ALTUN AYARCILARI:

Elenip bir takım işlemlerden geçirildikten sonra eritilen ramat curuflarından elde edilen altun takozu daha değişik işlemlerden geçirildikten sonra, “Altun Ayarevine” götürülüp oradan elde bulunan altunun kaç ayar olduğu öğrenilir veya Mubayacıya satılır veya uygun ayarsa kullanılırdı.

1940’lı yıllarda bu işi yapan iki Kiyager Usta vardı. “Çuhacı Hanı”nın birinci katında bulunan dükkânlarında “Altun Ayarı” işi yapan Kimyager ortaklar; “İbrahim Gürbüz ve Şişman Cemal” birlikte çalışır ve bilhasa ramatçıların işlerini ön plana alırlardı.

Verdikleri raporların her daim sağlam ve isabetli oluşu, Kuyum Ustaları’nın onlara olan güvenini daha da güçlendirmişti.

MÜCEVHER TAŞI BOZUCULARI:

1-: GÖZLÜKLÜ VAHRAM (?-?)

Elmas, Pırlanta, Zümrüt vs. Mücevher taşlarını alır ve satardı. Taş bozuculuğunda pek mahir bir üstattı.

2-: HIRANT BOZUCU (?-?)

Mesleğinde gayet mahir bir esnaf olduğu için “Bozucu” lakabı, zaman içinde Soyadı olup çıkmış.

3-: İNEK ARTAKİ (?-?)

Kuyum esnafı tarafından sevilen bir bozucu idi. Konuştuğu zaman lafını esirgemediği için “İnek” lakabı takılmıştır.

4-: SARKİS MAGAROF (?-1948)

Mesleğinde hayli tanınmış bir Bozucu idi. Rus-Ermenisi olan Magarof Sarkis’in dükkânı; “Varakçı Han”ın hemen girişinde, sağ kolda idi. Ölümüne yakın günlerde hayli endişeli ve tedirgindi. Yakın arkadaşlarına: “öldürülmekten korkuyorum, sessizce başka bir ülkeye gitmeyi tasarlamaktayım.” diyormuş. Biz çıraklar da Ustalarımız kendi aralarında konuşurken duyup öğrenmekteydik.

Bir sabah, dükkânı’nın girişinde ölü bulunmuş ve Polis inceleme yaparken, tabancı ile öldürülüğünü tespit etmiş: (1948).

MEYANCILAR
1-: MANUK PÜSKÜL (?-?)

İkinci Ustam merhum Agop Püskül’ün Pederidir. Özellikle şık giyimi ile dikkatlere çeken Manuk Püskül Efendi; gırtlaktan gelen bir ses tonu ile muhatabını tesir altına alır, kendisini dinleyenler meraklı bakışlarla onu dinlerlerdi.

Evet, münevver bir kişiliği vardı. Sözü sohbeti dinlenir bir fertti. Lâkin, “kumar gibi” yıkıcı bir illeti vardı ve o yıkıcı illeti Manuk Püskül’ü yoklara göndermiştir.

2-: MEYANCI MENUAJ (?-?)

Lâkabı “Meyancı Menuaj”dır; orta boylu, beyaz tenli, kırmızı yanaklı, mavi gözlü şen şakrak bir esnaftı. Tavla oyununu pek sever, fırsat buldukça oynardı. Lâkin, boşa oynamaz; Partisi 50 Lira olan bir oyun için, durmadan rakip arardı.

Çoğu Kuyum Ustası, Tavla oyununa meraklı olmalarına rağmen, Menuaj’ın davetlerine pek icabet etmezlerdi. Zira, 1940’lı yıllarda (50 Lira) hayli değerli bir para primi idi.

Menuaj Usta’nın ikinci bir tutkunluğu da; Kuyum Çarşısı Çıraklarına bol bahşiş vermekti. Bu sebeple çıraklar onu çok sever ve ona sigara, viski veya başka bir şey alabilmek için aralarında adeta yarışırlardı.

Yardımseverliğinin mükafatını görmüş ve zaman içinde gayet zengin bir Kuyumcu olup çıkmıştı. Taktirlere şayan bir yönü de, Zengin olmasından sonra da; hiç şımarmamış ve her daim aynı Menuaj kalmış olmasıdır.

KUYUMCU ALETÇİLERİ

1-: HERR VİLİ (?-?)

Alman asıllı ve “Nasyonel Sosyalist” olup; Hitler hayranı bir görüşü vardı. Takriben (1943’lerde) Almanya savaş içinde, Vatanım beni hizmete çağırıyor deyip tanıdığı bütün Kuyum Ustalarıyla vedalaşıp giderken; yıllarca hizmet vermiş olan Dükkânını da adeta kölesi gibi yıllarca hizmet vermiş bulunan Ermeni asıllı tezgâhtarına hediye ederek, helâlleşmiş ve Almanya’nın yolunu tutmuştu.

2-: TAKIMCI İLYA (?- )

Musevi asıllı bir alet satıcısı idi. 1980’li yıllada henüz faaldi. Onun bulamayacağı Kuyum aleti yoktu denebilir. Sizin bulamadığınız aletleri o bulur getirir ve taksitle de vererek, sizi yormazdı.

3-: HIRANT YAZICIYAN (? - )

Şayet yanılmıyorsam; yeni nesil aletçilerden olması gerek. Zira, ben sadece adını duymuşumdur o kadar!...

4-: GIĞMES ESAYAN (?- )

İyi bir sadekâr Ustası iken, yıllar sonra güzelim san’atını terk ederek, “Kuyum Aletleri” satan bir dükkân açmıştı. “Çuhacı Han”ın birinci katında olan dükkânı, 1980’lerde faaldi.

Gığmes Ağabeyimi çok sever ve sayarım. Mesleğim dolayısıyla, yıllardır uzak kaldığımdan, şu an ne durumdadır bilemem? Ancak hayır dualarım hep kendisiyle olacaktır.

KİMYEVİ MADDE SATICISI

KABADAYI (? - ?)

Aslen Vanlı’dır. Merhumun adını bilmem. Benim neslimden bilenine de pek rastlamadım?... Sadece lakabıyla bilir, lakabıyla tanımışımdır. Gerçektende lakabına yakışır bir kimliği vardı. Bilhassa Sadekâr ve Yaldızcıların işlerine yarayacak sıvı veya katı maddeler satardı. Kendisini tanıdığım 1942’lerde, hayli yaşlanmış bir ihtiyardı. Sattığı kimyevi maddelerin başlıcıları şunlardı: Tiner, Kezzap, Tuzruhu, Neft, Beziryağı, Vernik Tenekâr vs.

İŞPORTA YÜZÜĞÜ İMALATÇILARI

1-: HAYK HALLAÇYAN (?-?)

Hayk Hallaçyan Usta’nın dükkânı, Çuhacı-Han’ın ikinci katında ve bir çıkmaz aralıkta idi. Hayk Usta’nın taklit yüzük ve kolyeleri ise, bu işi yapan İsportacıların devamlı aradıkları imalatlardı.

Ne var ki, Çuhacı-Han’daki bütün gençlerin ve hatta bıyığı henüz terlemeye başlamış olanlar da dahil, aklını karıştıran bir körpecik (14-15 yaşlarında) sarışın affet vardı ki sorma gitsin!.. Evet, bu çıtır dilber, Hayk Usta’nın yanında çalışmaktaydı.

Kum-Kapu’nun Fakir Ermeni ailelerinden birisi olan ebeveynleri, Ermeni Vakıf evlerinden birisinde ikamet etmekteydi.

Pazar günleri Patrikhâne Katedrali’ne ibadete giden bu sarışını, iki üç Pazar’dır Kilise yolunda gören bir Ermeni Gümüşçü genç, ona talip olmuş ve evlenerek, mutlu bir şekilde noktalayıp, Çuhacı-Han gençlerini de her günkü dertlerdinden kurtarmışlar.

2- SARHOŞ KRİKOR USTA (? - )

Çuhacı-Han girişinden bakıldığında soldaki merdivenin yakınında ve Han’ın tam merkezine düşen, derme çatma bir baraka dükkân vardı. Dükkânın kiracısı ise; aynen dükkânın yıkıntı hâline benzeyen ve sabahları uyanır uyanmaz Rakı Şişesine saldıran “Sarhoş Krikor” lakaplı bir ayyaş Usta, zevcesi olan ki hiçbir zaman layık olmayan güzeller, güzeli bir talihsiz dilberle birlikte çalışmakta ve de zaman zaman sebepsiz yere zavallı kızcağızı dövmekteydi. Hem de herkesin içinde, kimseye aldırmadan...

Sarhoş Krikor, gerçekten iyi bir zenaatkârdı ve imal ettiği hemen her nesne ziyade müşteri bulmaktaydı. Ve lâkin onun bu serkeş hali hiç de çekilir gibi değildi...

Hemen herkes, bu iğrenç adamın körpecik bir Hanım olan zevcesine acımaktaydı ama, müdahale etmeye de cesaret edememekteydiler. Zira, 1940’larda Çuhacı-Han’da icra-i sanat eden Kuyum Ustaları, öyle pek kavgaya gelir kimseler değildi. Polis’e müracaat etmek ise, onlar için son çare idi ve biraz daha sabretmek ve kendisini nasihatle doğru yola çevirmek gibi düşüncelerle avunup durmaktaydılar.

Nihayet ustam Agop Ayvazyan, bir sabah dayanamayıp bu insan müsvettesini pek feci döverek, Han’dan kovdu. Gidiş o gidiş, o iğrenç mahluku bir daha gören olmadı.

O yıllarda Ustam “Artist Agop” (1940’lı yıllar) benim başlıca kahramanımdı ve onunla övünürdüm. Diğer Kuyum Ustaları ile arası pek renkli değildi. Zira, onların pısırık oluşu Ustamı ziyade rahatsız etmekteydi. Gerçi hemen hepsi de ona karşı saygılıydı ama, Ustam yine de pek yakınlık duymazdı. Sonraları asıl sebebini öğrenmiştim. Küçük biraderi’nin pek acı şekilde dövülmüş ve bilahare hayatından olmuş olması, Ustamı haklı olarak pek sarsmıştı ve hiç aklından dahi geçirmezken, külhani düşmanı kesilmişti!...

<devam edecek>