Terörle mücadelemize ilgisiz alakasız örnekler vermeye kalkıştılar!!!

ABD’nin VİETNAM yenilgisini, SOVYETLER’İN AFGANİSTAN yenilgisini örnek olarak verdiler… Ve Vietnam Halkı ve Afganistan halkı, ülkelerini savundukları için, başarıya ulaştıklarını ileri sürdüler???

Bizim durumumuzu, yanlış örneklerle karıştırdılar…

Aşağıda tarihsel gelişimine de değineceğimiz, Kürt ve Türk ilişkilerinde, bizi birbirine bağlayan, yüzyıllardır bir arada yaşamış olmamız, her iki toplumun da Müslüman oluşları... Karşılıklı evliliklerle, ailelerin kaynaşması... Bu iki toplumu adeta bir pota içinde eritmiştir... PKK’nın enternasyonal, karma milletlerden meydana gelen paralı bir milis gücü olduğunu ve bu terör örgütünün, Müslüman Kürt ailelerin çocuklarını kandırarak veya zorla örgüte kattıklarını bilmeyen kalmadı!!!

Bölgede, PKK’nın desteği ile seçilmiş kişilerin de aslında rehin durumda olduklarını iyi görmek gerekiyor… İradelerini terör örgütüne bağlayanların, halkın yanında ve halkın iradesini temsil etmesine imkan yoktu…

Kuşatılan şehirlerde esir alınan Kürt halkı, asla teröristlerin yanında yer almadı…

Bu durumu görmek, gelecekteki birlikteliğimiz için, milletimizi umutlandırmıştır…

YÖNETİCİLERİN GÖREVİ, ORADAKİ HALKIN YANINDA DURUP, DEVLETİN GÜCÜNÜ GÖSTERMEK VE KARDEŞLERİMİZİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN İNSAFINA TERKETMEMESİDİR…

KÜRT BEYLİKLERİ’NİN OSMANLI’YA KATILMALARININ KISA HİKAYESİ..

1514 tarihli Çaldıran Savaşı ile Yavuz, Safavi tehlikesini önemli ölçüde püskürttü. O zamana kadar Safavilerden rahatsız olan Sünni Kürt ve Türkmen aşiret beyleri, bu savaşta Osmanlı ordusuna büyük destek verdi.

Bu, Osmanlı ile Kürt beyleri arasında doğal bir ittifakın oluşması anlamına geliyordu. Ancak Çaldıran savaşı, Güneydoğu Anadolu’nun Osmanlı tarafından fethedilmesi anlamına gelmiyordu. Savaştan sonra da bölge, aralarında herhangi bir birlik olmayan Kürt beylerinin egemenliği altında ve Safavi tehlikesine açık kalmıştı. Savaştan sadece iki yıl sonra bu sorun da halledilecek ve Kürtlerin yaşadığı bölgeler Osmanlı toprağı haline gelecekti. Bunu sağlayan en önemli aktör ise “İdris-i Bitlisî” adlı Kürt din âlimidir.

Sultan Bayezid’in yerine Yavuz Selim tahta geçince, İdris, yeni sultanın Doğu siyasetinin danışmanı oldu. Yavuz’la birlikte Çaldıran seferine katıldı, savaş sonunda Osmanlı egemenliğine geçen Tebriz’de bir süre kalarak Ulu Cami’de halka vaazlar verdi. 1516 yılında, Şah İsmail’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu yeniden istila etme hazırlığında olduğu ortaya çıktı. Şah, Çaldıran savaşında öldürülen komutanı Mehmed Han’ın yerine onun kardeşi Karahan’ı tekrar Anadolu’ya gönderdi. Bu komutan Diyarbakır ve çevresini kuşatma altına aldı.

Osmanlı'ya Sığınan Kürt Beyleri

Bu tehlike karşısında, bölgedeki Kürt aşiretlerinin beyleri bir araya gelerek Osmanlı’ya katılma kararı aldı. Bu talebi de "Ariza" adlı bir metinde anlattılar. "Ariza"yı Kürt beylerini temsilen Sultan’a götüren kişi İdris-i Bitlisî’den başkası değildi. İdris, ayrıca, kendisinin Farsça kaleme aldığı İstimaletname’de "Bilad-ı Ekrad" yani "Kürt beldeleri" hakkında bilgiler verdi. Yavuz Sultan Selim, kendisine başvuran Kürtlerin isteğini geri çevirmedi ve bu "bendeleri" Safavi tehdidinden kurtarmaya karar verdi. Yavuz’un emriyle, Konya Beylerbeyi Hüsrev Paşa, İdris-i Bitlisi’nin manevi desteğiyle 10 bin kişilik bir gönüllü ordusu topladı ve Diyarbakır’ı Safavilerden kurtardı.