ABD’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çankaya’daki devir-teslim törenine maslahatgüzar düzeyinde katılması da, iki ülke arasında esmekte olan soğuk rüzgarların uluslarası arenaya yansıması olarak değerlendiriliyor. 5 Haziran 2014’te Ukrayna’da yapılan Petro Poroşenko’nun devir-teslim törenine, Başkan Yardımcısı Joe Biden dahil 8 üst düzey temsilciyle katılan ABD’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Ağustos’ta Ankara’da yapılan devir-teslim törenine maslahatgüzar düzeyinde katılması, Ortadoğu haritasının yeniden çizildiği bir dönemde, ciddiye alınması ve nedenleriyle birlikte değerlendirilmesi gereken bir mesajdır.
Gelinen noktada, hem Batı ülkeleriyle hem de bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimizde acilen “restorasyon” gerektiren yıpranmaların ve yıkımların daha belirgin hale gelmesi, Türkiye’nin zorlu bir döneme girdiğinin göstergeleridir.
Dikkatinizi çekmiş olmalı, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan eski Osmanlı coğrafyasında (Genişletilmiş BOP coğrafyasında), orkestra şefliğini ABD’nin yaptığı gelişmelerin geldiği noktada, Osmanlı’nın varisi Türkiye Ortadoğu denklemindeki etkisi zayıflatılmak isteniyor. Türkiye’nin, bir devlet olarak, birliğini bütünlüğünü koruyabilme refleksleriyle Ortadoğu’daki gelişmelere müdahil olma çabaları, son yıllarda ABD yönetimini rahatsız etmeye başlamıştı.
ABD’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çankaya’daki devir-teslim törenine maslahatgüzar düzeyinde katılması da, iki ülke arasında esmekte olan soğuk rüzgarların uluslarası arenaya yansıması olarak değerlendiriliyor. 5 Haziran 2014’te Ukrayna’da yapılan Petro Poroşenko’nun devir-teslim törenine, Başkan Yardımcısı Joe Biden dahil 8 üst düzey temsilciyle katılan ABD’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Ağustos’ta Ankara’da yapılan devir-teslim törenine maslahatgüzar düzeyinde katılması, Ortadoğu haritasının yeniden çizildiği bir dönemde, ciddiye alınması ve nedenleriyle birlikte değerlendirilmesi gereken bir mesajdır.
Gelinen noktada, hem Batı ülkeleriyle hem de bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimizde acilen “restorasyon” gerektiren yıpranmaların ve yıkımların daha belirgin hale gelmesi, Türkiye’nin zorlu bir döneme girdiğinin göstergeleridir.
GİDEREK BÜYÜYEN SORUNLAR
Erdoğan’ın cumhurbaşkalığı, Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Türkiye’yi zor günler bekliyor. En önemli sorun da güneyimizdeki yangının giderek büyümesi, ülkemizi tehdit eder duruma gelmesi ve ekonomideki olası gelişmeler.
Amerikan emperyalizminin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında, kültür coğrafyamızın bir uzantısı olan Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonlar, Osmanlı varisi olan Türkiye ile ABD arasında soğuk rüzgarların esmesine neden olmakta.
Esad’ın devrilmesi konusunda Müslüman Kardeşler ve El Nusra ile Batı’nın onaylamadığı düzeyde ilişkiler geliştirmesi, Erdoğan’la ABD yönetimi arasında soğuk rüzgarların esmesine neden olmuştu. Seçimle iktidara gelen Müslüman Kardeşler Lideri Mursi’nin Batı destekli bir askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırılmasından sonra, bu soğukluk daha da belirginleşmişti. Türkiye’nin Ortadoğu denkleminde etkisiz eleman durumuna getirilmesi girişimleri de bu dönemde gündeme gelmişti.
DAVUTOĞLU’NUN BAŞARI GRAFİĞİ VE TÜRKİYE
Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkinliğini, itibarını etkileyen bu gelişmeleri, dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun başarı grafiğinden de izlemek mümkün. Bu dönemi değerlendirirken şöyle diyor Taha Akyol: “Davutoğlu’nun dış politikadaki kariyeri çan eğrisi gibi bir seyir takip etti. Önce yükseldi; “komşularla sıfır sorun” politikası Türkiye’nin sadece imajını değil, ihracatını da yükseltti.
Batı ekonomileri krizdeyken biz bir komşularımıza ve Ortadoğu’ya ihracatımızı arttırarak ekonomik gelişmemizi sürdürdük. Eğrinin inişe geçmesi Arap Baharı’yla oldu.
Ankara ve bütün Batı başkentleri Arap Baharı ile Ortadoğu’da “demokrasi” heyecanına kapılmıştı. Fakat, kaos ve aşırılık çıktı ortaya. Tek istisna, İslamcılarla laiklerin uzlaşarak anayasa yapabildikleri Tunus’tur.
Türkiye’nin, Asya, Afrika ve burnumuzun dibindeki Ortadoğu’ya açılması elbette doğruydu, fakat dozu fazla olmuş, ölçü kaçırılmıştı.”
Ankara ile Washington ilişkilerinin kırılma noktası, Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’le ve El Nusra ile işbirliği yaparak Esad’ı devirebileceğine inanması oldu. İran ve Rusya’nın Esad’ı desteklemeleri, Obama’nın Suriye’yi vurmakta ayak sürümesi, Mursi’nin Batı destekli bir askeri darbe ile devrilmesi sonrasında Türkiye’nin hem Batılılarla hem komşularıyla hem de İslam Alemi ile olan ilişkilerinde denge bozuklukları oluştu ve Osmanlı’nın varisi, “Yeni Osmanlı”cı Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisi giderek azalmaya başladı.
TERÖRİZMİ ARAÇ OLARAK KULLANANLAR, TÜRKİYE’Yİ TERÖRİST DEVLET İLAN ETMEK İSTİYORLAR
Bu gelişmelere paralel olarak, çok daha ilginç ve önemli gelişmeler yaşanıyor Ortadoğu’da. Amerikan emperyalizmi terörizmi hedeflerine ulaşmak üzere bir koç başı ve bir toplum mühendisliği harikası olarak “başarıyla” kullanırken, Türkiye, teröristlere yardım ve yataklık eden bir devlet olarak anılmaya başlandı. Bu bağlamda, ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel’ın NATO Zirvesi sonrasında geleceği Ankara’da önümüze koyacağı dosyanın başlığı da belli oldu: IŞİD!
IŞİD’in kurulmasında ve kullanılmasında ne derece rolümüz var bilemeyiz, ama verdiğimiz lojistik destek nedeniyle bir terör örgütünün suç ortağı sayılmak gibi duruma düşebiliriz. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, Türkiye’nin IŞİD üyelerine verdiği lojistik destekten Amerikan askeri istihbaratının duyduğu rahatsızlığı bildirecek ve ABD’nin, IŞİD’ın Irak ve Suriye’deki varlığına son vermek üzere oluşturmayı planladığı küresel koalisyona destek verip vermeyeceğimizi soracak.
El Kaide gibi terör örgütleri kurup kullanma konusunda olağanüstü “başarılı” olan Batılılar, Türkiye’yi, bugüne kadar lojistik destek verdiği IŞİD’in vurulması için oluşturulacak koalisyonda yer almaması durumunda “terörist devlet” ilan edebilirler. Düne kadar mezhep sempatisiyle IŞİD’a her türlü desteği veren Suudi Arabistan ve Katar ile karşı cepheden İran bile koalisyona destek vereceklerini bildirdiler. Şimdi de Türkiye’nin yanıtı bekleniyor.
Evet, BOP uygulamasını belirlenen noktaya taşıyan “İslami cıhatçı” görünümlü IŞİD’ın görevi sona erdiğinden sahadan çekiliyor, yerine PKK hazırlanıyor. 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi, “Büyük Kürdistan”ı hayata geçirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bundan böyle PKK eliyle yürütülecek! ABD Savunma Bakanı Hagel’ın açıkladığına göre, Irak merkezi hükümetinin yanı sıra, ABD’nin çağrısına uyan 7 ülke daha Kuzey Irak Kürt yönetimine silah ve teçhizat sağlayacaklarını bildirdiler. HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Madem ki barışıyoruz, IŞİD’e karşı mücadele eden PKK’ye Türkiye neden silah vermiyor” önerisini de ABD’nin çağrısı bağlamında değerlendirmek gerekir.
Yeniden okuyup düşünmemiz gerekiyor; Başbakan Davutoğlu’nun 21 Mart 2009’da, Dışişleri Bakanı sıfatıyla söyledikleri hala geçerliliğini koruyor mu:
"ABD ile Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, enerji güvenliği konularına ilişkin yaklaşımımız neredeyse aynıdır. O yüzden ABD ile ilişkilerimizde önümüzde altın bir işbirliği dönemi var. Türkiye, küresel yeni düzene, çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacak ve bu da soğuk savaş sonrasının yeni dünya düzeni olacaktır." (Anadolu Ajansı, 21 Mart 2009)
BOP bağlamındaki operasyonların, bundan böyle, PKK eliyle yürütülmesi kararıyla Ortadoğu tarihinde, Türkiye’yi yakından ilgilendiren yeni bir sayfa açılmış oluyor. “Açılım” ve “çözüm”le ilgili çalışmaları yukarıda anlattığımız gelişmeler çerçevesinde izlememiz gerekiyor.