TÜRK ASKERİNİN GÜCÜNÜ TEST ETMEYİN, TARİHE SORUN

ABD ile varılan Ankara Mutabakatı’nı ve hemen ardından yapılan Soçi Mutabakatı’nı birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin, Barış Pınarı Harekatı’yla hedeflediklerini elde etme konusunda kararlı bir tavır sergilediğini ve bu duruşunu muhataplarına kabul ettirdiğini söyleyebiliriz. 

Türkiye, Barış Pınarı Harekatı’yla, bölgede kendisini dışlayan bir denklem kurulmasına asla izin vermeyeceğini ispatlamıştır. Türkiye açısından, Ankara ve Soçi mutabakatlarının en önemli sonucu budur.

Soçi Mutabakatı’nda, “Suriye’nin toprak bütünlüğü” yanı sıra, hem Adana Anlaşması’na hem de Astana Süreci’ne göndermeler yapılmış olması, Rusya’nın, Türkiye’nin sınır güvenliği konusundaki kaygılarına hak verdiğini gösteriyor

Soçi Mutabakatı, Suriye konusunda, alandaki iki ülke arasında yapılmış tarihi bir anlaşmadır. Mutabakatın taraflara getirdiği kazanç ya da kayıplar, bundan sonraki süreçte tarafların mutabakat metnine gösterecekleri saygı çerçevesinde şekillenecektir.

M. KEMAL SALLI

Trump’ın diplomatik nezaketsizlik şaheseri olan mektubu, Ankara’nın Barış Pınarı Harekatı’nı başlatmasını engelleyemedi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve onun desteğindeki Suriye Milli Ordusu fırtına gibi daldığı Fırat’ın doğusunda, kimsenin tahmin edemediği süratle ilerleyerek sınırdan 32 km uzaklıktaki M4 Karayolu hedefine ulaştı.

TSK’ın bu başarısı diplomasi trafiğinin başdöndürücü bir süratle artmasına neden oldu. Bir yandan da “Türkiye Suriye’de kimyasal silah kullanıyor, Kürtleri katlediyor” propagandası başlatıldı. Tamamen yalana dayalı bu algı operasyonları gerçek belgelerle kısa zamanda çürütüldü. 

 Türkiye’nin 1968’deki Kıbrıs’a müdahale hazırlıkları öncesinde dönemin ABD Başkanı Johnson’ın gönderdiği mektupta tehdit vardı;  çok daha nezaketsiz ifadeler taşıyordu. Trump’ın Barış Pınarı Harekatı öncesinde Ankara’ya ulaştırılan mektubunda ise, hem tehdit hem de hakaret sayılabilecek ifadeler vardı. Mektup, Beyaz Saray Politika Danışmanı Stephen Miller tarafından, Fox Business muhabiri Trish Regan aracılığı ile Amerikan basınına sızdırılmıştı. 

İşe yaramadı. Türkiye, iade etmek ya da bir yanıt mektubu yazmak yerine tarih yazmayı tercih etti ve “Bu benim beka sorunum” diyerek Barış Pınarı Harekatı’nı başlattı. Ne oldu? 

Diplomasi başdöndürücü bir şekilde trafiği artıverdi. ABD, binlerce TIR dolusu silahla donattığı, eğitip ordulaştırmaya çalıştığı YPG devşirmelerinin TSK önünde hiçbir varlık gösteremeyeceğini bir kez daha gördü. Barış Pınarı’nı sonlandıracak bir mutabakat için Başkan Yardımcısı Pence ile Dışişleri Bakanı Pompeo Ankara’ya geldiler. 

4 saat 20 dakikalık bir görüşme maratonu sonrasında 13 maddelik bir mutabakat metni hazırlandı. Teröristler, 120 saat içinde, Türkiye’nin sınırlarını çizdiği bölge dışına çıkacaklardı. Süre dolduğunda anlaşma koşulları yerine getirilmemişse Türkiye, “Nerede kalmıştık?” diyerek yoluna devam edeceğini net bir ifadeyle duyurmuştu. 

120 saatlik ara süre Salı gecesi 22.00’de doldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Verilen sözler tam manasıyla yerine getirilmiş değil; atmamız gereken adımları atacağız” diyordu. 2011’den bu yana bir iç savaşa sahne olan Suriye toprakları, Türkiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekatı sayesinde huzura ve istikrara kavuşmuştu; Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölge oluşturma ve 3.6 milyon Suriyeli sığınmacıyı buraya yerleştirme konusunda kararlıydık. 

KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ?

22 Ekim Salı günü, ABD ile varılan mutabakat çerçevesinde tanınan 120 saatlik ara sürenin sonuna yaklaşıldığı saatlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin Soçi’de, Suriye’ni geleceğini konuşmak üzere biraraya geliyorlardı. 

6 saat 20 dakika süren görüşmeler sonunda 10 maddelik bir mutabakat metni yayınlanıyordu. Soçi Mutabakatı yalnızca Suriye’nin geleceğine ilişkin değildi; Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik ilişkileri de kapsıyordu. İki komşu ülke arasındaki ticarette yerel paraların ve Rus kredi kartlarının kullanılacak olmasına ilişkin maddenin yankıları daha sonra gündeme gelecektir. 

12 Ekim tarihli Soçi Mutabakatı’nı nasıl okumalıyız, Türkiye açısından bir kazanç mı, bir kayıp mıdır? 

Zirve sonrasında mutabakatı değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mutabakatın, Suriye’nin kalıcı istikrarı ve terörden arındırılmasında yeni bir dönemi başlatacağına inanıyorum” diyordu. 

Soçi Mutabakatı, Suriye konusunda, alandaki iki ülke arasında yapılmış tarihi bir anlaşmadır. Mutabakatın taraflara getirdiği kazanç ya da kayıplar, bundan sonraki süreçte tarafların mutabakat metnine gösterecekleri saygı çerçevesinde şekillenecektir. 

Soçi Mutabakatı’nda, “Suriye’nin toprak bütünlüğü” yanı sıra, hem Adana Anlaşması’na hem de Astana Süreci’ne göndermeler yapılmış olması, Rusya’nın, Türkiye’nin sınır güvenliği konusundaki kaygılarına hak verdiğini gösteriyor. Fakat, mutabakat maddelerinin alandaki uygulanmalarında ne gibi sorunlar yaşanacağını zaman gösterecektir.

SURİYE HÜKÜMETİ VE KÜRTLER

Soçi Mutabakatı, Ortadoğu jeopolitiği çerçevesinde, “ABD’nin Suriye’nin kuzey bölgesinden çekilmesiyle oluşan boşluğun Türkiye, Rusya ve Suriye tarafından doldurulması” olarak değerlendiriliyor. Fakat, gelinen noktada Putin’in –biraz da derin Rusya’nın bastırmasıyla- olayların akışını yönlendirmede başat aktör olma hamleleri dikkat çekmektedir.  

Örnek olarak, Putin’in, “Bölgede barış ve istikrarı Türkiye Suriye birlikte sağlayacaktır. Karşılıklı saygı olmadan bu mümkün olmaz” söylemi Putin’in arabuluculuk rolü çabası olarak görülebilir, fakat, “Suriye Hükümeti ile Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler arasında geniş kapsamlı bir diyaloğun başlaması gerekir” çağrısı, Rusya’nın, Suriye’nin geleceğine ilişkin daha geniş geniş kapsamlı hazırlıkları olduğunun işaretidir. 

Şimdi, bu çağrı kapsamında kafalarda oluşan soru şudur: ABD’nin DEAŞ eliyle yaptığı katliamlara, PKK/YPG eliyle yaptığı taşımalara rağmen, Suriye’nin kuzey bölgesindeki Kürt nüfusu yüzde 20’yi aşmadığına göre, Putin, “Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler” derken yalnızca sade vatandaş Kürtleri mi, PKK/YPG terör örgütünü mü işaret etmektedir? 

TÜRKİYE’NİN GÜCÜ MÜ EROZYONA UĞRATILMAK İSTENİYOR?

Bu çağırı, 29 Ekim’de Cenevre’de başlayacak olan ve katılımcı kadrosu belli Suriye için yeni anayasaya komisyonu çalışmaları kapsamında değerlendirildiğinde, “Rusya, ABD’nin yörüngesinden kurtarmak amacıyla YPG’yi anayasa sürecine dahil etmeye mi hazırlanıyor?” sorusu gündeme geliyor. Anlaşılan o ki, Rusya PKK/YPG kartını elden bırakmak istemiyor. O nedenle, Cenevre’deki anayasa masasında Türkiye’nin rolü erozyona uğratılmaya çalışılacaktır. 

Özetle, kısa vadede Suriye sorununun çözüldüğünü söylemek mümkün değildir. 2015’de Rusya’nın, Astana Süreci kapsamında Türkiye’nin Rusya ve İran ile birlikte Suriye’de bayrak göstermeye başlamasıyla bölgede yeni dengeler oluşmaya başlamıştır. 

Her fırsatta Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz edilse de, alandaki aktörler buradaki kazanımlarını elde tutma çabasındadır. O nedenle, Suriye merkezli çıkar çatışmaları taşlar yerine oturuncaya kadar sürecektir. 

Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı, ABD ve Rusya ile peşpeşe imzalanan mutabakatlar bir bütün olarak değerlendirilmelidir. O nedenle, “Ankara’da ya da Soçi’de kim kazandı kim kaybetti?” sorgulaması için henüz zaman çok erkendir. 

ABD ile varılan Ankara Mutabakatı’nı ve hemen ardından yapılan Soçi Mutabakatı’nı birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin bu süreçten hedeflediklerini elde etme konusunda kararlı bir tavır sergilediğini ve bu duruşunu muhataplarına kabul ettirdiğini söyleyebiliriz. 

Türkiye, bölgede kendisini dışlayan bir denklem kurulmasına asla izin vermeyeceğini ispatlamıştır. Türkiye açısından, Ankara ve Soçi mutabakatlarının en önemli sonucu budur. 

Barış Pınarı Harekatı’nda Türk askerinin sergilediği başarı sonrasında, Türkiye’yi işgalci edenler bile peşpeşe Ankara’yla temasa geçmeye başladılar.  

NAZARBAYEV’İN ROLÜ UNUTULMAMALI

Kısa vadede de olsa, terör tehdidini öteleyen Türkiye ABD ve Rusya ile yaptığı mutabakatlardan kazançlı çıkmıştır denilebilir. 

24 Kasım 2015’te Rus savaş uçağının düşürülmesi sonrasında buzlanan Türkiye-Rusya ilişkileri, dönemin Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in tarihi arabuluculuk girişimi ile normalleşme sürecine girmiş, Rusya ve İran’ın katılımıyla başlayan Astana Süreci, Türkiye’nin Suriye coğrafyasında operasyon yapmasının önünü açmıştı. 

Bugün Türkiye’nin iki küresel aktör olan ABD ve Rusya ile yaptığı mutabakatlar Türkiye’nin başarısı olarak değerlendiriliyor. Bu başarılar dizisinde Astana Süreci’nin etkisini ve bu tarihi sürecin mimarı Nursultan Nazarbayev’in rolünü unutmamak bir vefa borcudur.