamlayıcısı olarak bakılmaktadır.
Fransa'da ülkede yaşayanların tamamı sosyal sigorta kapsamındadır. Bunun yanı sıra bütün teminatları içeren nitelikteki özel sağlık sigortasından faydalananların sayısı, nüfusun % 15'ini Kısacası dünya genelinde birçok ülke, merkezî bir çatı altında birbirlerini tamamlayan sağlık sistemini uygulamaktadır.
Çetinoğlu: Türkiye’de durum nedir?
Çilingir: Türkiye'de ise rekabete açık organize olmuş bir sağlık sistemi ne yazık ki hâlâ yoktur. 2000'li yılların ortasına kadar Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemi dağınık ve karışık bir yapı içerisindeydi! (SSK, Bağ - Kur, Emekli Sandığı, Özel Sağlıklar...) Ancak ülkemizin yine AB uyum yasaları süreci çerçevesinde uygulanmasına geçilen ve son altı yıldan beri etkin bir şekilde uygulanan yeni Sosyal Güvenlik Yasası ile bireylerin sosyal güvenlikleri ile ilgili bütün kurumlar bu çatı altında birleştirilmiş olup. 01.01.2012 tarihinde yürürlüğe giren Genel Sağlık Sigortası ile de bütün vatandaşlarımız devletin sağlık şemsiyesi altında güvenceye alınmıştır. 
Çetinoğlu: Yakın bir gelecekte, hayat ve sağlık sigortalarında yapılan kötü niyetli işlemlere ait meseleleri konuşmak üzere, bu gün için bu kadarla yetinelim derim. Çok teşekkür ediyorum Atilla Bey.


ATİLLA ÇİLİNGİR: 
Sigortacılık mesleğine; 1990 yılında, Halk Sigorta Hayat Bölümünün vefat servisinde istihbarat şefi olarak başladı. Daha sonra aynı grup içerisinde Halk Yaşam Sigortası’nın faaliyete geçmesi ile birlikte bu görevine; Türk Sigorta Sektöründe ilk kez bu şirket çatısı altında kurulan, Hayat ve Sağlık Sigortası Suiistimalleri Araştırma Bölümünde' devam ederek bu bölümü yönetti.
İlerleyen yıllarda; Hayat ve Sağlık Sigortaları Araştırma Bölümünün yöneticiliğini de yaparken, sektörde özel sağlık sigortacılığının pek çok ilklerine imza atan bu şirketler grubunda; aynı dönemde grubun Anlaşmalı Özel Sağlık Kuruluşları Bölümü'nün kuruluşunda görev aldı ve bir süre bu bölümün yöneticiliğini de yaptı. 
Daha sonra bu şirketler grubunda, sektörde ilk defa uygulamaya konulan ve Yapı Kredi Bankası’nın vadesiz mevduat sahiplerine Türkiye genelinde sunulan sigorta güvencesi kapsamındaki, acil ambulans hizmeti sisteminin (kara-hava) kuruluşunda, ayrıca 1996 yılından itibaren faaliyete geçen Telemed 24 merkezinin' (Alarm Merkezi - Âcil Tıbbi Danışmanlık) kuruluşunda da görev aldı.
1 Ekim 2000 tarihinden itibaren, ‘Halk Yaşam Sigorta' adının; 'Yapı Kredi Yaşam Sigorta' olarak değişmesiyle birlikte, yine bu şirketin araştırma bölümünün yöneticiliğine devam eden Çilingir; Yapı Kredi Bankasının 2005 yılında Koç Grubu tarafından satın alınmasını müteakiben, Koç Yapı Kredi Sigorta'da 2007 yılına kadar 'Sağlık Sigorta Suiistimalleri Araştırma Bölümünde', 2007-2009 yılları arasında da, 'Rücu İşlemleri Bölümünde' görev aldı ve bu bölümleri yönetti.
2009 yılında Koç Yapı Kredi Sigorta'dan ayrıldı.
Halen 'CGM Türkiye' grubunda, 'Dosya ve Hasar Araştırma Müdürü' olarak sigortacılık mesleğine devam etmektedir.
Çilingir Evli ve 2 çocuk babasıdır.