DEPREMDEN KORKMA

Erzincan depremiyle yüreklerimizin dağlandığı günlerde, İTÜ öğretim üyelerinden, tanınmış jeofizikçi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü’nde, “Türkiye Depremleri ve İstanbul ” başlıklı bir konferans verdi.

Ülkemizin tanınmış, tanınmış olduğu kadar, yaptığı tutarlı yorumlarla insanlarımızın güvenini kazanmış bir bilimadamı olan Prof. Dr. Ercan’ın hem Türkiye’de hem de İstanbul’da yaşanabilecek olası depremler konusundaki araştırmalarını ve yorumlarını büyük bir ilgi ile dinledik.

Prof. Dr. Ercan, yılların kazandırdığı birikim ve deneyimlerini aktarırken, yalnız depremi anlatmakla yetinmedi, dinleyenlere küçük ve sindirilmesi kolay paketçikler halinde Türkçe ve jeoloji dersleri de verdi.
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, depremin de, diğer bütün doğal olaylar gibi  hayatımızın bir gerçeği olduğunu ve görevinin, yeri biçimlemek; yani dağları, ovaları, sulak alanları, ormanları, maden yataklarını ve benzeri doğamızı düzenlemek, ortaya çıkarmak olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, depremden korkmamamızı, depremle birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini söyledi.

“DEPREM ALLAH’IN BİR LUTFUDUR”

Konuşmasının bir yerinde, “Depremden korkmamalısınız; depremler Allah’ın lütfudur” dediğinde dinleyiciler büyük bir merakla Prof. Ercan’ın sözlerini nasıl bağlayacağını merak etmişlerdi. Prof. Ercan dinleyenlerinin meraklarını şöyle gideriyordu:

“Depremler Allah’ın lütfudur. Depremler olmasa, şu balık tuttuğunuz denizler olmazdı. Depremler olmasa, şu güzelim dağlar olmazdı; altlarında maden yatakları olmazdı. Çok severek içtiğimiz maden suları olmazdı. Depremler olmasa, verimli ovalar olmazdı. Ulaşım çok zor olurdu, tarım yapılamazdı. Irmaklar, yeşillikler kuşlar olmazdı. Bunlar hep depremle olan şeyler.

“Bazıları, ‘Allah’ım inşallah deprem olmaz’ diyorlar. Siz hiç, ‘İnşallah güneş doğmaz’ diyor musunuz? Ya da, ‘İnşallah yaz gelmez’ diye dua ediyor musunuz?

Bunlar doğanın kuralıdır. Yalnızca dünya üzerinde değil, bütün evrende böyledir.”

“Bilim kuruluşun, düzenin gizemini araştıran bir daldır. Biz bunun neden, nasıl ayrıntılarını araştırmaya çalışıyoruz. Bilim dediğimiz de odur.

Türkiye’ye deprem çekincesiyle baktığımız zaman, Rusya ilk sırada gözüküyor, daha sonra Endenozya, Pakistan geliyor. Daha sonra Brezilya geliyr, daha sonra da Türkiye geliyor. Daha sonra Venezuela, Bolivya, Arjantin, Kolombiya Meksika diye gidiyor. Şöyle baktığınız zaman, belki Rusya dışında diğerlerinin hepsi ekonomileri kötü olan ülkeler.

Türkiye birinci derecede deprem ülkesi değildir. Türkiye’nin birinci derece deprem ülkesi olması için sekizden daha büyük depremi olması gerekiyor. Oysa Türkiye’nin bugüne kadar olan en büyük depremi sekizdir; Erzincan 1939..

Ekonomisi kötü olan ülkelerde depremin adı ‘kıran’ olur, yani felaket.

Neden? Çünkü sağlıklı bir yerde sağlam yapı yapabilmek için kişisel gelirinizin yılda 25 bin dolardan daha yüksek olması gerekiyor. Türkiye’nin ulusal geliri-ki biz bununla övünüyoruz- 10 bin dolar civarındadır.
…Türkiye birinci derecede deprem ülkesi değildir.

Depremler hep olacaktır. Bu gerginlik, bu yürüyüş sürdükçe Anadolu’da depremler hep olacaktır. Eğer günün birinde deprem olmazsa, o zaman yeryüzünde yaşam bitmiştir.

Peki İstanbul’da olması beklenen deprem hangi yılda olacaktır?

Bu soruya yanıt verebilmek için yeryüzü kabuk işleyişini, kırılma mekanizmasını  bilmek gerekiyor. İstanbul’da en sağlıklı yer Anadolu Yakası’dır; Sarıyer ve bunun Avrupa Yakası’ndaki devamıdır. . İstanbul’un çekincesinin en yüksek olduğu yerler Haliç’in bulunduğu yerler, Küçükçekmece’nin üst kesimleri ve Istranca’ların güney kısmı. İstanbul’da oluşacak bir deprem, bu yeni davranış biçimi nedeniyle, yüzde 35 Anadolu Yakası’nı, yüzde 65 Avrupa Yakası’nı etkileyecektir.

Peki İstanbul depremi ne zaman olacaktır?

Ben bu konudaki görüşümü basında da hep söylüyorum; 2045’den önce olursa şaşırırım. Ama birçok kimse de çıkıyor, diyor ki, ‘her an deprem olabilir’. 1999’dan beri bu ‘her an’ bir türlü gelmedi. Bu bilimsel bir yaklaşım değil, arkadaşlar. Bilim adamı net konuşmak zorundadır. Artısı, eksisi vardır.. Eğer hiçbir çalışma yapmazsan, ‘her an deprem olabilir’. Profesör olmaya da gerek yok; ‘her an deprem olabilir’. Çünkü üçbuçuk milyon tane deprem zaten olmaktadır.

Prof. Ercan, “Depremin oluşması üç büyük veri ortaya çıkarır; bunlar sarsıntı, ısı ve ışıktır. Biz bunların daha çok sarsıntı yönü ve sonuçlarıyla ilgilendik. Oysa, deprem odağının ortaya çıkardığı ısı onlarca ton atom bombası gücünde güre/enerjiye eşdeğerdir.

Biz bundan elektrik üretecek bir tasarıyı zamanın Enerji ve doğal kaynaklar bakanı Hilmi Güler’le paylaştık. Bu konuda bir hayli de yol alındı. Fakat,  ‘Amerikalılar ve Japonlar bu hususta çalışma yaptılar mı?’ biçiminde bir yaklaşımla, sanki Türk’ün aklı bilimsel çalışmaya yetmeyecekmiş gibi, bu tasarı yok sayıldı” diyerek, Tanzimat kafasına, yani “biz yapamayız başkası yapar, onlardan alalım” anlayışına dönüldüğünü söyledi.

“Bugün siz ne istiyorsanız onu anlatacağım” diyerek, dinleyicilerinden özellikle öğrenmeyi istedikleri özel soruları alarak konuşmasını bir söyleşi çerçevesinde sürdüren Prof. Ercan, öncelikle yansıda gösterdiği Türkiye’nin deprem kırıklarına ilişkin görüntüler eşliğinde, bunların oluşum ve eylemlerini açıkladı.

Bu kırıkların milyonlarca, yüzbinlerce yıllık bir süreçte oluştuğunu belirten Prof. Ercan,  dünyamızın, anakaraların oluşumu ve bunların hareketlenmeleri sonucunda oluşan depremler kırıkları konusunda aydınlatıcı bilgiler verdi.


DÜNYAMIZIN OLUŞUMU  


Prof. Ercan’ın “Türkiye Depremleri ve İstanbul ” başlıklı bir konferansı “yerbilimi derslerine giriş” formatındaydı. Prof. Ercan, “Güneş’ten koparak uzayda bugünkü yörüngesine oturan Dünya’nın /yeryuvarının üstündeki kabuğun milyarlarca yıllık soğumayla çok ince bir şekilde oluştuğunu, bunun altındaki bulamaç/mağmanın yüksek bir ısıyla devindiğini, bu devinmenin, üstünde yüzen kabuğa bir güç uyguladığını, büyük parçalar biçiminde yüzen kabuğun oluşturduğu kıtaların milyonlarca yıllık bir yer değiştirme eylemi içinde olduğunu, bu süreçte yeni oluşumlar ortaya çıktığını” anlattı.

Bu bağlamda, “Kızıldeniz kırığından yukarı yürüyen yer bulamacının, orada yeni bir kıta/parça oluşturduğunu, Arap yarımadası ve Afrika arasındaki bu oluşumun, Arap Yarımadası, İran kabuklarına basıncının Anadolu’ya yönelip yerbilimsel süreçte bir ucu Tekirdağ açıklarına kadar uzanan Kuzey Anadolu Kırığı ve bir ucu Ölü Deniz’den geçip giden Doğu-Güney Doğu Anadolu kırıklarını oluşturduğunu” söyledi.
Prof. Ercan, açıklamalarını sürdürerek,“Afrika kıtasına yansıyan baskının ise yukarı doğru bir etkiyle Akdeniz ve Ege Denizi’den Batı Anadolu’ya yansıyarak bu bölgedeki kırıkları oluşturduğunu belirten Ercan, doğal olarak bu devinimlerin, Türkiye’yi binyıllar boyu deprem gerçeğiyle karşı karşıya bıraktığını” söyledi.

Prof. Ercan, bugün çeşitli su yollarıyla birbirine bitişik olan Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz’in yeryuvarının yaşadığı buzul çağları sürecinde, okyanusken göllere ve 10.000-8500 yıl önce buzulların erimesiyle, Cebelitarık, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşmasıyla nasıl günümüzdeki görünümüne ulaştığını ilginç, ilginç olduğu kadar bilimsel veriler eşliğinde anlattı.
Son yüzyıllarda Türkiye’de oluşan depremlerin tarihi ve yerbilim açısından bir özetini ve değerlendirmesini de yapan Ercan, bilimsel araştırma ve verilere göre öngördüğü büyük ölçekli depremlerin bir dizimini yansıtarak, bunların kimisinin olduğunu kimilerinin de olmasının beklendiğini söyledi.

Ercan, yerbilimciler/deprembilimciler, var olan kırıklara ve bunların devinimlerine göre depremin nerelerde olacağını belirlerler, ama bunun ne zaman olacağını kesin belirlemeleri bugün olası değildir, dedi.
İstanbul’un etkileneceği depremleri de yansıya verdiği kırık haritaları üzerinden ayrıntılı verilerle değerlendiren Ercan, önümüzdeki süreçte İstanbul’u etkileyecek iki deprem üzerinde durdu.
Bunların birisi Avcılar’ın tam karşısında, 6,4-6,7 aralığında bir etki oluşturacağını öngördüklerini ve hazırlıklı bir kentte büyük yıkım etkisi olmayacağını söyleyebilecekleri deprem; ikincisi bunun yüz km batısında Silivri – Marmara Ereğlisi açıklarında 7,4 gücünde ve öngördükleri ve Tekirdağ’da çok etkili olacağını düşündükleri deprem olduğunu söyledi.

İSTANBUL DPREMİ NE ZAMAN?

Sonuç olarak, yakınında veya biraz uzağında da olsa Türkiye gibi bir deprem ülkesinin önemli yeryüzü kırıklarının yanı başında olan İstanbul’un, bir deprem gerçeğiyle karşı karşıya olduğunu belirten Prof. Ercan, bundan korkmanın akılcı olmadığını, bilimin ışığında alınacak önlemlerle bunun kötü etkisinin en aza indirilebileceğini belirtti.

Önemli olanın, devleti yönetenlerin ve yerel yöneticilerin bilim adamlarının ortaya sunduğu veriler ışığında, yapısal ve çevresel donanımı uygulamaları yerine getirmeleri olduğunu vurgulan Prof Ercan, sürekli olarak alanda olduğunu, deprem kırıklarını ve hareketlerini incelediğini ve… yaptığı inceleme hesaplamalar sonucunda 2043’ten önce İstanbul’da yıkıcı bir deprem beklemediğini söyledi.
Sözlerinin sonunda depremden korkma, önlemini al diyen Prof. Ercan, konuşmasının sonrasında dinleyicileriyle anı fotoğrafı çektirip, söyleşip, kitaplarını imzaladı.


https://www.youtube.com/watch?v=KhviEpWuBDA