Yıllardır terör belasına maruz kalan ve bu konuda büyük acılar yaşayan güzel ülkemiz ve ülkemiz fedakâr insanları yeni bir terör dalgasıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Bu sefer ki terör birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik büyük bir çaba göstermektedir. Malumdur ki, ülke halkımızın en önemli özelliği felaket zamanında olağanüstü bir kaynaşma örneği göstermesidir. İşte bizi biz yapan ve bizi parçalamak isteyen şer odaklarını kahreden de bu özelliğimizdir. Bu karakterimiz dostlarımıza güven aşılarken, düşmanlarımıza da korku salmaktadır. Nitekim Kurtuluş savaşında yırtık elbisesiyle, aç karnıyla ve mermisiz silahıyla yetmiş düvele karşı kahramanca savaşan yüce halkımıza ilham kaynağı olan da bu değerimizdi. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ordusu dağılmış, toprağı işgale uğramış, iç ve dış hainlerin üssü haline getirilmiş Osmanlı toprağından yepyeni bir Türkiye'yi diriltirken Türk milletinin bu özelliğinden faydalanmıştır. Nitekim Sakarya'da, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Dumlupınar'da, Afyon'da kısaca yurdun dört bir tarafında emperyalist güçlere karşı yüce milletimiz isim, cisim, ırk, din ve mezhep farkına bakmaksızın topyekûn mücadele etmiş ve yine Atatürk'ün liderliğinde hep birlikte Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlardır. Bu esnada bazı çatlak sesler çıkmışsa da buna prim verilmemiştir. Kanımca, yine gün bugündür. Gün, tek yürek olup, el ele ve omuz omuza mücadele vermenin günüdür. Gün, dayanışma, birlik ve beraberliğimizi tesis edecek yeni bir kurtuluş savaşı vermenin günüdür. Gün, tefrikayı yaratacak her türlü girişim ve faaliyete prim vermeme günüdür. Aksi takdir terör hedefine ulaşacak, yani birlik ve beraberliğimizi bozacaktır. Bu bağlamda yaşanan son terör olay gerçekten düşündürücüdür. Kuzey Irak'ta barınan terör örgütü ağır silahlarıyla sınırı geçip, sinemizde evladımızı hançerleyip tekrar inine kaçıyor. Bu örgüt söz konusu gücü nereden ve kimden alıyor? Bunun arkasındaki iç ve dış mihraklar kimler? Kimin bunlardan ne gibi beklentileri var? Bunlar Büyük Ortadoğu Projesinin mi, yeniden küresel aktör olmaya büyük çaba gösteren ve bölgede İran'ı da yanına alıp Türkiye'yi etkisiz bırakmaya çalışan Rusya'nın mı ya da neredeyse ailevi ilişkilerimize kadar her şeyimizi düzenleme hakkını kendinde bulan Avrupa Birliğinin mi veya bilemediğimiz diğer bazı iç ve dış güç odaklarının taşeronluğunu mu yapıyor? Şapkamızı önümüze alıp bu soruları sağlıklı bir şekilde cevaplandırmamız gerekir. bu çerçevede fikirlerine değer verdiğim Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali BAHADIR hocanın elektronik postama göndermiş olduğu basın bültenini bilgilerinize sunmak istiyorum: Bu sabah kara bir haberle daha uyandık. Bayram arifesinde olduğu gibi şer güçler boş durmadı. Türk milleti 12 evladını daha bölücü teröre kurban verdi. 16 Mehmetçiğimiz de yaralı. Milletimizin başı sağ olsun. Cenab-ı Hak'tan şehitlerimizin başta ana babaları, eş ve çocukları olmak üzere tüm yakınlarına sabır ve metanet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Bu son saldırılar, bazı çevrelerin sistemli şekilde dikkatlerden kaçırmaya çalıştıkları ırkçı ve şoven Kürtçülük hareketinin boyutunu bir kere daha gözler önüne sermiştir. Türkiye'nin halen PKK üzerinden yürütülen "Kürtçülük hareketi"nden daha öncelikli ve önemli hiç bir konusu yoktur. Bu fitne bastırılmadığı sürece ülkede ihtiyacımız olan huzur ve istikrar sağlanamaz; ekonomik ve sosyal konulardaki girişimlerde yeterli verim alınamayacağından amaca ulaşılamaz. Toprağa verdiğimiz her şehit Türk milletine iletilen bir mesaj olduğu kadar, hükümet başta olmak üzere, ülkenin yönetim sorumluluğunu taşıyan sivil ve asker bütün kesimler için acı bir uyarıdır. Herkesin bu anlamda durumunu gözden geçirmesinin, özeleştiri yapmasının zamanıdır. Gerçeklerle yüzleşmek zorundayız. PKK adıyla organize olan "Kürtçülük" Türkiye'yi paylaşmak istiyor. Bu proje başta ABD olmak üzere, birçok Batılı ülkeden, Brüksel'den destek görüyor. Türkiye içinde değişik nedenlerle bölücü fitneye sempati besleyen, himaye eden PKK yandaşları var. İnsan hakları ve demokrasi gibi itibarlı evrensel değerleri son derece yüzsüzce maske ediyorlar. Basın ve medyamızda, üniversitelerimizde yerleşmiş olan bu işbirlikçilerin akan kanlardaki sorumlulukları en az PKK'lı teröristler kadar büyüktür. Teröre karşı oluşan millî öfkeyi ve tepkileri yatıştırmaya yönelik demeçler yerine, meselenin önemiyle orantılı köklü tedbirlere, tutarlı tavırlara ihtiyacımız var. Başta hükümet olmak üzere, sivil ve asker bütün yetkililer, yöneticiler cenaze törenlerine katılmanın rutin bir gösteri olduğunu görmeli, bu fitneyi bir an önce etkili şekilde bastıracak girişimler başlatmalıdırlar. Millî mücadeleyi yedi düvele karşı yürüten, millî devlete vücut veren Gazi Meclisin devamı TBMM'nin çatısı altında bu ırkçı ve bölücü Kürtçü fitnenin siyasal uzantılarının varlığı şehitlerimizin aziz hatıralarını aşağılama, Türk milletini tahkirdir. Çağdaş devlet anlayışıyla ve millî duyarlılıkla bağdaşmayan Meclis içerisinden Devlet'e meydan okuyan, PKK'yı açıkça destekleyen bu rezaletin sürdürülmesinin makul ve inandırıcı bir gerekçesi düşünülemez. Bu ülkenin Anayasası ve yasaları raflarda bekletilmek için değil, uygulanmak için vardır. Bunları bir takım mülahazalarla uygulamayanlar, teröristlerin parti, dernek, vakıf ve belediyeler üzerinde örgütlenmesine göz yumuyorlar, suç işliyorlar. Türkiye Devleti bu fitneyi bastıracak güce sahiptir. Yeter ki herkes görevinin bilincinde olsun, çeşitli amaçlarla takiyye yapılmasın, yasa ve Anayasa hükümlerinin uygulanması sağlansın. Elbette "söz konusu vatansa gerisi teferruattır".