“Ermeni Meselesi ile 1915-Ermeni Tehciri” mevzuuna devamlı parmak basarak, sadece Ermenileri suçlu çıkartıp, İttihatçıları hür-i melek göstermeye çalışan ve de bu uğursuz problemin asla çözülmemesi için ellerinden geleni esirgemeyen; eski ABD Büyükelçilerimizden, Sayın Şükrü Elekdağ, Sayın Onur Öymen ve Sayın Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hoca, Ermeni konusunda o derece rahat hareket etmekte ve Ermenileri öylesine ağır suçlamalara muhatap etmiş ve etmektedirler ki, böylesine aşağılayıcı, suçlayıcı ithamlar karşısında; “Rus-Ermenileri” ile “Türk-Ermenilerini” ayırt edebilmekten yoksun günümüzdeki Müslüman vatandaşlarımız, her geçen gün Ermeni vatandaşlara karşı daha karmaşık duygular taşımakta ve tabii olarak bizleri, şaibeli vatandaş gözü ile görmektedir! Şayet kazanç sayılıyorsa ki, hiç sanmıyorum, elde edilen kazanç bundan ibarettir. Türkiye’nin bir takım hissi davranışlara, hissi yorumlara, hissi değerlendirmelere tahammül edebilecek lüksü, tarih boyunca hiç olmamış ve günümüzde ve yarınlarımızda da asla olmayacaktır!... Çünkü, ülkemizin tarih boyunca “Doğu ile Batı” arasında stratejik bir köprü konumunda olması, bizlere, bir takım siyasî fantezilerle eğlenebilme lüksü sunmamış ve yarınlarda da sunmayacaktır!... Bizim çok bilen(!) bazı siyasilerimiz ile bazı gazete kalemşörlerimiz, ağız birliği etmişcesine, bu meselede doğrudan Ermenistan’ı hedef almakta ve bilhassa ABD’ki Ermeni lobisinden söz etmekte ve böylece Diaspora-Ermeni Lobileri’nin ABD Parlamentosu’na tesir edebilecek güce haizmiş gibi göründüklerini ileri sürüyor ve de ABD’ye sadece sitem ederek, bir takım siyasî tedbirlere başvurmakta ve de başlıca hedef Ermenileri görmektedirler!... Bu neyi değiştirir!.. Tut ki, ABD, Türkiye’yi kaybetmemek için tasarıyı geri çekti. “Bu, soykırım” problemini ortadan kaldıracak mı!.. Hiç sanmıyorum. Sadece bir zaman için suskunluk olacak ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeniden aynen temcit pilavı gibi politika sofrasına sürülecektir. Çünkü, onun ortadan kaldırılabilmesi; ne ABD’nin ne bir başka Batılı Devlet’in elindedir. Bunun hâl yolu ancak ve ancak: (Ankara ile Yerevan-Erivan)dan geçer. Türkiye, Levon Der Bedrosyan zamanındaki “hissi hatasını” tekrarlamayıp, doğrudan Ermenistan’ı muhatap aldığında, bu meselenin çözülmemesi için hiçbir sebep kalmaz!... Yeter ki, ortaya soydaşlık vs. gibi problemler çıkmasın. Milletlerarası meselelerde “soydaş menfaatleri” değil, ülkelerin millî menfaatleri, söz konusu olur. Bizim ülkemizde uzun yıllardır bir husus hep tersinden ele alınmakta, tersinden değerlendirilmektedir ve aynen şudur: Tarihteki, “Hilâl-Salip Savaşları”nda dahi, savaşan taraflar, inandıkları dinlerden ziyade, “Millî çıkarları”nı düşünmüş ve o açıdan hareket etmişlerdir ki, Batılı Haçlı Devletleri bu hususta daha açık davranmış ve Haçlı olmasına rağmen “Bizans’ı dahi işgâl etmekten” geri kalmamış, “adeta soyup, soğana çevirmişler dahası, Bizanslı kızların, kadınların ırzlarına geçmekten de geri kalmamışlardır?!...” En yakın olan savaş: “BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜNYA HARPLERİ”dir ki, bilhassa “Haçlılar arasında” zuhur eden birer korkunç boğuşma olarak, dünya tarihine geçmiştir. Bütün bunları yazmamın yegâne sebebi şudur: (Ermeni Milleti’nin Batı’da itibar görmesinin başlıca sebebi; Batılı Devletlerin kendi “Millî Çıkarları”nın icabıdır. Yoksa, Ermenilerin “Hıristiyan Dinine mensup oluşları” değil. Çünkü, Ermenilerin Hıristiyanlığı onların umurlarında dahi değildir. Onun için: “Haçlı Haçlıyı, Müslüman Müslüman”ı değil. Bu inanç tamamen yanlıştır ve yanlış olduğunu rahatlıkla ispat edebilecek, bir çok misâl verebilirim!.. Şimdi soruyorum: Türk-Ermenileri şayet ihanet ederek, binlerce Türk öldürmüş olsaydılar. Tehcir zamanı, binlerce Türk ailesi, sürgüne götürülen Ermenileri hiç evlerinde saklamaya kalkışırlar mıydı? Hiç sanmıyorum!.. Türkiye-Ermenileri şayet güvenilmez olsaydılar, Gazi Hazretleri hiç 1923’te Berç Keresteciyan “Türker” Efendi’yi Afyon-Karahisar’dan milletvekili seçtirerek parlamentoya sokup da (Devlet Bütçesini 10 yıl ona tanzim ettirir miydi!..), “Agop Martayan “Dil-Açar” Efendi’yi hiç: Türk Dil Kurumu, Baş-Danışmanlığı’na atar mıydı!... Osmanbey’deki Atatürk Evinde “Atatürk-Müzesi” yapılan gizli toplantılara hemen her seferinde iştirak etmiş bulunan meşhur, “İğneciyan Efendi”yi, gizli toplantılara alırlar mıydı!... Daha bunları bir çok misalle çoğaltabilirim. Artı, en yakın misal; (ASALA) eylemlerinden son derece üzüntü duyarak, Taksim’deki Atatürk heykeli önünde kendisini benzinle yakarak, intihar eden merhum, Artin Penik de mi; Türk-Ermenilerinin vatanları Türkiye’ye nasıl candan bağlı olduklarını ispatlamaya yetmemektedir!.. Teknoloji ve silâh açısından son derece güçlü devletlerin, Ermenileri adeta bir kobay gibi kullandıklarını görmemezliğe gelerek, her daim kolayına geldiği için, Ermeni’yi, sadece Ermeni’yi öne sürmek ve bir de “vatan hainliği” ile suçlamak, haksızlığın ve de vicdansızlığın dik alâsıdır!.. Şimdi soruyorum, 1950’li yıllarda devrin Cumhurbaşkanı merhum, Celâl Bayar Bey’in, ABD gezisinde kendilerini karşılayan ABD’ki Ermenilerin, pankart açarak: (hoş geldiniz Sayın Cumhurbaşkanımız!) vecizsi ile karşılayan o vatanperver Ermeniler, nasıl olmuş da zaman içinde, yoklara karışmışlar?!.. Hiç mi hiç inkâr edilemez. Çünkü, fotoğrafları şahsi arşivimde saklıdır. Hem de Sayın Cumhurbaşkanımız şerefine ABD’deki Ermeniler tarafından verilen muhteşem ziyafetten de ayrı fotoğraflar var!.. Şimdi soruyorum: Bütün bunlar nasıl olmuş da yoklara karışmış ve de kala, kala diasporadaki parazitler kalmış?... Türkiye’de hemen hiçbir Gayrı-İslâm unsur, biz Türk-Ermenileri kadar, içten davranmamış, içten vatanperverlik göstermemiştir. Bunu inkâra kalkışmak; gerçekleri inkârdan gayrı hiçbir şey olamaz!... Bizim öz vatanımız burasıdır. Yânî Türkiye’dir. Bizleri istemeyen bazı sivri akıllılar olabilir. Bu zaten her ülkede mevcuttur. Dolayısıyla, bizler bunu çok görmemekteyiz. Ancak bizlere yapılan hakaretlerin dozu daha da kaçırılarak: (VATAN HAİNLİĞİ) gibi bir dehşetengiz raddeye vardırmak, bizleri sadece üzmez, ayrıca öfkelendirir!!!.. Zira “vatan hainliği”nden daha ağır bir suç olamaz. Ve Türkiye-Ermenileri, böylesi bir ceza hak etmiş değildir. Dolayısıyla, o iğrenç iftirayı, aynen sahibine iade ederim efendim!... Hz. Allah,’ın müsaadeleriyle yeni bir makalemde buluşmak dileği ile, tüm okuyucularıma mutlu tatiller diliyorum efendim. Not: Bu makale: (13 Mart 2010 Cumartesi) tarihinde yazılmıştır.