HEDEF YALNIZCA İRAN MI?

TÜRKİYE NEDEN ÖNEMLİ?

15 Temmuz sonrasında yönünü Avrasya’ya çeviren, “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” diyen ve Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alan Türkiye eksen değiştirmekle suçlanmakta, “Ekonominizi mahvederiz”  tehditlerine muhatap olmaktadır. Bütün bunların arka planında ABD ile Çin ve destekçileri arasında Yeni İpek Yolu bağlamında yaşanmakta olan küresel egemenlik savaşı yatmaktadır. Heriki taraf da, bölgesel gücü ve jeostratejik konumu nedeniyle, Türkiye’yi yanında görmek istemektedir. 

Kaşgar-Gravar Koridoru ve Pekin-Londra Demir İpek Yolu ve Pekin-İstanbul-Londra Gökkuşağı bile küresel üretimin büyük ölçüde Çin’in kontrolüne geçmesine neden olacaktır. Bu durum, enerji dahil, küresel ticarette dolar dışında başka para birimlerinin de geçerli olmasını sağlayacağından, Yeni İpek Yolu’nun hayata geçmesi ABD’nin “küresel lider” sıfatının sona ermesi demek oluyor. Yani ABD, Yeni İpek Yolu bağlamında bir beka sorunu yaşamaktadır.

Türkiye, uluslararası ilişkilerinde “Önce ülkemin çıkarları” dedikçe de, siyasi ve ekonomik tehdit ve saldırıların hedefi olmaktadır. 

New York Times’ın, “ABD, İran için 120 bin askerli bir plan hazırladı” haberi yalnızca Ortadoğu’da değil, tüm dünyada tansiyonu yükseltiverdi. Küresel barışa ilişkin kaygılaraın artmasına neden oldu. Çünkü, ABD’nin İran’a yapacağı bir askeri operasyonun İran’la sınırlı kalmayacağı çokiyi biliniyor. 

Pinokyo Trump haberi yalanladı, ama hemen ardından yaptığı açıklamada, “Gerekirse, çok daha fazla asker gönderebiliriz” demeyi de ihmal etmedi. 

New York Times haberinde, “ABD’li üst düzey güvenlik yöneticileriyle geçen Perşembe günü yaptığı toplantıda, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Shanahan, İran’a karşı kapsamlı bir operasyon planı sundu” diyordu. Plana göre, İran’ın ABD’ye saldırması ya da nükleer silah üretme çalışmalarını hızlandırması durumunda, bölgeye 120 bin asker gönderilecekti.  

New York Times’ın haberinin Brleşik Arap Emirlikleri’de Suudi petrol gemilerine ve Suudi Arabistan’ı Hürmüz Boğazı’na bağımlı kalmaktan kurtaran Katif-Al Baha petrol boru hattına yapılan saldırıların hemen ardından yayınlaması, haklı olarak, tüm dünyada korkulu bir bekleyişe neden olmuştu. 

Suudilerin petrol devi ARAMCO saldırılardan sonra petrol sevkiyatını durdurmuş, Suudi Enerji Bakanı Halid el Falih de, yaptığı açıklamada, “Bu saldırılar yalnızca Suudi Arabistan’ı değil, küresel ekonomiyi ve dünyaya petrol akışını hedef alıyor” demiş ve eklemişti: “Bu saldırıların, ayrıca, Yemen’de İran destekli Hussiler de dahil, bu eylemleri gerçekleştiren tüm terör gruplarına karşı koymanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur.” Saldırıyı Hussiler üstlenmişti, ama Suudi Bakan Hussilerin destekçisi İran’ı suçluyordu; ABD’ye, “önlem alın” çağrısı yapıyordu. Çünkü, Suudi Enerji Bakanı Halid el Falih’e göre Şii İran, Sünni Müslüman ülkeler için çok büyük bir tehditti. 

Trump, konuyla ilgili açıklamasında, “İran konusunda henüz bir karar almadık” diyordu, ama İran’a yönelik kapsamlı bir operasyon kararı, aslında, Mayıs 2017’de alınmıştı. Kararın gerekçesi, “İran’ın Suriye’de elde ettiği kazanımlarla oluşturduğu Irak’tan Lübnan’a uzanan Şii Kuşağı’nın, İsrail ve Sünni İslam ülkeleri açısından büyük bir tehdit oluşturmuş olması”ydı. 

İran, Hussilerin egemen oldukları bölgede el değmemiş muazzam petrol rezervlerinin saptanmasından sonra Yemen’e de özel bir ilgi duymaya başlamıştı. ABD, NASA’nın ortaya çıkardığı bu gerçeği saklı tutmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştı. 

ABD İRAN’DA REJİM DEĞİŞİKLİĞİ İSTİYOR

ABD Ulusal Güvenlik Timi tarafından Mayıs 2017’de alınan karar, İran’ın işgalini değil, İran’ı ABD’nin yörüngesine oturtacak bir rejim değişikliğini hedefliyordu.

İran’da rejim değişikliğini gerçekleştirecek operasyonları “Ayetullah Mike” yönetecekti. “Ayetullah Mike”, “Karanlık Prens”, “Cenazeci” olarak da anılan ve Usame bin Ladin’in ortadan kaldırılması operasyonunu yöneten CIA’nın korkulu ismi Michael D’Andrea’nın takma adıydı. CIA adına görev yaptığı bir ülkede aşık olduğu bir kadının telkiniyle Müslüman olduğu, o nedenle de “Hacı Mike” ya da “Ayetullah Mike” olarak ünlendiği söyleniyor. 

D’Andrea, İran’da bir rejim değişikliği hedefleyen operasyonları yönetmesi için görevlendirildiğinde, Ortadoğu’da çarşı pazarın çok karışacağı konuşulmaya başlanmıştı. Çünkü, Usame bin Ladin’i ortadan kaldırıp okyanusun derinliklerine gönderen operasyonu, tereyağından kıl çeker gibi, çok başarıyla yönetmişti. “Ayetullah Mike” Usame bin Ladin’in ortadan kaldırılmasına benzer çok sayıda operasyona imza atmıştı. İnsansız hava araçlarıyla operasyon yapma konusunda çok deneyimli ve başarılıydı. 

2017 yılın Eylül ayında Washington, ABD ve İsrail’in ortak çıkarlarını esas alan Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni yayınlandı. “Hacı Mike” da, ulusal güvenlik belgesindeki hedefler çerçevesinde, İran’a yönelik operasyon hazırlıklarını 2017’nin Eylül ayında başlatmıştı. Yeni yılla birlikte yeni bir İran hedefleniyordu. Fakat, 2018’in Ocak ayında Tahran merkezli olarak başlatılan “İran Baharı”, İngilizlerin operasyonu deşifre etmeleri nedeniyle başarılı olmadı. “İran’da ABD-İngiliz Savaşı” başlıklı yazımızdan hatırlayalım: 

“İRAN BAHARI” VE İNGİLTERE 

“İran’da, Kırım Savaşı’ndan, özellikle petrolün bulunmasından bu yana, zaman zaman rejim değişikliğine de neden olan kanlı toplumsal çalkantılar yaşanmıştır. Bu toplumsal çalkantıların pekçoğunda ‘İngiliz parmağı’ vardı. Ortadoğu coğrafyasını Osmanlı’dan koparan oyunlar kurgulayan İngilizlerin bölge ülkelerinin derinliklerine uzanan bağlantıları hala canlıdır. 

İngilizlerin Ortadoğu coğrafyasındaki bu güçlü bağlantılarını dikkate almayan ya da almak istemeyen CIA İran Masası Şefi “Hacı Mike/Ayetullah Mike”, yani Michael D’Andreas, Müslüman eşi Faridah Currimjee D'Andrea ile birlikte özenle kurguladığı “İran Baharı”dan beklediği sonuçları elde edemedi.  

Basında gerçek görüntüsü yayınlanmadığı için “Karanlıklar Prensi” olarak da  anılan D’Andreas, İngilizlerin İran’daki derin ilişkilerini görememiş miydi, yoksa ciddiye mi almamıştı? (18.01.2018 İran’da ABD-İngiliz Savaşı)   

“İRAN’DA YAŞANANLAR 15 TEMMUZ’UN FOTOKOPİSİ GİBİYDİ.. 

“İran Baharı öncesinde, 9 Aralık 2017’de, İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Tahran’a resmi bir ziyaret yapmıştı. İttihat ve Terakki düşmanı Ali Kemal'in torunu olan Boris Johnson’ın ziyaret nedeni ‘İran asıllı bir İngiliz gazeteciyi hapisten kurtarmak’ olarak açıklansa da, gerçek neden çok başkaydı. 15 Temmuz arefesinde Putin’in Başdanışmanı Aleksandr Dugin Ankara’ya hangi amaçla geldiyse, Johnson da Tahran’a aynı amaçla gitmişti. 

Johnson’ın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye verdiği MI6 imzalı istihbarat dosyasında, CIA İran Masası Şefi Michael D’Andreas ve eşinin özenle planladıkları “İran Baharı”nın ayrıntıları vardı. İçlerinde bin dolar bulunan 50 bin zarf nerede, ne zaman kimlere dağıtılacak, seçilmiş noktalardan yansıtılacak fotoğraflarla dünya kamuoyuna nasıl bir mesaj verilecek, bu noktalarda hangi sloganlar atılacak… hepsi planlanmıştı. Dosyadaki bilgilere göre ABD, İran’da rejim değişikliği hedefleyen bir kalkışma harekatını 5 Ocak Cuma günü uygulamaya koyacaktı. 

İran gençleri Cuma namazlarını genellikle üniversitelerinde kılıyorlardı. Tahran dışındaki üniversitelerde 50 bin öğrenciye içinde bin dolar bulunan zarflar dağıtılmış ve verilecek işareti beklemeleri söylenmişti. Fakat, 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi, kalkışma çok önceden deşifre olduğundan, “İran Baharı” iki gün öncesinden başlatılmıştı. 2018 yılının ilk günlerinde İran’da yaşananlar,15 Temmuz’un fotokopisi gibiydi..” (18.01.2018 İran’da ABD-İngiliz Savaşı)   

ABD DAHA FAZLA BEKLEYEBİLİR Mİ?

Çin’in, küresel ekonomiyi kontrolü altına almak amacıyla hayata geçirmekte olduğu Yeni İpek Yolu’nun önemli hatları büyük ölçüde tamamlandı. Çin artık okyanuslarda, Asya’da, Yeni Zelanda’da, Sri Lanka’da, Pakistan’da, Ortadoğu’da, Akdeniz’de, Afrika’da, Avrupa’da ve Venezuela’da… bayrak gösteriyor. İpek Yolu’nun en önemli hatlarından Kaşgar- Gravar Koridoru ile Pekin-Londra Demir İpek Yolu hizmete hazır. Kaşgar’dan Pakistan’ın Gravar limanına ulaşan karayolu ve demiryolundan oluşan koridor, Çin’i Malaka Boğazı’na bağımlı olmaktan kurtararak Hint Okyanusu’na, Basra Körfezi’ne, Kızıl Deniz üzerinden Akdeniz’e, Afrika ve Avrupa’ya bağlıyor. 

Pekin-Londra Demir İpek Yolu da Çin’i, hem Asya hem de Avrupa ülkelerine bağlıyor. Çin, Avrupa ülkelerinden verilecek herhangi bir siparişi, Pekin-Azerbaycan/Gürcistan/Türkiye-Londra demiryolu hattından ve Pekin-İstanbul-Londra gökkuşağından yararlanarak, engeç 10-15 gün içinde sipariş sahibine ulaştırabilecek. 

 Kaşgar-Gravar Koridoru ve Pekin-Londra Demir İpek Yolu ve Pekin-İstanbul-Londra Gökkuşağı bile küresel üretimin büyük ölçüde Çin’in kontrolüne geçmesine neden olacaktır. Bu durum, enerji dahil, küresel ticarette dolar dışında başka para birimlerinin de geçerli olmasını sağlayacağından, Yeni İpek Yolu’nun hayata geçmesi ABD’nin “küresel lider” sıfatının sona ermesi demek oluyor. Yani ABD, Yeni İpek Yolu bağlamında bir beka sorunu yaşamaktadır.

ABD YENİ İPEK YOLU’NUN ÖNÜNÜ KESMEKTE KARARLI OLUNCA…

Bu nedenle ABD, Yeni İpek Yolu’nun önünü kesme ya da kontrolü altına alma telaşında. Yeni İpek Yolu’nun en önemli hatlarından biri olan 3 bin kilometreyi aşkın Kaşgar-Gravar Koridoru’nun önünü kesmek için İran’ı, Pekin-Londra İpek Demir Yolu’nun önünü kesmek için de Türkiye’yi kontrolü altına almak zorunda.  

15 Temmuz sonrasında yönünü Avrasya’ya çeviren, “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” diyen ve Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alan Türkiye eksen değiştirmekle suçlanmakta, “Ekonominizi mahvederiz”  tehditlerine muhatap olmaktadır. Bütün bunların arka planında ABD ile Çin ve destekçileri arasında Yeni İpek Yolu bağlamında yaşanmakta olan küresel egemenlik savaşı yatmaktadır. Heriki taraf da, bölgesel gücü ve jeostratejik konumu nedeniyle, Türkiye’yi yanında görmek istemektedir.

Türkiye, uluslararası ilişkilerde “Önce ülkemin çıkarları” dedikçe de, siyasi ve ekonomik tehdit ve saldırıların hedefi olmaktadır. 

Türkiye yalnız Anadolu’da değil, Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Afrika’da, Asya’da ve Avrupa’da çıkarlarını koruma konusunda mücadele etmektedir. 

ÖNÜMÜZDEKİ SORULARA ODAKLANALIM

Önümüzde, “ABD, Fırat’ın doğusuna askeri operasyon yapmamıza, Kıbrıs açıklarında sondaj yapmamıza neden engel oluyor?”, “ ‘S-400’lerin çivisi girerse ambargo uygularız’ diyen ABD’nin Dışişleri Bakanı Pompeo, Moskova’da neyin peşinde?”, “Cumhurbaşkanı Erdoğan telefonda Putin ile neler konuştu?”, “Soçi mutabakatına göre İdlib’te TSK’nın oluşturduğu gözlem noktalarına rejim güçleri neden saldırı düzenliyor?”, “Türkiye S-400’leri almaktan vazgeçer mi?”, Yeni Zelanda’da cami cemaatini katleden saldırganın silah üzerinde neden Türkiye ve Türk tarihi ile ilgili yazılar vardı?”, “ABD, Türkiye’nin şiddetle karşı çıkmasına rağmen, neden PKK/YPG terör örgütünü silahlandırmaya devam ediyor?”… gibi bir dizi yanıtlanması gereken soru var. 

Türkiye, ABD ile Çin arasında küresel çapta yaşanmakta olan savaşın tam orta yerinde. Son dönemde yaşanan gelişmelere, horoz döğüşü çerçevesinden değil de, daha geniş bir çerçeveden bakmamız gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Odaklanmamız gereken konu, yenilenmesine karar verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimlerinin çok ötesinde..  

Önümüze bir dünya haritası açıp, Yeni İpek Yolu’nun oluşturduğu fay hatlarına odaklanalım. 28-29 Haziran’da Japonya’da yapılacak G-20 Zirvesi’nde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump, Putin ve zirveye katılan ülke liderleriyle yapacağı görüşmeler Türkye’nin yol haritası bakımından çok önemli sonuçlar üretebilir. 

Küresel aktörler arasında, yeni bir dünya düzeni kurma konusunda, “ekonomi savaşları”, “vekalet savaşları” etiketi altında yaşanmakta olan “rekabet”, küresel barışı ciddi olarak tehdit etmektedir. Uyanalım artık..