Türkiye her bir adımı tuzak ve tehlikelerle dolu uzun ve meşakkatli bir tünelden geçiyor. Tarih boyunca Türk devletlerinin gölgesinde kalan ve bunun ezikliğini yaşayan batı son iki yüz yılda çevirdiği entrikalarla parçaladığı İslam dünyasında Türkiye’yi yalnızlaştırıp yok etmek üzere kurduğu planı sürdürebilmenin gayretinde görünüyor.

‘Borç alan emir alır’ prensibinden hareketle onlarca yıldır Türkiye’yi ‘şartlı borçlarla’ kontrolü altına alan ve adeta aldığı nefesi bile kontrol eder hale gelen Global çete kendi güdümünden uzaklaşmakta olduğunu öngördüğü andan itibaren ‘AK Partili Türkiye’ye karşı’ adı konmamış baskı uygulamaya başladı.

**

Özal döneminin etkin ismi, Devlet Eski Bakanlarından Mehmet Keçeciler, parası peşin olarak ödenmiş olmasına rağmen F-16 uçaklarının Türkiye’ye yıllarca ne sebeple verilmediğini anlatırken “Amerikan Senatosunun vetosuyla bizi oyaladıktan sonra Senato içerisindeki Yahudi Lobisiyle anlaşmamız üzerine uçakları alabildik” demişti.

Bunlar borç olarak verdiği paraya ‘kullanım alanı kısıtlaması uygulayıp’ gelir getirici yatırımların önünü kesen, parayla sattığı silahları ‘şu olayda, bu olayda filan olayda, falancaya, filancaya karşı kullanamazsın’ gibi gerekçelerle sınırlayan modern çetelerdir. Bununla da yetinmeyip mahallenin kıskanç çocuğu edasıyla ‘şununla dost olma, bununla konuşma, şununla alış veriş yapma’ gibi şart ileri süren derebeyi özentileridir.

Türkiye dünyanın bu gaspçılarının elinden çok ızdırap çekmiş, bedeller ödemiştir. Mesela tek partili CHP devrinde yapılan anlaşmalar gereği verilen maddi yardımların Menderes devrinde ülkenin gelişmesini sağlayacak şekilde değerlendirilmesi rahatsızlık uyandırmıştır. Parası ödenerek satın alınmış silahların, Kıbrıs’ta Türklere kan kusturan Rumlara karşı kullanılmaması için nota veren de bunlardır.

**

Hikâye bu ya; şeytan ile bizim Karapınarlı arasında bir söz düellosu hâsıl olmuş. Kazanan olmayınca şeytan dövüşmeyi teklif etmiş. Karapınarlı erken davranıp kenarda duran iki değnekten uzun olanı kapmış. Şeytan kısa değnekle yaklaşmaya çalıştıkça sopayı yemekten kurtulamamış tabi. Bakmış olacak gibi değil; şeytan elindeki kısa değneği bırakıp, ‘Bana haksızlık oldu, senin değneğin uzun’ diyerek itiraz etmeye başlamış. Etrafa göz atan Karapınarlı az ötedeki çukuru görünce zihninde şimşekler çakmış. ‘Tamam değişelim’ diyerek elindeki uzun değneği çukura fırlatıp kısa olanı kapmış.  Şeytan sevinçle çukura koşarken bizimki kısa değnekle arkasından fırlamış. Çukurda uzun değneğin manevra imkânı yok, şeytanın her hamlesinde kenara takılıp kalıyor. Karapınarlı kısa değneğiyle mendeburu bir güzel benzetip pes ettirmiş.

Burnumuzun dibinde Suriye-Irak hattımızdaki terörist PKK-YPG unsurlarına binlerce tır silah verip donatmalarına karşılık, parasını da vererek proje ortağı olduğu halde Türkiye’yi F-35 uçaklarını vermemekle tehdit etmeleri, dünyanın rakipsiz savunma sistemi S-400 füzelerini satın almamıza gösterdikleri aşırı tepkinin sebebi uzun değnek-kısa değnek meselesi olmalıdır. 

**

Bugün orta yaş seviyesinde olanlar hatırlayacaktır; 1991’de Amerika Irak’ın üzerine yürüyünce Saddam elindeki Scud füzelerini ‘küçük Amerika’ İsrail’e’ fırlatmasına rağmen her biri Patriotlarla havada imha edilmişti de bir tanesi dahi hedefe varamamıştı. Bir silahı, savunma sistemini üretmeden, bir gün düşman olacağını öngördüğü ülkelere satmayan Washington şeytanının, aşamayacağı bir savunma sistemini de Türkiye gibi ülkelere vermeyeceğini herkesin biliyor olması lazım!

**

2002’den bu yana milli savunma sanayiinde tarihin en büyük hamleleriyle batıyı şaşkınlığa uğratan üretimler yapan Türkiye’nin bununla da yetinmeyip Rusya ve Çin ile işbirliğine gitmesi Anadolu’dan Mezopotamya’ya uzanan coğrafyamız üzerinde derin emelleri olanları rahatsız etmesi anlaşılabilir. Fakat kendi ülkemizde aynı kimliğe sahip olduğumuz kimi siyasetçilerin de onların ağzıyla konuşuyor olması milli duyguların sinir merkezini tahrip ediyor.

Yıllardır Deniz Gezmiş’in Amerika’ya ait 6. Filoya karşı duruşunu bayraklaştırma gayretinde olan CHP’nin bugünkü Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün açıklamasına bakın;

“Ülkemizin F-35 projesinden çıkarılması dolayısıyla uğrayacağı ekonomik ve siyasi kayıpların etkilerini azaltmak için her türlü tedbir alınmalı ve Türkiye-ABD ilişkilerinin karşılıklı saygı temelinde yeniden sağlıklı bir zemine oturtulması sağlanmalıdır.”

Bu kadar da değil;

“Türkiye'nin Patriot füzelerinin alımı konusunda zorluk yaşadığı ve bu nedenle seçeneklerinin azaldığı ortadadır. Giderek büyüyen ve bugün ülkemizi çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya bırakan bu sorunun kriz haline gelmeden önce doğru diplomatik adımlarla çözümü mümkündü. Ne yazık ki bu fırsat kaçırılmıştır.”

S-400 alımının, öngörülemeyen maliyetler yaratma potansiyeline sahip olduğu ve bu tercihin, Türkiye'nin Avro-Atlantik camiasındaki saygın konumunu zedeleyebileceği, F-35 projesinden dışlanmanın ekonomi, dış politika ve savunma sanayi alanlarında Türkiye'ye büyük bir bedel ödetebileceği tespiti de CHP Genel Başkan Yardımcısına ait.

**

Vaziyet böyleyken İngiltere’nin meşhur The Guardian Gazetesinde Simon Tisdall imzasıyla yayımlanan makale Avrupa’nın hedefi ve beklentilerini ortaya koyar nitelikteydi;

“Erdoğan yalnız bir yolda mahvetmek için yürüyor. Türkiye'yi de kendiyle beraber alaşağı edecek mi?” başlıklı makalede yazar, “16 sene kaldığı iktidarı boyunca Türkiye'nin modern halifesi çok korkunç şeyler yaptı. Ve şimdi bunların hesabı çetin olacak” ifadelerini kullandı.

Hatırlayın; FETÖ’nün ‘sol maskeli’ bir dergisinde de Erdoğan için ‘Asılacak adamsın ulan’ şeklinde bir başlık kullanılmıştı.

Gazete, “Erdoğan hala Washington'ın 15 Temmuz darbe girişimini desteklediğinden ve ABD’de bulunan sözüm ona lider Fetullah Gülen'i koruduğundan şüpheleniyor” İfadelerini kullanırken ABD ve FETÖ’nün olayda masum olduğu algısı oluşturmaya da özen gösterdi. 

Hatırlayın; ülkemizde de ’15 Temmuz’un kontrollü bir darbe olduğu’ söylemini ağzına sakız eden, ihanet girişiminin yerli işbirlikçileriyle maşa sahiplerini perdeleme gayretinde siyasetçiler vardır.

Amerika’da ise Wall Street Journal’de yayın kurulunca kaleme alınan başmakalede, Washington'un kontrolden çıkan Türkiye'ye karşı mutlaka kapsamlı yaptırım başlatması gerektiği savunuldu. Şu satırlara dikkat edin;

“Erdoğan sonsuza dek iktidarda kalmayacak. Ondan sonra gelecek kişi Batı düşmanlığını yeniden düşünmeli. Trump yapmasa bile Kongre Erdoğan'a ihanetinin cezasını kesmeli.”

ABD ordusunda üç yıl Avrupa'daki kara kuvvetleri komutanlığını yapan Ben Hodges ise “Erdoğan sonrası için hazırlık yapmalıyız. Türk-ABD ilişkilerinin 1.0 versiyonu muhtemelen bu yaz ölecek. Türk-ABD ilişkilerinin 2.0 versiyonunu ve Erdoğan'dan sonraki hayatı düşünmeye başlamamız gerekiyor” dedi. S-400 alımının Türkiye'nin kurumsal kararı değil, Erdoğan'ın kişisel siyasi tercihi olduğunu da iddia eden Hodges radyoda yöneltilen “Peki Erdoğan yönetimde kalmaya devam ederse?" sorusuna da, “Bu büyük bir zorluk ve ciddi bir risk. Ama umuyorum ki iki taraf da yeni bir jeo-stratejik çerçeveden hareket eder. Biz Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamayız” cevabını verdi.

Hatırlayın; muhalefet partilerinden de “S-400 füzeleri Sarayı korumak için alınıyor’ gibi akla izana aykırı martavallar seslendirilmişti.

**

Türkiye düşmanları çevremizde ilmek ilmek örüntü hazırlıyor. Türkiye hükümeti başından beri ülkenin hangi tehlikelerle burun buruna olduğunun idrakine varıp yerli ve alternatif savunma sistemlerine yönelirken bazı siyasi çevrelerin ortaya koyduğu tavır tarihe kaydedilmektedir.