Demokrasilerde seçimler, sandık, rejimin fazileti, gıdasıdır... Seçimler bir şölendir. Ancak hür, eşit, adil, hilesiz, milletin iradesini açık ve berrak biçimde yansıtmak koşuluyla... 

Seçimler 3 Kasım 2019 yerine neden alelacele 24 Haziran 2018’e alındı, yani erken ve baskın seçim haline getirildi. Bu sorunun cevabını doğru okumak gerekir. Seçimlerle ne değişecek? Sn. Erdoğan hem Cumhurbaşkanlığı hem de AKP Başkanlığını yürütüyor. Her şeye hakim... Kendisine sormadan, onayı alınmadan yaprak kımıldamıyor. Başbakan, Bakanlar, Bürokratlar, Yargı, Basım, Medya, Erdoğan’ın emrinde. Zaten kendisi de söyledi; “Daha 1,5 yıl Cumhurbaşkanlığı görevinde kalabilirim”. Deniliyor ki, ülkeyi badirelerden, belirsizlikten kurtarmak, ekonomiyi rayına sokmak, ülkenin beka sorununu çözmek, dış politikayı düzenlemek için seçim elzemdi. Eğer bu söylenenlere bakarsak demek ki, 17 yıldır ülkeyi yöneten AKP durumu içinden çıkılamaz duruma getirmiştir... Bu bir “İkrar”dır. Sadece iki zatı muhterem, 30 dakikada tüm ülkenin kaderini etkileyecek seçim kararını alıyorlar. 

Ayrı bir hususta OHAL şartlarında nasıl etkisiz, tarafsız seçim yapılacağıdır. Demokrasilerde, muhalefet partileri için seçimler her zaman iktidara gelmek için, büyük bir fırsattır. Muhalefetin seçimlerden korkması, kaçması düşünülemez... Zira, muhalefet, iktidarın alternatifi olarak her daim hazır olmalıdır. Peki bizde nasıldır!?

Ana muhalefet partisi hazır mıydı, yoksa gafil mi avlandı?.. Gerçi sözcüleri “Hodri Meydan” diyorlar. Ancak AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı, çoktan hazırlıklara başlamış, günde 4 yere gidip, konuşuyor. Gece de konuşuyor... Buna karşılık muhalefet 4 defa konuşan Erdoğan’a karşı onlarda günde 8 konuşma yapacağına nasıl hazırlanıyor. Muhalefetin, iktidardan daha çok çalışması gerekmez mi? Adama sorarlar “AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı belli de yani Sn. Erdoğan, peki sizin adayınız kimdir?” Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde 50 artı 1 oy gerekliyken, sen kemikleşmiş yüzde 25 oyunu nasıl arttıracaksın? Bak, Muhterem durumu yetersiz gördü, işi riske etmemek için yanına MHP’yi aldı. İttifak yaptı. 16 Nisan referandumunda aslında “Hayır” cephesine oluşturan, “Hayır Bileşenlerini” neden tekrar bir araya getirmek için çaba harcamıyorsunuz? İYİ Parti ile yapılan ittifak doğrudur, ancak yeterli değildir. Zira hedef, yüzde 50’nin üzerini  bulmaktır. Bunun için daha değişik, siyaset mühendisliği hesaplarına ihtiyaç vardır. Bu noktada aklıma benim de çok şey öğrendiğim Siyaset Ustaları geliyor. Demirel, Ecevit, Özal, Erbakan, İsmet Sezgin, Mustafa Taşar, Eyüp Aşık, Oltan Sungurlu, Ülkü Güney gibi... Onlar siyasette netice için iktidar için her şey mubahtır derlerdi... Tabiatıyla meşru yollardan... 

Şimdi gelelim asıl meseleye... 

Bazıları erken seçim ihanettir derken, neden apar topar seçime gidiyorlar... Bunun iki cevabı vardır Birincisi, Türkiye’nin koşulları giderek ağırlaşıyor. Çok az sayıda ülke ile dostluğumuz kaldı. Herkesle kavgalıyız. Türkiye, Batılı çağdaş değerlerden, medeniyetten uzaklaşıyor, her geçen gün bir din devletine doğru gidiyoruz. Avrupa Birliği’ne girilmesi başka bir bahara kaldı. En önemlisi, vatandaşın geçinmesi, yaşam şartları zorlaşıyor, pahalılık artıyor. Tüm bu memnuniyetsizliklerin faturası AKP ve Erdoğan’a çıkabilir. Bu durum Sn. Erdoğan’ın tekrar seçilmesi için risktir. Bu nedenle, işler daha da kötü olmadan, seçimi yapalım ne pahasına olursa olsun tekrar seçileyim, 5 sene daha yeni hükümet sistemi ile Cumhurbaşkanı olarak kalayım. Biliyorsunuz, yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, dünyanın hiç bir ülkesinde bulunmayan yetkiler, haklar, kuvvet bizim Başbakana veriliyor... Bunu yaparken, baskın seçimle muhalefeti de hazırlıksız yakalayalım düşüncesi de vardır. 

İkincisi MHP’nin durumu... 

MHP, İYİ Parti’nin de kurulması ile oylarının önemli kısmını kaybedecektir. Baraj sorunu vardır. Durum daha da umutsuz olmadan, çıkarılan İttifak Yasası’ndan yararlanarak, AKP ile birlikte barajı geçeyim tekrar TBMM’ne girebileyim. 

Netice itibariyle alınan bu erken seçim kararının, ülkenin ali menfaatleri ile değil bu partilerin ali çıkarları ile ilgisi vardır. Yani vatandaşın refahını, geçimini, ekmek parasını, çocuklarımızın geleceğini düşünen yoktur... 

Ben her şeye rağmen Türkiye’nin seçimlere gitmesini olumlu görüyorum. Tek karar mercii millettir. Yeter ki, vatandaş, millet kendisini yönetecek, Cumhurbaşkanını, Milletvekillerini hiçbir baskı, etki altında kalmadan, Yüksek Seçim Kurulu’nun objektif, tarafsız seçim yönetimi ile hür iradesi ile serbestçe seçebilsin...