Bilindiği, daha doğrusu pek hatırlanmak istenmediği gibi, Türkiye bir İmparatorluğun devamı olan bir ülkedir. Yânî aynı ırktan olmayan muhtelif etnik gruplardan müteşekil bir millî yapıya sahiptir. Dolayısıyla, “Türkiye” adı, altında tesis edilen yeni Türkiye Cumhuriyet Devleti, Türkiye’de yaşayan bütün etnik grupların bizzat Millî Bütünlüğünü kapsar. Yânî, “Müslüm, gayr-ı müslüm” hemen her etnik cenahı temsil eder. Dolayısıyla: Türk Milleti dendiği zaman, hemen hepsinin bir bütün olarak değerlendirilmeleri şarttır. İmparatorlukta, “etnik ayırım” yapılabilirdi. Çünkü, sistem ona uygun olarak kurulmuştu. Ancak, Lâik-Cumhuriyet Devletimizde böylesi bir anlayışa, tabii olarak imkân yoktur. Zira sistem değişmiş, “halkların yerini, Millet almış ve böylece Türk adının millî bütünlüğü içinde hemen her etnik grup hak ettiği yeri almış ve böylece Millet mevhumu doğmuştur ki, adı yânî, tek kelime ile “Türk Milleti”dir. Ancak bunun böyle olmamasını isteyen ve sadece kendi etnik gruplarına Türklük hakkı tanıyan, bazı hamasetçi grup veya gruplar, en başta, “Gayr-ı İslâm kesimleri” dikkate alarak, dışlamakta ve onları Türk Milletinin bir nüvesi saymayıp, “yabancı ve daha acısı potansiyel düşman” olarak değerlendirmektedir!.. İşte bu durum Türkiye’nin başlıca sorunudur, başlıca problemidir!.. Öyle olmasında fayda uman Türkiye’nin düşmanları ise, böyle kalabilmesi için her ne melânetlik var ise, aynen uygulamaktadırlar!.. Mezkûr meselede en ziyade huzursuz kıldırılanlar ise, muhakkak ki Türk-Ermenileri olmaktadır. Çünkü, Türkiye’ye karşı siyasî hareketlerde başlıca silâh elbette ki, “Ermeni adı ve Ermeni Tehciri” meselesidir. Çünkü, hemen hiç bir şekilde mücadele veremeyeceği için, Ermenileri tercih etmek, tabii olmaktadır!... Şayet Türkiye’deki “Dini azınlıklar” meselesine eğilecek olursak ki, Cumhuriyet Türkiye’sinden söz etmekteyim. “Ülke içinde” azınlık düşmanlığı, henüz körpe bir Cumhuriyet Devleti olduğumuz (1930)larda bu faktör ele alınmış ve Cumhuriyet Devletinde en yüksek makamlarda görev almış bir Beyefendi’nin yazmış bulunduğu zehir zemberek şiirini bir numune olarak ele alabiliriz. Buyurun okuyun: (Türk bu memleketin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bir tek hakları vardır: Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman ve hatta dağlar böyle bilsin!) Evet, Türkiye’de “Millî Birlik ve Beraberlik” ilkesini sabote edebilme hareketleri çoktan başlamış ve sinsi çehresini muhtelif şekillerde göstermekteydi ki, bazı katı Türkçüler de böylesi oyunlara gelerek, pervasızca Türkiye’deki diğer etnik grupları aşağılayabilmekteydi!.. Yani yeni Türk Devleti henüz körpecik bir döneminde, derakap yok edilmeye çalışılmaktaydı!.. Bütün bunları üzülerek izleyen Yüce Önderimiz, böylesi yanılgıların ne yaman tehlikelere meydan bırakacağını son derece iyi bilmekte ve tabii ki gerekli tedbirlere başvurmaktaydı ki, gayet sistemli ve tecridi şekilde hareket ettiğinden, muhatapları durumu pek farketmemekteydiler. Nitekim, bu meselede nasıl bir düşünceye sahip bulunduğunu muhataplarına iletebilmek düşüncesiyle, bir gün İsmet Paşa’ya (İnönü) birisinde tek renk, tek desen, diğerinde ise karma renkler ve karma desen olan iki vazo gösterip, dostane bir tebessümle: “Bunlardan hangisi daha güzeldir?” diye sorunca, şu cevabı almıştı: “Hiç şüphesiz karışık olanı Paşam!” cevabını almış ve gülümseyerek şu cevabı vermişlerdi: “İsabet buyurdunuz Paşa! Ermenisi, Yahudisi ile ülke bir bütündür. Ayırmak hayır getirmez. Yeter ki, Türklüğü benimsemiş ve yurttaşlık prensiplerini idrâk etmiş olsunlar.” Hiç şüphesiz, emperyalist ülkelerin iğrenç emellerine hizmet etmekten, hem de hiç mi hiç istemeden hizmet etmekten başka hiç bir işe yaramayan, bu menhus akımdan, hemen her gayr-ı müslüm yurttaş, şu veya bu şekilde rahatsız olmuştur. Ne var ki en ziyade rahatsız olan, daha doğrusu hedef teşkil eden “Türk-Ermenileri” olmuş ve onların Müslüman kesimin gözünden tamamen düşebilmeleri için hemen her melânetliğe tevessül edilmiştir!... Gerçi Museviler’in “Trakya’dan göç ettirilme” vakası, Rumlar’ın benzeri durumlarla karşı karşıya kalmaları vs. böylesi durumlar zuhur etmiştir. Lâkin hemen hiç birisi fazla rahatsız edici olmamış ve zaman içinde unutulup gitmiştir. Lâkin, Ermeni’ye karşı: “Aşağılayıcı, tiksindirici ve de husumet aşılayıcı” davranışlar asla son bulmamıştır ki, bu durumdan istifade eden bir başka Gayr-ı İslâm etnik grup, elinden geldiğince, dolaylı şekilde Ermenilerin aleyhinde çalışmış ve hâlâ aynı iğrenç icraatını devam ettirebilmektedir. (Ocak 2009) Meselâ: Atatürk’e suikast vak’asında, Ali Saib’in mahkemesinde Müddei-yi Umûmî - Savcı Baha Arıkan’ın iddianamesinden bir bölümü aynen geçiyorum: “Taşnaklar’ın suikast hazırlıkları: Taşnak Cemiyeti bir ihtilâl bir anarşist teşekküldür. Bütün gayesi Türkiye’ye matuftur. Taşnak Komitesi’nin kanaatı şudur: Türkiye eğer başında kurtarıcı ve toplayıcı bir adam olmazsa, dünyanın en zayıf bir ülkesidir. Türk Milleti ancak fertlerin önderliğinde yürüyebilir. Binaenaleyh, Türkiye’yi zayıf bir hâle koymak için başları ortadan kaldırmak lâzımdır. Şu hâle nazaran: “Atatürk, İsmet İnönü, Mareşal Fevzi Çakmak ortadan kaldırılmalıdır.” Bu karar bütün liderler tarafından kabul edilmiştir.” Netice neticesi şu olmuştur: “Müddei-yi Umûmi’nin yânî Savcı’nın ileri sürdüğü iddiası, tamamen yanlış ve isnatsız çıkmış ve suikast vak’asında tek bir Ermeni’nin dahi olmadığı açıklıkla görülmüş ve meşhur “İstiklâl Mahkemelerinde” mahkûm edilenlerin tümü de belirlenmiş, suçları sabit görülerek, muhtelif cezalara çarptırılmışlardı. Sözü hiç uzatmaya lüzum yoktur. Özetle: (ABD’de “Mıgırdiç Yanıkyan” adında bir yaşlı Ermeni tarafından (?) öldürülen iki değerli Hariciyecimizin, hunharca katledilmelerinden sonra, “ASALA” kod adıyla başgösteren ve “27 Ocak 1973” tarihinde faaliyete geçip, “22 Ocak 1983” yılında varlığına son verilen ve tam 10 yıl seri cenayetler işleyen malûm örgütte dahil, muhtelif vak’alar ve medyamızın hemen her hadisede bilhassa “Türk-Ermenilerini” huzursuz kılacak haberler ve yorumlar yaymalarına rağmen, herhâlde Hz. Allah’ın bir mucizesi olacak ki, Türkiye’de hemen hiç bir Ermeni’nin burnu dahi kanamamış, Türk Milleti son derece şuurlu hareket etmiştir. Ancak buna rağmen yine de Yeşilköylü bir Ermeni ailenin reisi, ikamet ettikleri apartmanın kapıcısı tarafından öldürülmüş ve daha sonra da yakın tarihte merhum “Hrant Dink” aynı düşünce ile katledilmiştir. Halbuki, ASALA’nın icraatlarından son derece rahatsız olan bir İstanbul Ermenisi: “Artin Penik”, Taksim anıtı önünde kendisini yakmış ve ASALA’yı Türk Ermenileri adına protesto etmişti. Dahası Umum-Ermeniler Büyük Patrik’i, merhum Vasken Balcıyan, (1908-1994) Türk Hükûmeti’ne mektup göndererek, taziyelerde bulunmuş ve acımıza ortak olmuştu. Ne var ki, hemen hiç birisi herhangi olumlu bir sonuca öncü olmamıştır. Çünkü, Ermeni adı, Türk için eşittir “Düşman!” zihniyeti adeta zihinlere kazınmıştır!... Evet, Sayın Özkök Bey, Allah korusun zuhur edebilecek herhangi bir taşkınlıktan endişe duymuşlar ve bu düşüncelerini sütunlarında işlemişler ki, geçtiğimiz yazımda bu konuyu işlemiştim!... Keza, bir TV programında da aynı konu sözkonusu edilmişti!.. Peki ama, yıllardır “Ermeni aleyhtarı kışkırtmalar” hiç durmamaksızın devam ettiği hâlde, Türk-Ermenilerini hiç düşünen olmuş mudur? Hayır sanmıyorum: (Biz hepimiz Ermeniyiz! Ermenilerden özür dilemek lâzım) gibi sloganlar ise, tamamen yapmacık bir siyasî maksat güden özelliklere haizdir ki, muhatapları zaten “Türk Ermenileri” değildir!... 30-40 sene evvel, Ermenileri asıl çehreleriyle tanıyan münevver Türkler hayli mevcuttu ve bu sebeple pek büyük bir tehlike yoktu sayılırdı. Ancak günümüzde şartlar değişiktir. Nitekim, eski bürokratlardan bazıları ki, günümüzde (CHP saflarında siyasî hayata atılmışlardır.) ‘Ermenileri gönderelim gitsinler.’ diyebilmekte ve bizleri öz vatanımızdan atmaya çalışabilmektedirler. Ne denir, bir insanın vicdanı yoksa, söyleyebileceğimiz bir söz de yoktur diyebiliriz!?.. Şimdi soruyorum: (GAZZE KATLİAMININ) hesabını da neredeyse; Gazzelilerden sormaya kalkışabilen, “cesur(!) beylere soruyorum: (Acaba, bizlerin de yani Türkiye Cumhuriyeti asli vatandaşı “Türk-Ermenileri”ni de dikkate almayı hiç düşündünüz mü?.. Hiç mi hiç sanmıyorum! Çünkü, cihanın gizli hâkimleri, Ermenileri değil, onları yeğler de ondan!... Saygıdeğer okuyucularım, İnşallah yeni bir makalemde buluşabilmek dileğiyle hepinize mutlu tatiller dilerim efendim. Önemli not: Bu makale: (25 Ocak 2009 Pazar tarihinde) yazılmıştır.