Türkiye Ekonomisi

Abone Ol

  
DERKENAR


     Günümüzde, devletlerin gücü; vatan topraklarının yüzölçümü, nüfusunun çokluğu ve ordusunun kudreti ile değil, iktisadî yapısının sağlamlığı ile ölçülüyor.
     Bu gerçeği bilen Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra; ‘Siyasî ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadî zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir.’ Demiştir.
     Nitekim Türk tarihi incelendiğinde; yükseliş, durakmla ve çöküş dönemleri ile iktisadî yapıdaki değişiklikler arasında paralellikler vardır.
     Ekonomi bir ülkenin her şeyidir. Yaşamak için, milletin refah ve mutluluğu için, güçlü bir ekonomik yapıya ihtiyaç vardır. Böyle bir yapıya sâhip olan devletler, içeride huzura ve güvene, dünyada itibara kavuşmuş olur.
     Ne var ki, iktisadî yapının gücünü, istatistik verilerinden öğreniyoruz. Veriler ise farklı metotlarla kullanıldığında gerçekler, içerisine konulduğu kabın şeklini alabiliyor. Bu sebeple; ‘Üç türlü yalan vardır: 1-Mâsum yalan, 2-Bilinçli yalan, 3- İstatistik.’ Deyimi genel kabul görmüştür.
     Aziz ve necip milletimiz 1980’den sonra ekonomi ile yakından ilgilenmeye başladığından, devletin çizdiği iktisadî tablo ile içerisinde yaşadığı şartlar arasındaki farkı derinden hissetmek gibi bir talihsizliği yaşamaktadır.
     İnsan potansiyelimizden, yer altı ve yerüstü zenginliklerimizden, candan aziz vatanımızın jeostratejik konumundan, zengin ve şerefli tarihimizden alınacak güçle … inanarak söylemek gerek:  Çok daha iyi durumları hak ediyoruz.
     Peki, nerede hatâ yapılıyor? Bu soruya ancak politik bir cevap verilebilir: ‘Ekonomide tek doğru yoktur, akıllı tercihler vardır.’
     Gazetemiz yazarlarından Tayfun Kaya ile verileri doğru okumaya, akıllı tercihleri bulmaya çalıştık.
     İyi okumalar…   

        
Oğuz Çetinoğlu: 2014’le ilgili iktisadî göstergelerin açıklanan bölümleri itibâriyle olumlu bulduğunuz hususlar var mı, nelerdir?
Tayfun Kaya:
Aslında genel baktığımız zaman, olumlu olarak sadece şunu görüyorum: Hâlâ bir şekilde borç bulabiliyoruz.

Çetinoğlu: ‘Borç bulabilmek ’ ülke ekonomisi açısından ‘olumlu ’ denilebilecek bir gelişme mi?
Kaya:
Bazı açıklamaların arkasında, Maliye Bakanı’ndan, Ekonomi Bakanı’ndan bunları kısır bir şekilde de olsa duyuyoruz. Fakat en azından şimdilik hâlâ borç bulabiliyoruz. Bu, bizim için önemli. Merkez Bankası’nın en son açıklamasında, 401 milyar USD dış borcumuz vardı. Bunun 270 milyar USD özel sektörün olduğu, kalanın da kamu sektörünün olduğu belirtildi. Borçlu görünen özel sektör de olsa, aslında borç kamunundur. Çünkü para, Türkiye topraklarına girdi, borç ta Türkiye’nin borcu. Artık özeli, kamusu yok. Bu küresel yapıda; ‘Bu özel sektörün borcudur, devleti ilgilendirmez ’ demek mümkün değil. Borcun ödeme günü geldiğinde sıkıntısına bütün insanlarımız katlanacaktır. Onun için, hâlâ borç bulabiliyor olmamız önemli.

Çetinoğlu: Çarkın dönmesi açısından…
Kaya:
Evet.

Çetinoğlu: Olumsuz bulduklarınız var mı?
Kaya:
Olumsuzluklar!!!  

Çetinoğlu: Olumsuzluklar hânesinde neler var?
Kaya:
Ekonominin temelinde cari açık yatar ve çok önemlidir. Cari açık, ithalat ve ihracat arasındaki farkın fazlası veya açığıdır. Bizim ihracatımız malesef az, ithalatımız daha fazla. Bir şirket yöneticisi gözüyle baktığımız zaman, bir anlamda giderleri daha fazla olan, gelirleri daha az olan bir kurum kimliğinde gözüküyoruz. Onun için, cari açık temel bir göstergedir. Cari açığın her seferinde “açık” veriyor olması en önemli olumsuzluğumuzdur.
Tabii, daha küçük çapta bir sürü olumlu şey söylenebilir. Sürekli de duyuyoruz otobanlar, raylı sistemler vesaire yapılıyor diye… Fakat temelinde, üretimde ciddi anlamda eksikliğimiz olması sebebiyle cari açık veriyor olmamız çok önemli bir olumsuzluktur.  Biraz büyük resme bakmamızı öneririm.

Çetinoğlu: Başka olumsuzluk var mı?
Kaya:
İşsizlik problemimiz var. Tabii ki, ekonomi çark dişlisinin birinde sorun olunca birbirini tetikliyor. Üretim eksik olduğu zaman, bu sefer işsizlik oranlarımız yükseliyor. İşsizlik oranında yükselme var.
En son açıklandığında işsizlik oranımız % 10,5’a çıkmıştı. Aşağı yukarı 3.064.000 kişinin işsiz olduğu açıklandı. Toplam nüfusa ve resmî açıklamalara baktığımız zaman, 15 yaş üstü işgücümüz 57.000.000 kişi. 82.000.000 nüfusun 57.000.000’u çalışmaya uygun. Açıklamalarda, bu 57.000.000’un sadece 26.000.000’undan bahsediliyor. Çünkü 26.000.000’u sosyal güvenlik sisteminde kayıtlı. İş ve işçi bulma kurumuna bir şekilde girmiş, sistem içerisine dâhil olmuş 26.000.000 insan var. Ama 57.000.000 işgücü var deniyor. Fakat Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hesap verirken 26.000.000’un hesabını veriyor. Ve onun üzerinden işsizlik oranı oluşturuluyor. Kalan 31.000.000 insanın varlığı unutuluyor.
Burada da aslında sistemle ilgili bir problem var. Fakat bu sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada maalesef böyle kurulmuş. İşsizlik verileri bu sisteme göre açıklanıyor.  Gerçekte ise; açıklanan 3.064.000 işsizin yanı sıra, 31.000.000 daha dev bir işsizler ordumuz var. İşte bizim en zayıf yönümüz. Ülke imkânlarını, en değerli varlığı, insanını bile verimli bir şekilde kullanamıyoruz. Onu net olarak ifade edebiliriz.

Çetinoğlu: Söylediğiniz olumsuzluklar giderilebilirse 2015 yılında ekonomiyi rayına oturtmak mümkün gibi bir sonuç çıkarmak mümkün. ‘2015 beklentileriniz nelerdir?’ Diye sorsam…
Kaya:
2015’te, ümit ederim ki, millî gelirimiz çok daha fazla yükselsin. Buna ihtiyacımız var. Mevcut büyüme oranımız; şu anda 4,3’tü yanlış hatırlamıyorsam. Ama bu, aslında Türkiye'yi istediğimiz seviyeye yükseltmek için yeterli değil. Millî gelirimiz 830 milyar USD. % 4,3 lük büyüme hedefinden, daha fazla büyüme hedefi olması lâzım ki, şu anki mevcut gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkelerin sınıfına girelim veya yaklaşalım.

Çetinoğlu: Konuyu biraz açar mısınız?
Kaya:
Bugün diyoruz ki, % 4,3 büyüme hedefleyelim. 830 milyar USD % 4,3 üne baktığınız zaman, yaklaşık 35 milyar USD bir büyüme yapar.
Bu büyüme, Almanya'nın 10’da 1’i kadar. Ki, Almanya, büyüme oranı % 1,1 olarak açıklıyor. Bizden 4 kat daha az bir büyüme hızı. Fakat Almanya, bizden 10-12 kat aralığında daha fazla büyümüş oluyor. Çünkü millî gelirleri çok daha yüksek.

Çetinoğlu: Çözüm teklifiniz var mı?
Kaya:
Kaba bir hesapla kayıtlı 26.000.000 çalışanla 830 milyar USD millî gelir elde ediyoruz. Çalışan sayısını tam kapasiteye yani 57.000.000’a çıkarabilirsek, toplam millî gelirimiz aşağı yukarı 1 trilyon 700 milyar’a çıkar ki, Türkiye’nin gerçek gücü, potansiyeli ortaya çıkar.
Bu büyüme oranı uçuk gibi gelebilir. Ama bu rakamlar için potansiyelimiz var.
Biraz önceki verimsizlikten kastım da zaten tam olarak buydu. Şu anda Türkiye % 40 performansla yönetiliyor. % 100 performansa çıktığı zaman, çok daha iyi yerlere gelecektir tabii ki.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Medya, iktisadî göstergeler olarak faiz-döviz-borsa üçlüsü üzerinden hareket ediyor. Tabii, söylediklerinizden anladığım kadarıyla işsizlik konusu ekonominin göstergesi olarak ele alınması gereken önemli bir husus. Onun dışında, sağlam bir ekonomi raporu alabilmek için, faiz-döviz-borsa dışında, üzerinde durulması gereken göstergeler olarak neler söylemek istersiniz?
Kaya:
Günümüzde faiz, döviz ve borsa, finans kapitalizminin kurbanları oldular. Üzerinde oynanmaya çok müsait üç alan ve oynandı. Onun için, aslında bunları tamamen bertaraf etmek lazım. Çünkü çok ciddi anlamda kirlendiler. Yatırım olarak daha çok mal, emtiaları öneririm.

Çetinoğlu: Bir de ihracat…
Kaya:
İhracat üretimle alâkalı tabii. Tabii ki, o zaten vazgeçilmezimiz. Opsiyon olarak baktığımızda, yani kullanılabilecek kaynak ve yatırım olarak baktığımızda, altın en fazla göze çarpan idi; fakat altınla da ciddî anlamda oynandı. Altının türev ürünlerini çıkardılar.
Şu anda dünya üzerinde olmayan bir altın rezervi var piyasalar üzerinde oynanan. Dünyadaki altının aşağı yukarı 3 katı kadar piyasaya satılmış altın var. Altınla ilgili olarak ciddi anlamda bir balon oluştu. Şu anda petrol olabilir belki. Petrolü de yine emtia yatırımı olarak düşünebiliriz. Onda da ciddî bir düşüş var. Bugün 49 dolarlara kadar geldi varil fiyatı. Bu, bizim için özellikle, Türkiye için çok önemli; çünkü bunları ithal etmek durumundayız. Enerji ihtiyacımız için dışarıdan temin etmek mecburiyetindeyiz. Petrol fiyatının düşmesi, bizim cari açığımızın düşmesini de olumlu yönde etkiliyor. Yani cari açığımızı azaltan bir unsur oluyor.

Çetinoğlu: Petrol fiyatlarındaki düşüşü yorumlar mısınız?
Kaya:
Çok farklı etkenlerden söz ediliyor. Aşağı yukarı 2 yıl oldu galiba, Amerika kaya gazını buldu ve bu kaya gazı üretiminden de önemli miktarda enerji çıkartabildiler. Kaya gazıyla birlikte de petrol fiyatları düşmeye başladı. Zaten petrol rezervler de iyice azalmıştı,  Ortadoğu’daki petrolü alabilmenin maliyeti artık çok daha fazlaydı. Bu kaya gazı onlara tam bir can simidi oldu. Bunu İngiltere de denedi. Yanlış hatırlamıyorsam, herhalde bir sene önce filan denemişti galiba. Fakat ciddi anlamda şikâyetlerle karşılaşıldı. Kayalarda artık ne tür bir işlem yapılıyorsa, sarsıntılar oluştu ve şikâyetler arttı. İngilizler kaya gazı üretimine ara verdi. Amerika, kaya gazını çok verimli bir şekilde kullanıyor. İfade edilenlere göre, Türkiye'de de ciddî anlamda rezervler var.

Çetinoğlu: Miktarı belli mi?
Kaya:
Aşağı yukarı Türkiye’de 700 milyar metreküp civarında olduğu söyleniyor. Güneydoğu’da ve Trakya havzasında olduğu ifade ediliyor. Bu, Amerika'nın raporudur. Kaya gazı verimine bağlı olarak, petrol fiyatları sanki daha da aşağılara inecekmiş gibi gözüküyor. Biz de bu kaya gazı teknolojisini kendi ülkemizde kurup da çıkartma imkânı bulabilirsek…

Çetinoğlu: Bulabilir miyiz?
Kaya:
Çıkartabilir miyiz, bilmiyorum. Daha önceki mevcut yeraltı kaynaklarımızı çıkartmakta problemler yaşadık. Bilinen o ki, kaya gazı bizde de var. Üstelik çevre dostu... Eğer kaya gazını çıkartabilirsek, aşağı yukarı bir 15-16 yıl neredeyse hiç dışarıdan enerji ithal etmeden Türkiye'yi yaşatabilecek miktarda kaynağımız var. Bu da zaten mevcut toplam cari açığımızı, dış borcumuzu kapatmaya katkı sağlayacaktır.

KAYA GAZI NEDİR?

Petrol ve doğal gaz, oluştuğu ana kayayı terk ederek farklı kayaçlar içerisine yerleşir. Ancak bu göç sırasında oluşan petrol veya doğal gazın bir bölümü ana kayada kalır. Sözü edilen kaya gazı oluştuğu ana kayayı terk etmeyen ve oluştuğu kayacın gözeneklerinde kalan petrolden elde edilen gazdır. Bu gaz,  ‘kayaç ’ denilen oluşumların içine sıkışmış vaziyette bulunmaktadır. ‘Hidrolik çatlatma ’ adı verilen basınçlı su ile kaya katmanlarının içinde kırılmalar meydana getirilerek kaya içindeki gazın açığa çıkması sağlanır.
Bu işlemlerin, depreme sebebiyet verdiği ve yer altı sularını zehirlediği iddiaları olduğu gibi, bu iddiaların geçersiz olduğunu ileri süren bilim adamları da vardır.
İlk kaya gazı üretimi, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York eyaletinde 1821 yılında gerçekleştirilmiş ve 1970 yılında endüstriyel ölçekte üretim sağlanmıştır.
Nasıl Çıkarılır?
Hidrolik çatlatma amacıyla kullanılan çatlatma sıvısı % 97,5 oranında su, % 2,5 oranında ise ince kum ve bazı kimyevî maddelerden oluşur. Bu sıvı kaya kütlelerinin içine çok büyük bir basınçla verilir. Böylece kaya gazının bulunduğu bölgede çatlaklar ve kılcal damarlar oluşturulur.
Çatlatma sıvısındaki ince taneli kum açılan çatlakların içine girer. Hidrolik çatlatma işleminin sonunda basınç kaldırıldığında bu madde ince çatlakları açık tutarak kaya gazının toplanmasını ve kuyuya doğru akışını sağlar. Bu sıvı içindeki bazı kimyevî maddeler ise bu çatlatma işleminin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesine yardımcı olur. Çatlatma sıvısı içinde kullanılan maddelerin cinsi ve miktarı jeolojik yapıya ve sondaj derinliğine bağlı olarak değişir.
Çatlatma sıvısı hidrolik çatlatma sonrasında kuyu içindeki basınç düşürülerek dışarıya alınır. Böylece kuyudan gaz üretimi başlar. Geriye alınan suyun bir bölümü arıtılır ve tekrar kullanılır.


Çetinoğlu: Kaya gazına paralel olarak, bor madenimiz var. Onu işletebildiğimiz zaman ekonomide olumlu gelişmeler beklenebilir…
Kaya:
Kesinlikle... Bor, bir ara çok konuşuldu...
Şu aralar, gözden düşmüş gibi görünüyor. Medyada adı anılmıyor. Tabiati ile; Bor madenimizi senelerdir konuşuyoruz, bir türlü kullanıma alamadık!!! Kaya gazı rezervlerimizi nasıl alalım? Sorusu hasıl oluyor. Tabiî her iki imkân da kullanılabilirse, Türkiye ekonomisi coşar. Bu da bazı güçlerin işine gelmiyor sanırım.
Çetinoğlu: Kaya gazında ve bor madeninde dış engellemeleri mi kast ediyorsunuz?
Kaya: Tabii, çok siyasî olacak, ama belli ki var.

TAYFUN KAYA:

1973 yılında İstanbul’da doğdu. İşletme mezunu olan Tayfun Kaya, aynı zamanda Serbest Muhasebeci Malî Müşavir, Bağımsız denetçi ve Bilirkişi’dir.
Çalışma hayatına 1990 yılında Otokar A.Ş.’de malî işler alanında başlamıştır. Meslek hayatına sırasıyla Fırat Oto A.Ş., Raks&Karacan Ortaklığı, Korkmaz Yiğit İnşaat Grubu’nda devam etti. 1999 yılından bu yana Bersay İletişim Grubu’nda Malî İşler Direktörü olarak çalışmaktadır.
Evli ve iki çocuk babası olan Tayfun Kaya’nın yazıları Önce Vatan Gazetesi ve birçok blogta yayınlanmaktadır.

(DEVAM EDECEK)