“Türkiyem Türkiyem Cennetim,

Benim güzel memleketim.”

Dağıyla taşıyla güzel mi güzel,

Her şeyiyle hoş mu hoş.

Hele insanıyla, oluyorum yoldaş.

Durma sen de, sıcak bağrına koş!

Ol mânen güzelce bir sarhoş!

Yer yer duyarak heyecan,

Okudum hakkında nice zaman.

Zaman oldu, geçmişi soludum.

An geldi, suud ettim göklere,

Aşarken katmanları, selam dedim bulutlara;

Ermiş gibi oldum, Mele-i a’lâya,

Açtım ellerimi Yaradana;

Başlamak için duaya.

Sanki başım değdi, Yıldızlara ve Ay’a!

Sual dalgaları içinde, yükseldim semaya!

Cevaplar indi birer birer;

Akıl erdiremedim bu muammaya!

Gâh mâziye indim,

Gâh ânı yaşadım.

Bâzan istikbâle kanatlandım.

Mahza / Sırf akıl, fikir

Ve mantıkla örülü,

Tefekkürle müzeyyen / süslü;

Girdim mânâ Cennetine.

Maddî Cennete girmeden,

Tanıdım o eşsiz, mekân ve yeri.

“Mutu kable en temutu.”

Sırrına erdim sanki.

Ülkemin mes’eleleriyle,

Yoruldum zihnen;

Kaosta nizamı,

Karışımda terkîbi,

Tabiatta esmayı

Müşahade ettim.

Bu ülkede yaratıldığıma,

Dedim bin şükür.

Olsun bu bakış, gençlere iksir.

Olsun bu görüş, yaşlılara şifa.

Olsun hanımlara, Cennet-âsâ bir yuva.

Tefekkür ufuklarına açılan, bir ova.

Batı insanına da,

Diyelim:

Sen de faydalan bizden;

Doyasıya;

Ama unutma!

Misafireten.