Türkiye’nin Derin Sorunu
23 Kasım 1970 yılında Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Brüksel Anlaşmasını imzaladı. Ankara Anlaşmasının devamı niteliğinde ki bu adım, Avrupa sürecini sağlamlaştırmıştı. 12 Mart Muhtırası ile 1971’de hükümeti düşüren Darbe süreci olmasaydı, Brüksel Anlaşmasına göre Türkiye 22 yıl sonra ortak Pazar yani Avrupa Birliği’ne tam üye olacaktı. Şiddetin tüm yurda yayıldığı günlerde, 1 Mayıs 1977’de Taksim meydanında kimliği belirsiz kişilerin açtığı ateşte 36 kişi can verdi. Kısa bir süre sonra 7 Mayıs 1977’de Bülent Ecevit: ‘’ Kontrgerilla hareket halindedir. 1 Mayıs’ta parmağı vardır’’ dedi. 29 Mayıs 1977’de Ecevit İzmir Çiğli’de, Türkiye’de sadece 3 tane olduğu belirlenen özel bir silahla yakınındaki bir Polis tarafından suikasta uğramasına rağmen sağ kurtuldu. 24 Mayıs 1978’de Türkiye’de ilk kes Kontrgerillayı dava konusu yapan Savcı Doğan Öz Ankara’da öldürüldü.
12 Eylül 1980 darbesi, şartların olgunlaşmasını bekledik diyen Kenan Evren komutasında gerçekleştirildi. Darbeyi yapanların önünde pek çok sorun varken, darbeden hemen sonra 20 Ekim’de Türkiye vetosunu kaldırarak Yunanistan’ın Nato’ya dönüşüne izin verdi. Daha sonra büyük bir değişimin öncülüğüne soyunan Başbakan Turgut Özal, 1988’de genel başkanın belirleneceği olağan kongre sırasında uğradığı suikasttan yaralı olarak kurtuldu. Suikastçılar daha sonra her şeyi Vatan için yaptık diyecekti. 1993’te Orta Asya gezisinden hemen sonra vefat eden Özal’ın ailesi ise yıllar sonra zehirlenerek öldüğü konusundaki şüphelerini açıkladı. Bu arada yapılan son araştırmalar ve incelemeler de Özal’ın zehirlendiği konusunda ki şüpheleri haklı çıkardı.
Aynı yıl Terör, Devlet ve Mafya ilişkilerine odaklanan ve gizli belgelere ulaştığı söylenen gazeteci Uğur Mumcu, bombalı bir suikasta kurban gitti. Bu olayın faillerinin Derin Devlet tarafından himaye edildiği ortaya atılacak ve bir Devlet görevlisi: ‘’Bu tuğlayı çekersek duvar üstümüze yıkılır’’ itirafında bulunmuştur. (Bu Devlet görevlisini araştırın kim olduğunu öğrenirsiniz) Turgut Özal’la başlayan dünya aktörü olma rüyası zamansız bir şekilde sona ererken Türkiye tekrar kendi içine kapanacak ve iç gerilimleri ile enerjisini tüketecektir. 1996 yılında bir otomobil kazası ile ortaya çıkan Susurluk skandalı ile Devlet, mafya, siyaset üçgeninde Derin Devlet yapılanması ve faili meçhuller tartışılmaya başlandı. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak dendi ama Kripto güçler devredeydi. 1994 Refah-Yol iktidarı ile statükoyu sarsan bir yenilenme gerçekleşerek siyasi aritmetik değişmiş ancak güç dağılımında taşlar yerinden oynamamıştı. 28 Şubat 1997’de Refah-Yol hükümetine karşı yürütülen ve aktörleri tarafından ‘’Postmodern Darbe’’ olarak nitelenen 28 Şubat süreci demokrasiyi askıya aldı. Aynı anda yaşanan ekonomik istikrarsızlık ve yolsuzluklarla yirmiye aşkın banka 70 milyar dolar zararla batacaktı. 2001 ekonomik krizinin yaralarını sarmak için gönderilen süper bakan Kemal Derviş’in, DSP’yi bölerek yeni parti kurma hamlelerinin ardından Ecevit hükümeti dağıldı. Daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelecek ve Avrupa Birliği sürecini hızlandıracak bir programla iş başı yapacaktı. 1 Mart 2003 tezkeresi reddedilmesi ile Türkiye’den tam destek bulamayan ABD Irak’ı işgal etti. Siyasal ve ekonomik istikrar Türkiye’nin yeniden güç ve prestij kazanmasına imkan sağlayacaktı. Ancak Türkiye’nin 11 Eylül’ü gecikmedi. 15 Kasım 2003’te Sinagog, 20 Kasım 2003’te İngiliz Konsolosluğu ve HSBC bankalarına yönelik saldırılar, ahtapotun kollarının ne denli uzun olduğunu gösterecekti. Havaya yükselen sarı duman Türkiye’nin soluğunu kesecekti. 9 Kasım 2005 Şemdinli olayları, 5 Şubat 2006 Rahip Santaro cinayeti, 5 Mayıs 2006 Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırı, 17 Mayıs 2006 Danıştay Saldırısı, 19 Ocak 2007 Hrant Dink suikastı ve 9 Temmuz 2008 ABD Başkonsolosluğu saldırıları Türkiye’deki Kripto Güçlerin ayak sesleri idi.
Maalesef bu topraklarda ne zaman bir şeyler yerli yerine otursa şer güçler anında devreye girerek istikrarsızlaştırma politikasını devam ettiriyorlar. Kalemlerini ABD’de bileten bir grup var Türkiye’de… Bu grup birçok yerde sülük gibi hem iç hem de dış dinamiklerimizi kara propaganda ve psikolojik savaş ile yiyip bitiriyor. ABD’den yüksek lisanslarını tamamlayıp (Bir nevi oradan İcazetlerini alırlar) Türkiye’ye gelip hem Ordu düşmanı, hem de iç dinamiklerimiz ile oynayıp sorun çıkartan, yalan yanlış haberlerle karşıt strateji geliştiren bu zavallı aciz sözde gazeteci kisveleri son zamanlarda, Acem oyunu deyip MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı da yine bu kapsamda çaktırmadan ucundan ucundan hedef gösteriyorlar. Ne de olsa Hakan Fidan göreve geldiğinde ilk karşı çıkan ülke İsrail idi. Bununla beraber karalama kampanyasına Hakan Fidan’ı ve MİT’i de dahil eden malum zat ve bazı kişiler içimizdeki İsrail gibi davranmayı kendilerine görev addetmişler. Ama merak etmeyin bu ülke çok büyük, yıllardır dışarıdan ve içeriden bu kadar sarsıntıya rağmen hala emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Bütün olumsuzluklar elbet bu fitneleri çıkartanların başına kalacaktır. Tarih, mutlaka bunları da yazacaktır.
Bu ülke maskelenmiş yüzleri, kirli ilişkileri ve faili meçhulleri çözmeden özgür olamayacak. Türkiye vicdanı ile Tarihi ile ve ezberleri ile yüzleşiyor. Devlet içine kümelenmiş bu Kripto Güçlerle son kozunu paylaşıyor. Artık Türkiye’nin daha fazla kan kaybetmemesi lazımdır. Ortadoğu özellikle bu dönemde bu kadar hareketliyken Türkiye durağan olmamalıdır. Türkiye ne zaman bir çıkış gerçekleştirse, içte mutlaka ABD Menşeili bir takım malum paralel güçler devreye giriyor. Türkiye’de son yıllarda oynanan bazı oyunlar bununla alakalıdır. Maalesef kendi içimizde bölünmemeliyiz. Bu topraklarda dış güçlere ve onun bu topraklarda ki kuklalarının oyuncağı olmamalıyız. Yeniden büyük Türkiye’yi, yaşanabilir bir Türkiye’yi kurmak elimizdedir. Artık daha fazla zaman ve güç kaybetmeden Uluslararası arenada söz dinlemek yerine söz sahibi olmak için var gücümüzle çalışmalıyız. Tarihte İmparatorluklar kuran ve zalime karşı dik durup mazlumun yanında olan bu Millet, yine eskisi gibi ayağa kalkıp mazlumların umudu ve zalimlerin korkusu olacaktır.
Ve son söz: ‘’ Hayır için söylenen yalan, fitne çıkaran doğrudan iyidir’’